Bir toplumda şiddet olaylarının tırmanması o toplumun bir uçuruma doğru sürüklendiğinin en bariz göstergesidir.
Aile yapısının düzgün olduğu, gençlerinin iyi eğitildiği, gelir adaletinin yaşandığı, hak ve hukuka riayet edildiği, saygı ve sevgini olduğu, başta basın ve medya kuruluşları olmak üzere tüm kurumların insanın yararına çalıştığı bir toplumda şiddet olayları asla artmaz.
Bırakın artmayı sıfıra doğru iner.
Peki, ülkemiz için böyle bir şeyden bahsedebillliyor muyuz? Maalesef hayır.
Hazırlanan raporlar, şiddet olaylarının ülkemizde her geçen gün arttığını gösteriyor.
Esasen raporlara bakmaya da gerek yok, ana haber bültenlerindeki, gazetelerin üçüncü sayfalarındaki haberler tüm gerçekleri gözler önüne seriyor.
Şiddet olaylarının hem sayısında artış var, hem de şiddetinde artış var.
Tüm değerlerinden uzaklaşmış ve yalnızlaşmış olan insanımız, bugün şiddet olaylarında maalesef daha profesyonel ve organizeli hale geldi. Ve uyguladığı şiddetten pişman olmadığını, herkese rahatlıkla ilan etmesinden anlıyorsunuz.
Ülkemizdeki şiddet olaylarıyla ilgili, Umut Vakfı, "2020 Türkiye Silahlı Şiddet Haritası" adıyla çok dikkat çekici bir çalışma yayımladı.
Bu çalışmada önemli gördüğüm bazı hususların altını çizmek isterim:
2020 yılında basına yansıyan toplam 3 bin 682 silahlı şiddet olayı yaşandı.
Bu olaylarda 2 bin 40 kişi hayatını kaybetti, 3 bin 688 kişi de yaralandı.
Bu dönem pandemi kısıtlamaları olan bir dönem olmasına rağmen şiddet olaylarında azalma değil, artış yaşandı. 2019'da yaşanan şiddet olayı 3 bin 623 idi, 2020'de 59 olay daha fazla yaşandı.
Bu silahlı şiddet olaylarının; bin 303'ü tüfek, bin 825'i tabanca olmak üzere toplam 3 bin 128'i ateşli silahlarla gerçekleşti. 554'ünde ise kesici ve delici aletler kullanıldı.
Silahlı şiddet olayları son 5 yılda yüzde 69 arttı. Bölgeler bazında değerlendirdiğimizde en fazla artış yüzde 90 ile İç Anadolu Bölgesi'nde gerçekleşti. İkinci sırada yüzde 75'le Marmara Bölgesi, üçüncü sırada yüzde 71 ile Ege Bölgesi var.
Sayı olarak en fazla şiddet olayının yaşandığı bölge toplam 958 olayla Marmara Bölgesi, il ise 414 olayla İstanbul. İstanbul'da bu olaylarda 205 kişi öldü, 478 kişi de yaralandı.
Marmara Bölgesi'nde İstanbul'dan sonra ikinci sırada 153 olayla Bursa, 123 olayla Kocaeli var.
Sayı olarak en çok olayın yaşandığı ikinci bölge İç Anadolu Bölgesi. Toplamda 539 şiddet olayının yaşandığı bölgede, 139 olayla Konya birinci, 119 olayla Anakara ikinci, 70 olayla Kayseri üçüncü.
Hazırlanan bu rapor netice olarak bize diyor ki; Türkiye'de şiddet olayları artıyor ve her bölgede, her ilde ülkenin tamamına yayılmış vaziyette bu silahlı şiddet olayları yaşanıyor.
Peki, ülkemizde şiddet olayları neden tırmanıyor? Bu sorunun cevabına yönelik onlarca madde sayılabilir ama önemli gördüğümüz bazı maddeleri özetle ifade edelim.
Benim en başta gördüğüm temel neden, kaybolan değerlerimiz. Bizler Türk milleti olarak, bizi biz yapan milli ve manevi değerlerimizden öylesine uzaklaştık ki, işte asıl sebep bu. Bu gerçeği gördüğü için Prof. Dr. Haydar Baş Bey, 2019 yılında "Kaybolan Değerler" sempozyumlarını başlatmıştı. Ve bu milletimizi değerleriyle buluşturma programları ülkemizin her köşesinde organize edilmişti.
Bizler Türk milleti olarak Ehl-i Beyt'in ruhundan beslenen bir medeniyetin eseriyiz. Bu ruhla, bu anlayışla dünyada adalet dağıtan, bir karıncayı bile incitmemenin muhasebesini yaşayan bir millet olarak nasıl oldu da bir yılda binlerce cana kıyan bir halk haline dönüştük?
Ehl-i Beyt'e srıt döndük, gönlümüze Ehl-i Salib'in sevgisini ve korkusunu yerleştirdik ve maalesef değerlerimiz onların bozuk değerleri, kimliğimiz onların kokuşmuş kimliği oldu.
İkinci neden, eğitim yoksunluğu. Bizler millet olarak gençlerimize ezbere dayalı bir öğretim yapıyoruz ama asla bir eğitim vermiyoruz. Bir Türk kimliği modelimiz yok. Gencimiz, insanımız hangi ülkeye gidiyorsa, oranın rengine boyanıyor. Bizi kimliğimizi hatırlatan Andımız'ı bile devre dışı bıraktık. Böyle bir toplumdan şiddetten başka ne bekliyoruz?
Şiddet olaylarında "medya-basın"ın rolünü de göz ardı etmemek lazım.
Şiddet olaylarını bayraklaştıran haberler, en ince detaylarına inen programlar, şiddet uygulayan insanları, mafya babalalarını, çeteleri dizilerde, filmlerde rol model haline getiren bir medya anlayışı, sizce bu tablonun sonunun "şiddet" olması normal değil mi?
Diğer bir neden ise adalet mekanizmasındaki eksiklikler. Adalet mahkemede sağlanmazsa, maalesef insanlar sokaklarda adalet aramaya başlarlar. Herkes kendi kuralını koyar ve ortalık Teksas'a döner. Şiddet gören de kendini haklı görür, şiddet uygulayan da.
Prof. Dr. Baş'ın dediği gibi, adalet mekanizması, haklıya hakkını verip, haksıza da haddini bildirecek ki, toplum şiddete meyilli olmasın.
Ve en önemli etkenlerden birisi ekonomik sorunlar. Maaşlar açlık sınırında, milyonlarca işsiz, halkın yüzde 95'i borçlu, insanımız her gün, her an büyük yalnızlık ve endişe içinde yaşıyor. En ufak bir kıvılcımda patlamaya hazır bir birey ve toplum yapımız var.
Çözüm var mı? Elbette ki var. Her zaman ifade ediyoruz.
Ekonomik sorunların çözümünün tek adresi Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli; diğer saydığımız bütün sorunların çözümü de yine Sayın Baş'ın Sosyal Devlet Milli Devlet tezi.
Bu projeler hayat geçirildiğinde ülkede şiddet diye bir şey kalmaz.
İnsanlar haklarına ulaştıktan sonra neden şiddete meyletsin. Normal vatandaşlar zaten kurtulur, hastalıklı olanlar da rahatlıkla teşhis edilip tedavi edilir.
Bugün bu çözümleri Türk milletiyle buluşturacak olan Bağımsız Türkiye Partisi'ni ve Lideri Hüseyin Baş'ı baş tacı etme zamanıdır.
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025