Senin bu hâlin nedir?
Senin bu hâlin nedir? Hakk’a karşı bir vahşet duygusu taşımaktasın, yakışır mı?
12.05.2023 08:42:00





Senin bu hâlin nedir? Hakk'a karşı bir vahşet duygusu taşımaktasın, yakışır mı? Bu böyle ama halka karşı ne zaman vahşet duygusunu kalbinde bulacak, onlardan manen ayrı duracaksın? Ve bütün ülfetin Hak'la olacak? Söyle ne zaman?
Bunlar ne zaman olacak? Kapı kapı dolaşacaksın; O'ndan başkası kalmayacak. Bütün ülkeleri dolaşacaksın; ondan gayrını göremeyeceksin, kalbin için ne bir kapı kalacak ne yükselecek bir semâ...
Böylece kıyamet kopacak ve Hakk'ın huzurunda duracaksın. Bunlar ne zaman olacak?
Kalp orada iyiliğini ve kötülüğünü okuyacak, defterinde neler var, görecek. Cehenneme atılma tehlikesi belirecek; o zaman kalbin ümitle korku arasında sızlamaya başlayacak.
Fakat Hakk'ın inayeti yetişecek, rahmeti ve lûtfu ile onu kurtaracak. Hakk'ın rahmet suyu ile cehennem sönme durumuna gelecek ve o imanlı kalbin sahibine seslenecek: "Geç ya mü'min, yoksa ateşim sönecek..."
Hakk'ın yardımı ile o, üç bin yıllık yolu bir anda geçer ve kurtulur.
Bu yolculuktan sonra şahın kapısına varır, aklını, iradesini ve Mevlâ'sına karşı olan sevgi duygusunu harekete geçirir ve der ki: - Mahbubumu almadan buradan içeri girmem...
Sonra ona: - Hadi, seni taşıyacak gemi cennetin kapısında bekliyor; durma gir içeri, denir.
O yine istemez ve der ki: - Annem, babam önce girmeli ve hani komşular, hani hâlime şahit olanlar?
Bu direniş, iman sahibinin kâtettiği kalbi yolculuğun sonucudur. Bu bir riyazet hâli idi. Bu riyazet hâli bitince, tekrar dünyaya, döner, kısmetlerin alınması için bu dönüş zaruridir. Tâ ki, İlâhî bilgide değişiklik olmaya. Onun gereği silinmeye ve mahva varmaya...
Rabbin, yaratma işinden fariğ oldu. O fasıl kapandı. Herkesin rızkı, kısmeti O'na göre malûmdur. Nasibini tam almadan buradan ayrılamaz.
Allah'ın zâtından kendinizi koruyunuz. Bütün arzularınızı O'nun kapısında toplayınız. Yaratan'ı terk edip yaratılmışlara boyun eğmeyiniz.
Sebepler, Hakk'ın zâtına karşı birer perdedir. Şahın kapısından yüz çevirirsen, sana orası kapanır; sonra hangi kapının açılacağını düşün.
Sır âlemini geliştirirsen nice setleri aşar. Onların aşılması için kendine izafe, ettiğin hiçbir kuvvet yetmez.
İman sahibi, Yaratan'ını taleb ederek tabiî arzularından geçer. Bu yola devam ederken bir âfet belirince günahlarına döner, hatalarını araştırır.
Malına, nefsine gelen âfetin, din haddini aştığı için olduğunu anlar. Îman sahibi, başındaki âfetin gitmesi için yalnız duâ edip Hak'dan yardım talebinde bulunmaz; ayrıca günahlarını da hatırlar.
Nefsine döner, yaptığı yanlış hareketler için onu sigaya çeker. Bunda muvaffak olunca benliğine döner, teslim olur. İşlerini Hakk'ın zâtına ısmarlar. Bunları kalben yapar ve huzurunu bulur.
Artık onun bu güzel hâlinden sonra önüne açık kapı çıkar, oradan içeri dalar ve aradığını bulur. Allah'a karşı ittika (günahlardan sakınan) sahibi olan manevî yollar açılır.
Hak Teâlâ tarafından kula salınan belâ, tecrübe için olur. Onun gelmesiyle kulun hangi renge girdiğine bakar. "Biz, onları, iyilik ve kötülüklerle deneriz." (A'raf/168) Âyet-i Kerimesi bu mânayı taşır.
Âdemoğlunun kalbi, hayır ve şer, izzet ve zillet, zenginlik ve fakirlik hâlleri ile istikametini bulur.
Bu hâller durmadan değişir. Bu değişiklik arasında kul, bütün nimetin Allah tarafından olduğunu anlar ve şükür yolunu tutar. Burada şükrün gerçek mânası, tam mânasiyle tâattır.
Dilin ve diğer duyguların İlâhî kudret önünde sesini kesmesi ve aksülâmel göstermeden bütün hâllere sabırla karşı koymasıdır. İman sahibi, bunu benimsedikten sonra yaptığı yanlış işleri ve cürümleri itiraf etmesi icap eder. Öyle olmalı ki, bir adımında hata olsa derhal anlamalı ve ikinci adımı iyilik olmalı.
Bunlar olunca ona şu müjde verilir: İşte şahın kapısı, gir..." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Bunlar ne zaman olacak? Kapı kapı dolaşacaksın; O'ndan başkası kalmayacak. Bütün ülkeleri dolaşacaksın; ondan gayrını göremeyeceksin, kalbin için ne bir kapı kalacak ne yükselecek bir semâ...
Böylece kıyamet kopacak ve Hakk'ın huzurunda duracaksın. Bunlar ne zaman olacak?
Kalp orada iyiliğini ve kötülüğünü okuyacak, defterinde neler var, görecek. Cehenneme atılma tehlikesi belirecek; o zaman kalbin ümitle korku arasında sızlamaya başlayacak.
Fakat Hakk'ın inayeti yetişecek, rahmeti ve lûtfu ile onu kurtaracak. Hakk'ın rahmet suyu ile cehennem sönme durumuna gelecek ve o imanlı kalbin sahibine seslenecek: "Geç ya mü'min, yoksa ateşim sönecek..."
Hakk'ın yardımı ile o, üç bin yıllık yolu bir anda geçer ve kurtulur.
Bu yolculuktan sonra şahın kapısına varır, aklını, iradesini ve Mevlâ'sına karşı olan sevgi duygusunu harekete geçirir ve der ki: - Mahbubumu almadan buradan içeri girmem...
Sonra ona: - Hadi, seni taşıyacak gemi cennetin kapısında bekliyor; durma gir içeri, denir.
O yine istemez ve der ki: - Annem, babam önce girmeli ve hani komşular, hani hâlime şahit olanlar?
Bu direniş, iman sahibinin kâtettiği kalbi yolculuğun sonucudur. Bu bir riyazet hâli idi. Bu riyazet hâli bitince, tekrar dünyaya, döner, kısmetlerin alınması için bu dönüş zaruridir. Tâ ki, İlâhî bilgide değişiklik olmaya. Onun gereği silinmeye ve mahva varmaya...
Rabbin, yaratma işinden fariğ oldu. O fasıl kapandı. Herkesin rızkı, kısmeti O'na göre malûmdur. Nasibini tam almadan buradan ayrılamaz.
Allah'ın zâtından kendinizi koruyunuz. Bütün arzularınızı O'nun kapısında toplayınız. Yaratan'ı terk edip yaratılmışlara boyun eğmeyiniz.
Sebepler, Hakk'ın zâtına karşı birer perdedir. Şahın kapısından yüz çevirirsen, sana orası kapanır; sonra hangi kapının açılacağını düşün.
Sır âlemini geliştirirsen nice setleri aşar. Onların aşılması için kendine izafe, ettiğin hiçbir kuvvet yetmez.
İman sahibi, Yaratan'ını taleb ederek tabiî arzularından geçer. Bu yola devam ederken bir âfet belirince günahlarına döner, hatalarını araştırır.
Malına, nefsine gelen âfetin, din haddini aştığı için olduğunu anlar. Îman sahibi, başındaki âfetin gitmesi için yalnız duâ edip Hak'dan yardım talebinde bulunmaz; ayrıca günahlarını da hatırlar.
Nefsine döner, yaptığı yanlış hareketler için onu sigaya çeker. Bunda muvaffak olunca benliğine döner, teslim olur. İşlerini Hakk'ın zâtına ısmarlar. Bunları kalben yapar ve huzurunu bulur.
Artık onun bu güzel hâlinden sonra önüne açık kapı çıkar, oradan içeri dalar ve aradığını bulur. Allah'a karşı ittika (günahlardan sakınan) sahibi olan manevî yollar açılır.
Hak Teâlâ tarafından kula salınan belâ, tecrübe için olur. Onun gelmesiyle kulun hangi renge girdiğine bakar. "Biz, onları, iyilik ve kötülüklerle deneriz." (A'raf/168) Âyet-i Kerimesi bu mânayı taşır.
Âdemoğlunun kalbi, hayır ve şer, izzet ve zillet, zenginlik ve fakirlik hâlleri ile istikametini bulur.
Bu hâller durmadan değişir. Bu değişiklik arasında kul, bütün nimetin Allah tarafından olduğunu anlar ve şükür yolunu tutar. Burada şükrün gerçek mânası, tam mânasiyle tâattır.
Dilin ve diğer duyguların İlâhî kudret önünde sesini kesmesi ve aksülâmel göstermeden bütün hâllere sabırla karşı koymasıdır. İman sahibi, bunu benimsedikten sonra yaptığı yanlış işleri ve cürümleri itiraf etmesi icap eder. Öyle olmalı ki, bir adımında hata olsa derhal anlamalı ve ikinci adımı iyilik olmalı.
Bunlar olunca ona şu müjde verilir: İşte şahın kapısı, gir..." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.