Batı, hangi şekle bürünürse bürünsün, hangi makyajı yaparsa yapsın, özünde sahip olduğu Haçlı ruhu birçok olayda, hatta bir maçta bile bir anda ortaya çıkıveriyor.Maçta ya da herhangi bir spor müsabakasında kaybetmek de vardır, kazanmak da. Fakat araya farklı unsurlar girmeye başlayınca üzerinde biraz durup düşünmek zorunda kalıyorsunuz. Batı her ne kadar basınıyla, filmleriyle, dernek ve kuruluşlarıyla demokrasi, insan hakları havariliğine soyunsa da, bir futbol karşılaşmasında bile gerçek rengini ortaya koyuyor. Esasen bu büyük bir meziyet değil, bunu göremeyecek kadar kör olmak büyük bir beceriksizlik.Son olarak yaşadığımız İsviçre karşılaşmaları adeta bir turnusol niteliğinde.Gerek İsviçre'de yapılan, gerekse Türkiye'de yapılan karşılaşma için, öncesine ve sonrasına da dikkat ederek, genel bir değerlendirme yaparsak, kısaca yaşananları "Batı'nın Türkiye'ye attığı bir kazık" olarak özetleyebiliriz.AB'ye "sözde" üye olma yolunda ciddi adım atmış bir ülke olan Türkiye'ye başlangıçtan beri yapılanlar tam bir provokasyon. İsviçre'deki maçta, İstiklal Marşı'mız ıslıklandı, ekibimize hakaretler ve küfürler yağdırıldı, maç esnasında ise cisimler atıldı. Müsabaka sırasında yapılan haksızlığın haddi hesabı yok.Türk milletinin duygusal bir yapıya sahip olduğunu ve de milli değerlerine yapılan saldırıları tahammül edemeyeceğini bilen Batı, tahrik içerikli bütün yolları uyguladı. Hedef, tarihte kin güttüğü Türk milletinin son yıllarda ortaya koyduğu spor başarısını gölgelemek, engellemekti. Onu bile hazmedemiyordu.Tam bir oyun tezgahlandı. Maalesef bizim yetkililerimiz de bu oyunu fark edemedi. Onlar herhalde dostluk maçı bekliyorlardı. Ne de olsa AB ile müzakereler başlamıştı ve bizler artık Avrupalı(!) olmuştuk, yani onlardandık(!).Ama işin böyle olmadığını, bizi hazmedemediklerini yaşadığımız bu acı gerçekle bir kez daha anlamıştık. Daha önce defalarca bu gerçeği Batı'nın attığı kazıklarla zaten öğrenmiştik, ama yok mu şu duygusal yönümüz, bir tebessüm, bir iltifat görünce hemen unutuveriyorduk.Geçmişte sahip oluğumuz aynı duygusal yönümüzle, İstanbul'u fethetmiştik, Malazgirt'te bizden 4-5 kat büyük olan bir orduyu devirmiştik, Dünyanın yedi düveline "Çanakkale geçilmez" dedirtmiştik.Bugün ise Batı bu yönümüzü çok iyi biliyor ve maalesef bunu bize silah olarak kullanıyor.İsviçre ve arkasındaki topyekün Batı'nın İsviçre'deki tahriklerinin, duygusal yönümüzü vuran saldırılarının neticesinde bilenen milletimiz, Türkiye'deki maça hazırlıksız yakalandı ve tam bir oyuna geldik.Dedik ya asıl hedef, bizi ekarte etmekti ve şimdi senaryonun asıl ve Batı'nın en çok başarılı olduğu kısmına, yani masabaşı oyunlarına. Bu sefer de Türk futbolu sanık sandalyesine oturtuldu.Emin olun ki ferman, daha maçlar oynanmadan yazılmıştı.Öyle olacak ki, medeni(!) Batı'nın, son derece tarafsız(!) olan FIFA'nın İsviçre'li Başkanı Sepp Blatter, daha maçın raporları eline ulaşmadan yargısız infaz gerçekleştiriyordu. Hatta öyle ileri gidiyordu ki, Türkiye'nin ihraç edilmesini bile gündeme getiriyordu. Hem de basın önünde.Müzakere sürecinde gönlünü ve aklını kazanmakla(!) mükellef olduğumuz AB'liler ise İsviçre'de Türkiye'nin yaşadığı haksızlıklar karşısındaki suskunluğunu bozdu, akla hayale gelmedik eleştirilerle topyekün üzerimize çullandılar.Avrupa basını neler demedi ki? Takke düşmüş ve kel gözükmüştü."Türkler şeytan""Şirret Türkler""Kavgacı Türkler""Türkler, Osmanlılar gibi kavga etmeden durulmuyor""İsviçre Milli Takımı, İstanbul'daki cehennemi cennete çevirmeyi başardı."Şimdi de sonucu ve hedefi zaten belli olan engizisyonvari bir mahkemeyle Türkiye ve Türk futbolu masaya yatırıldı. 9 Aralık'taki Dünya Kupası kura çekimi öncesinde toplanacak FIFA Disiplin Kurulu, Türk federasyonu ve futbolculara verilecek cezaları açıklayacak. Sonuç hiç de şaşırtıcı olmayacak. Çünkü amaç, üzüm yemek değil, hem üzümü yemek hem de bağcıyı dövmek.Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in bu noktada ki uyarılıları da oldukça önemli:"Kalkıp da "İsviçreliler bizi alkışlasınlar. Türkler ne kadar güzel insanlardır. Mükemmel insanlardır, desinler"i bekliyor idiysek çok yanılıyoruz. Demek ki senelerden beri bizim bunlarla yaptığımız kavgalar, gürültüler bize hiçbir ders vermemiş, bizi hiç ayıktırmamış. Ama şimdi gördük ki bir maçta dahi senin hiçbir şeyine tahammül edemiyor. Bunu böyle bileceksiniz. Bilmeyene de işte İsviçre böyle ders veriyor. Seni ikaz ediyor, ayıktırıyor. "Ey Türk milleti! Sen kimsin, nesin?" diyor. Neden bunu anlıyorsun? Türk milletinin istiklalini ilan eden ve bizim bağımsızlığımızın simgesi olan bir İstiklal Marşımız var. Bunu söylerken, dinlerken adam seni alaya alıyor, hakaret ediyor, zemmediyor. Bundan daha iyi de şahit olmaz. Bu da yetmiyor. Orada bizim gerek takımı çalıştıran hocaya, ekibe, futbolculara ciddi derecede hakaretler, saldırılar yapılıyor. Aslında bunlar sadece İsviçre'nin bize olan tavrı değildir. Topyekün Batının Türk milletine karşı tavrıdır. Orada işin bir nümunesi var. Hani eskiden pazara giderdiniz. Mısır çuvalı, arpa çuvalı, buğday çuvalı, pirinç çuvalı olurdu. Çuval çuval satarlardı. Ne yapardın? Elini çuvala atıp numune alırdın. Nedir ne değildir diye bakardın. Aynen onun gibi elimize bir İsviçre numunesi aldık. İşte Avrupa budur."AB hayali ile yanıp tutuşan siyasilerimize de şunu diyoruz ki, böyle bir AB'nin kalbini ve aklını kazanmakla meşgul olacağınıza, milli projelerle aziz Türk milletinin gönlünü kazanın ve lütfen tarihten ve yaşananlardan ders alın.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025