Dünkü yazımızda, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Hoş Geldin Atatürk eserinde anlatılan ve tüm İslam âleminin yakından tanıdığı Şeyh Sunusi Hazretlerinin Atatürk ile ilgili rüyasını aktarmıştık ve bu büyük zatı Atatürk'e yönlendiren iradenin bizzat Allah Resulü (s.a.v.) olduğunu, yaşanan bu hadisenin de Atatürk'ün manevi kişiliği konusunda çok önemli bir ipucu verdiğini anlatmaya çalışmıştık.
Şeyh Ahmet Sunusi, Milli Mücadele'ye katılma isteğini Bekir Sami Bey aracılığıyla Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya iletmiş, buna çok sevinen Mustafa Kemal hemen bir davet mektubu hazırlayarak Şeyh Sunusi'yi Ankara'ya davet etmiştir.
Bu davet üzerine 15 Kasım 1920'de Ankara'ya gelen Şeyh Ahmet Sunusi'nin onuruna Mustafa Kemal Paşa, 23 Kasım'da Meclis'te bir yemek vermiştir.
Şeyh Sunusi burada yaptığı konuşmada şunları söylemiştir:
"İslamiyetin yok olmasının muhakkak görüleceği bir halin meydana çıkması üzerine Müslümanların ümitlerinin kesildiği bir sırada Mustafa Kemal Paşa Hazretleri arkadaşlarıyla beraber din uğruna savaşmaya başladılar. Ve siz de beraber savaştınız, cihat ettiniz. Bu hizmet bütün İslam âleminin devamına, İslam âleminin kurtuluşuna ait mukaddes bir vazifedir." (Celal Bayar, Ben de yazdım, s.490-491)
İşte size, Mustafa Kemal Atatürk kimdir, misyonu nedir ve İstiklal Mücadelesi'nin anlamı nedir, bu mücadeleyle ne başarılmıştır ve daha birçok sorunun büyük bir Allah dostunun ifadeleriyle cevabı…
Prof. Dr. Baş, Hoş Geldin Atatürk eserinde Atatürk'ün dindar, Ehl-i Beyt soyundan Kutbu'l-Aktab büyük bir eyliya olduğunu, dini ve milli değerlerin ihyası için mücadele ettiğini belgeleriyle ortaya koydu. İşte size Şeyh Seyyid Sunusi Hazretlerinin ifadeleriyle bir ispatı daha…
Aynı yemek toplantısında Şeyh Sunusi'den sonra konuşma yapan Mustafa Kemal Paşa, Sunusiyye yolu ve Şeyh Ahmet Sunusi hakkında şu övgü dolu cümleleri söylemiştir:
"Sunusi teşkilatı diğer teşkilatlar gibi sadece bir tarikat değildir, bu tarikat insanlığı, İslamiyet'in saadet yolunda yürümeye yönelik esaslı bir teşkilattır. Bu gece huzurlarıyla müşerref olduğumuz zat, İslam âleminde büyük bir esasa dayanan mukaddes bir teşkilatın başında bulunan yüce bir zattır…
Dolayısıyla bundan sonra kendilerinin İslam âlemine yapacakları hizmetler, şimdiye kadar olan hizmetlerini taçlandıracaktır. Ve bu sayede Türkiye devletinin, bütün İslam cihanının dayanak merkezi olan Türkiye devletinin de sağlamlaştırılmasına hizmet etmiş olacaklardır.
Seyyid Ahmet Şerif Sunusi Hazretleri'nin gelecekteki hizmetlerine şimdiden şahsım ve gerek TBMM namına teşekkür arz eylerim." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.10, s.117-119)
Bu konuşmada altı çizilmesi gereken önemli noktalar vardır. Şeyh Sunusi gibi tanınan bir Allah dostunun bundan sonra yapacağı hizmetlerinin daha önce yaptıklarını taçlandıracağını ifade etmek ancak Kutbu'l-Aktab büyük bir evliyanın işidir.
Atatürk kurduğu Türkiye Devletinin "tüm İslam cihanının dayanak merkezi" olduğunu belirtmektedir. Dikkat ederseniz, Sunusi Hazretleri de konuşmasında bunu doğrulamaktadır ve Kurtuluş Savaşı için "Bu hizmet bütün İslam âleminin devamına, İslam âleminin kurtuluşuna ait mukaddes bir vazifedir" demektedir.
Diğer önemli bir husus ise, Atatürk Şeyh Sunusi'ye hitaben "seyyid" ve "şerif" ifadelerini kullanmaktadır. Bildiğiniz gibi, "seyyid" İmam Hüseyin soyundan, "şerif" ise İmam Hasan soyundan demektir. İki Ehl-i Beyt torununu (Atatürk ve Sunusi), 1911'de Trablusgarp Savaşı, 1920'de de İstiklal Mücadelesi buluşturuyordu. 1911'de Atatürk Şeyh Sunusi'nin zor zamanında yanında olmuştu, 1920'de de Şeyh Sunusi Atatürk'ün yanında… Kader-i İlahi işte…
Mustafa Kemal, zaman kaybetmeden Şeyh Ahmet Sunusi'ye Milli Mücadele konusunda üç temel görev vermiştir:
1) İslam dünyasındaki antiemperyalist (işgal karşıtı) hareketleri Ankara'nın etkisi altına almak…
2) Arap dünyasında, özellikle de Irak ve Suriye'de hilafet propagandası yaparak bölgedeki Arapları İngiltere ve Fransa'ya karşı harekete geçirmek…
3) Türkiye içinde özellikle güneydoğuda Kürt bölgelerinde Milli Hareket'e katılımı artırmak…
Atatürk'ün Şeyh Sunusi'ye verdiği bu görevler, ABD'nin resmi raporlarına da girmiştir. İstanbul'daki ABD temsilcisi 26 Ocak 1922 tarihli raporunda Şeyh Ahmet Sunusi'nin muhtemel bir Kürt ayaklanmasını önlemek için Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgeye gönderildiğini belirtmiştir.
O dönemde özellikle İngilizler, gönderdikleri ajanlar vasıtasıyla bir takım ayaklanma planları yapmaktadır. Atatürk'ün bu hamlesi, bütün bu İngiliz planlarını bozmuştur.
Şeyh Sunusi ile Mustafa Kemal arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır. Elbetteki bu ilişki maneviyat merkezlidir. Şeyh Sunusi'nin gördüğü rüyaları sık sık Mustafa Kemal'e bildirmesi bu yakın ilişkinin kanıtlarından sadece biridir. Dünkü yazımızda da aktardığımız gibi Prof. Dr. Baş'ın Hoş Geldin Atatürk eserinin 503'üncü sayfasında bu rüyalardan biri ifade edilmektedir.
Mustafa Kemal, Sunusi'yi "genel vaiz" olarak görevlendirmiştir. Şeyh Sunusi, Mustafa Kemal'den aldığı "genel vaiz" göreviyle özellikle güneydoğuda çeşitli illerde camilerde vaazlar vererek Kürtleri Milli hareket'i desteklemeye çağırmıştır.
Her gittiği yerde beyazlara sarınmış olarak verdiği vaaz ve hutbeler çok etkili olmuştur.
Bu faaliyetleriyle önde gelen Kürt aşiret reislerini Milli Hareket'e katılmaya ikna eden Şeyh Sunusi, Urfa'da bir kongre düzenlemiştir. (A. Necip Günaydın, Milli Mücadele'de Şeyh Sunusi'nin Sivas'taki İttihad-ı İslam Kongresi ve Ulucami Hutbesi, tarih ve Düşünce, s.45)
Şeyh Sunusi gibi maneviyat erlerinin binlerce kilometreden, hem de Allah Resulü'nün rüyada yönlendirmesiyle Anadolu'ya gelmesi, Atatürk'ün safında yer alması, Atatürk'ün verdiği vazifeleri harfiyen yerine getirmesi, Atatürk'ün maneviyatının büyüklüğüne işaret etmektedir.
Prof. Dr. Baş, Atatürk Vatandır sempozyumlarını başlatmasaydı, Atatürk'ü gerçek boyutlarıyla anlatan Hoş Geldin Atatürk eserini ortaya koymasaydı emin olun ki, bu gerçeklerin hiçbirinden haberdar olmayacaktık.
Ve böylesine soyu pak yüce şahsiyete iftira atanlara kanıp, bunun hesabını asla veremeyeceğimiz o büyük hesap gününe doğru hızla adım atacaktık.
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamıza sonsuz teşekkürler…
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025