Ülkemizde tarım sektörünün sorunlarını konuşurken, genelde altı çizilen husus, üreticinin elinde kalan, satamadığı veya zararına satmak zorunda kaldığı ürünlerdir. Ülkenin hangi noktasına giderseniz gidin bu gerçek değişmez.
Türk ziraatı, bugün son nefesini vermek üzere. Maliyetinin de altında uygun görülen fiyatlarla üretim yapmanın bugün hiçbir anlamı kalmamış. Bu nedenle çıkın Anadolu’ya bakın, nadasa bırakılmış, ekilmeyen ve yok pahasına satılan yüz binlerce dekar tarlalar görürsünüz. İklim ve toprak verimliliği nedeniyle en avantajlı olduğumuz tarım sektörünün, küresel güçlerin, uluslararası kredi kuruluşlarının ve yerli işbirlikçilerinin ortaklaşa yaptıkları uygulamalar sonucu canına ot tıkıldı. Tarım ürünlerinin ekimine getirilen kısıtlamalar, sübvansiyonların kaldırılması ve sınırlı sahalarda yapılan ekimlerde intihar eden tohumların kullanılması gibi yöntemlerle tarımın tamamen dışa bağımlı olması ve bitirilmesi, çiftçiyi geçinebileceği yeni iş alanları aramaya yöneltti. Tarımla uğraşmayı bırakan pek çok çiftçi, topraklarını işe yaramıyor gerekçesiyle paraya çevirmekte, bu topraklara talip olan yabancılara ederinin altında meblağlara satmakta... Bu durum, toprağın stratejik önemi düşünüldüğünde, ülke topraklarının vatandaşlarının rızası ile yabancılara satılmasından başka bir şey değil... Daha önce hem kendi için hem de şehirli için üretim yapan köylüler, tarım karın doyurmayınca çareyi kapağı bir an önce kentlerin varoşlarına atmakta buluyor... Peki, şehirlerde istihdam alanları mevcut mu?
Düne kadar tarım ürünlerinde kendi kendine yeterli birkaç ülkeden biri olan Türkiye, çiftçisini açlığa mahkûm ederken; ithal yolu ile başka ülkelerin çiftçilerini zengin etmekte... Üstelik yüklü miktarda cari açık veren ve bu cari açığı yüksek faizlerle alınan kredilerle kapatan bir ülke olduğumuz düşünüldüğünde, sadece yabancı ülke çiftçisini finanse etmekle kalmayıp aynı zamanda bu sebepten dolayı yüklü miktarlarda faiz ödediğimiz ise günü gibi aşikâr...
Batma noktasına gelen tarım sektörü ve üretici olan milletin efendisi köylü bugün sefilleri oynamakta ve oynamanın yanı sıra azar da işitmektedir.
Tarımdaki bu sefalete son vermek, Türk tarımını marka haline getirmek için Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözünü hiç ama hiç unutmamalı; “Bu ülkenin gerçek sahibi ve efendisi hakiki üretici olan köylüdür.” Efendisine sahip olmayan toplumlar birilerini kendilerine efendi seçerler...
Ve Hz. Ali Efendimiz tarımla uğraşanlar için söylediği muhteşem tespitle bitirelim:
”Onlar, devletin servet kaynağıdır ve bir servet gibi korunmalıdırlar.”
Türk ziraatı, bugün son nefesini vermek üzere. Maliyetinin de altında uygun görülen fiyatlarla üretim yapmanın bugün hiçbir anlamı kalmamış. Bu nedenle çıkın Anadolu’ya bakın, nadasa bırakılmış, ekilmeyen ve yok pahasına satılan yüz binlerce dekar tarlalar görürsünüz. İklim ve toprak verimliliği nedeniyle en avantajlı olduğumuz tarım sektörünün, küresel güçlerin, uluslararası kredi kuruluşlarının ve yerli işbirlikçilerinin ortaklaşa yaptıkları uygulamalar sonucu canına ot tıkıldı. Tarım ürünlerinin ekimine getirilen kısıtlamalar, sübvansiyonların kaldırılması ve sınırlı sahalarda yapılan ekimlerde intihar eden tohumların kullanılması gibi yöntemlerle tarımın tamamen dışa bağımlı olması ve bitirilmesi, çiftçiyi geçinebileceği yeni iş alanları aramaya yöneltti. Tarımla uğraşmayı bırakan pek çok çiftçi, topraklarını işe yaramıyor gerekçesiyle paraya çevirmekte, bu topraklara talip olan yabancılara ederinin altında meblağlara satmakta... Bu durum, toprağın stratejik önemi düşünüldüğünde, ülke topraklarının vatandaşlarının rızası ile yabancılara satılmasından başka bir şey değil... Daha önce hem kendi için hem de şehirli için üretim yapan köylüler, tarım karın doyurmayınca çareyi kapağı bir an önce kentlerin varoşlarına atmakta buluyor... Peki, şehirlerde istihdam alanları mevcut mu?
Düne kadar tarım ürünlerinde kendi kendine yeterli birkaç ülkeden biri olan Türkiye, çiftçisini açlığa mahkûm ederken; ithal yolu ile başka ülkelerin çiftçilerini zengin etmekte... Üstelik yüklü miktarda cari açık veren ve bu cari açığı yüksek faizlerle alınan kredilerle kapatan bir ülke olduğumuz düşünüldüğünde, sadece yabancı ülke çiftçisini finanse etmekle kalmayıp aynı zamanda bu sebepten dolayı yüklü miktarlarda faiz ödediğimiz ise günü gibi aşikâr...
Batma noktasına gelen tarım sektörü ve üretici olan milletin efendisi köylü bugün sefilleri oynamakta ve oynamanın yanı sıra azar da işitmektedir.
Tarımdaki bu sefalete son vermek, Türk tarımını marka haline getirmek için Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözünü hiç ama hiç unutmamalı; “Bu ülkenin gerçek sahibi ve efendisi hakiki üretici olan köylüdür.” Efendisine sahip olmayan toplumlar birilerini kendilerine efendi seçerler...
Ve Hz. Ali Efendimiz tarımla uğraşanlar için söylediği muhteşem tespitle bitirelim:
”Onlar, devletin servet kaynağıdır ve bir servet gibi korunmalıdırlar.”
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adem Birinci / diğer yazıları
- Hz Peygamber’in cömertliği / 17.04.2025
- ‘Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık’ / 09.04.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025
- Ben vermekle emrolundum / 06.03.2025
- Her hususta zirve şahsiyet İmam Ali / 28.02.2025
- ‘Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık’ / 09.04.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025
- Ben vermekle emrolundum / 06.03.2025
- Her hususta zirve şahsiyet İmam Ali / 28.02.2025