Rusya ne zaman Batının kontrolüne girse hep savaşa sokulmuştur. Osmanlı-Rus savaşı, 2. Dünya Savaşı gibi savaşlar buna örnektir. Daha sonraki dönemlerde de Çeçen savaşı ve Afganistan işgali ile meşgul edilmiştir.
Bugün ise Rusya ama suikastlarla, ama baskı ve yaptırımlarla, ama uzatılan havuçlarla yine Batının rayına girdi ve görünen o ki Rusya'yı yeniden Batı çıkarları adına bir savaş bekliyor.
Bu savaş Çin'le mi olur, Kuzey Kore ile mi olur, yoksa İran'la ya da Türkiye ile mi bilinmez, yakın bir gelecekte mutlaka göreceğiz.
Bu tarihi bir gerçektir.
Çarlık Rusya'sı kendisine sunulan birçok hayallerle, Batının dümen suyuna sokularak, Osmanlı Devleti ile defalarca savaştırılmıştır.
Batılı ülkeler bir taraftan Osmanlı ile berabermiş gibi hareket ederken, diğer taraftan Rusya'nın Osmanlı ile bu mücadelesini desteklemişlerdir.
Bu savaşlarda, anlaşılıyor ki hep Osmanlı'nın zarar görmesi, parçalanması ve topraklarının pay edilmesi amacı güdülmüş. Bu gerçeği, Milli Mücadele yıllarında sözde dost ve müttefik Batılıların ülkemizi işgal etmesini çok net bir şekilde görüyoruz.
Çarlık Rusya'sı da Osmanlı'nın işgale hazır hale gelmesi için, Osmanlı'yı yıpratma amaçlı olarak kullanılmıştır.
Son Osmanlı-Rus savaşı ise 1. Dünya Savaşı'nda 1914-1917 yılları arasında yapıldı.
Ekim 1917 yılında yaşanan Bolşevik isyanıyla Rusya'da yönetim değişmiş ve savaştan çekilmek zorunda kalmıştı. Rusya bu tarihten sonra bir süreliğine Batının kontrolünden çıktığı için Atatürk'ün önderliğinde Türk milletinin İstiklal mücadelesine destek olmuştur.
Ama şunu da asla unutmamak gerekir, Atatürk, Batıyla mücadele etmiştir, onlara asla güvenmemiştir ama her türlü desteğine rağmen Rusya'ya karşı da her zaman temkinli olmuştur, karşılıksız bir destek asla talep etmemiştir.
Yoksa bağımsız olabilmek mümkün müydü?
Rusya'nın Batı ile yakınlaşma yaşadığı bir dönem de 2. Dünya Savaşı'dır.
Bu savaşın en kanlı çatışmaları doğu cephesinde yaşanmıştır. Rus-Alman savaşının yaşandığı doğu cephesi, savaş tarihinin en geniş harekât alanına sahip ve eşi görülmemiş vahşetin ve yıkımın yaşandığı, sayısız insanın yaşamını yitirmiş olduğu bir cephedir.
1941 yılında Sovyetler Birliği İngiltere ve müttefikleriyle beraber hareket etti. Savaşta Sovyetler Birliği'nden 27 milyon kişi hayatını kaybetti. Bunların yarısını Ruslar, geri kalanını ise Sovyetler Birliği'ne bağlı ülke vatandaşları oluşturdu. Yani kelimenin tam anlamıyla her aile bir ferdini kaybetti. Savaşın merkezi Almanya bile bu kadar insanını kaybetmedi.
Bundan sonraki süreçlerde başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler tarafından Rusya'ya savaşarak meşgul olacağı bir takım yemler verildi. Çeçenistan savaşı, Afganistan işgali gibi?
Bugün de Rusya, 2005'ten bu yana dışarıdan ithal ettiği ama kendisine fazla gelen vatansever model vesilesiyle ortaya koyduğu milli çizgiden yeniden saparak, ABD'nin başını çektiği Batının yeniden dümen suyuna girdi.
ABD ve müttefikleri yine tarihi tekerrür ettirerek, kontrol altına aldıkları Rusya'yı büyük bir savaşla hem kendi çıkarlarına hizmet ettireceklerdir, hem de Rusya üzerinde yarım kalan hesaplarını devam ettireceklerdir.
ABD'nin nasıl İslam ülkeleri üzerinde bir Arap Baharı hesabı varsa, 30 milyon Müslüman'ın yaşadığı Rusya için de böyle bir bahar hesabı var.
Geçmişte Batının rayına girerek Batının estirdiği turuncu devrimlere maruz kalan ve Ukrayna, Gürcistan gibi ülkeleri Batıya kaptıran Rusya, sizce böyle bir BOP versiyonu ABD baharıyla paylaşıma tabi tutulmayacak mı?
Türkiye bundan sonraki süreçte yalnız milli bir duruşla, birlik ve beraberliğini koruyarak, milli politikalar geliştirerek, Atatürk'ün uyguladığı gibi, "Batılı ülkelerin ipine güvenmeyerek", "Rusya'ya karşı da temkinli olarak" devam etmelidir.
Emperyal devletler, bazen şartlar gereği birbiriyle düşman gibi gözükebilirler ama 1. Dünya Savaşı'nda olduğu gibi yanında bildiğin bir anda karşına geçiverir ve düşman olanların sana karşı birleştiklerini görürsün.
Hz. Peygamberin (s.a.v.) "Küfür tek millettir" sözünü hiç unutmayalım.
Bulunduğumuz coğrafya gafleti asla kabul etmez.
Bugün ise Rusya ama suikastlarla, ama baskı ve yaptırımlarla, ama uzatılan havuçlarla yine Batının rayına girdi ve görünen o ki Rusya'yı yeniden Batı çıkarları adına bir savaş bekliyor.
Bu savaş Çin'le mi olur, Kuzey Kore ile mi olur, yoksa İran'la ya da Türkiye ile mi bilinmez, yakın bir gelecekte mutlaka göreceğiz.
Bu tarihi bir gerçektir.
Çarlık Rusya'sı kendisine sunulan birçok hayallerle, Batının dümen suyuna sokularak, Osmanlı Devleti ile defalarca savaştırılmıştır.
Batılı ülkeler bir taraftan Osmanlı ile berabermiş gibi hareket ederken, diğer taraftan Rusya'nın Osmanlı ile bu mücadelesini desteklemişlerdir.
Bu savaşlarda, anlaşılıyor ki hep Osmanlı'nın zarar görmesi, parçalanması ve topraklarının pay edilmesi amacı güdülmüş. Bu gerçeği, Milli Mücadele yıllarında sözde dost ve müttefik Batılıların ülkemizi işgal etmesini çok net bir şekilde görüyoruz.
Çarlık Rusya'sı da Osmanlı'nın işgale hazır hale gelmesi için, Osmanlı'yı yıpratma amaçlı olarak kullanılmıştır.
Son Osmanlı-Rus savaşı ise 1. Dünya Savaşı'nda 1914-1917 yılları arasında yapıldı.
Ekim 1917 yılında yaşanan Bolşevik isyanıyla Rusya'da yönetim değişmiş ve savaştan çekilmek zorunda kalmıştı. Rusya bu tarihten sonra bir süreliğine Batının kontrolünden çıktığı için Atatürk'ün önderliğinde Türk milletinin İstiklal mücadelesine destek olmuştur.
Ama şunu da asla unutmamak gerekir, Atatürk, Batıyla mücadele etmiştir, onlara asla güvenmemiştir ama her türlü desteğine rağmen Rusya'ya karşı da her zaman temkinli olmuştur, karşılıksız bir destek asla talep etmemiştir.
Yoksa bağımsız olabilmek mümkün müydü?
Rusya'nın Batı ile yakınlaşma yaşadığı bir dönem de 2. Dünya Savaşı'dır.
Bu savaşın en kanlı çatışmaları doğu cephesinde yaşanmıştır. Rus-Alman savaşının yaşandığı doğu cephesi, savaş tarihinin en geniş harekât alanına sahip ve eşi görülmemiş vahşetin ve yıkımın yaşandığı, sayısız insanın yaşamını yitirmiş olduğu bir cephedir.
1941 yılında Sovyetler Birliği İngiltere ve müttefikleriyle beraber hareket etti. Savaşta Sovyetler Birliği'nden 27 milyon kişi hayatını kaybetti. Bunların yarısını Ruslar, geri kalanını ise Sovyetler Birliği'ne bağlı ülke vatandaşları oluşturdu. Yani kelimenin tam anlamıyla her aile bir ferdini kaybetti. Savaşın merkezi Almanya bile bu kadar insanını kaybetmedi.
Bundan sonraki süreçlerde başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler tarafından Rusya'ya savaşarak meşgul olacağı bir takım yemler verildi. Çeçenistan savaşı, Afganistan işgali gibi?
Bugün de Rusya, 2005'ten bu yana dışarıdan ithal ettiği ama kendisine fazla gelen vatansever model vesilesiyle ortaya koyduğu milli çizgiden yeniden saparak, ABD'nin başını çektiği Batının yeniden dümen suyuna girdi.
ABD ve müttefikleri yine tarihi tekerrür ettirerek, kontrol altına aldıkları Rusya'yı büyük bir savaşla hem kendi çıkarlarına hizmet ettireceklerdir, hem de Rusya üzerinde yarım kalan hesaplarını devam ettireceklerdir.
ABD'nin nasıl İslam ülkeleri üzerinde bir Arap Baharı hesabı varsa, 30 milyon Müslüman'ın yaşadığı Rusya için de böyle bir bahar hesabı var.
Geçmişte Batının rayına girerek Batının estirdiği turuncu devrimlere maruz kalan ve Ukrayna, Gürcistan gibi ülkeleri Batıya kaptıran Rusya, sizce böyle bir BOP versiyonu ABD baharıyla paylaşıma tabi tutulmayacak mı?
Türkiye bundan sonraki süreçte yalnız milli bir duruşla, birlik ve beraberliğini koruyarak, milli politikalar geliştirerek, Atatürk'ün uyguladığı gibi, "Batılı ülkelerin ipine güvenmeyerek", "Rusya'ya karşı da temkinli olarak" devam etmelidir.
Emperyal devletler, bazen şartlar gereği birbiriyle düşman gibi gözükebilirler ama 1. Dünya Savaşı'nda olduğu gibi yanında bildiğin bir anda karşına geçiverir ve düşman olanların sana karşı birleştiklerini görürsün.
Hz. Peygamberin (s.a.v.) "Küfür tek millettir" sözünü hiç unutmayalım.
Bulunduğumuz coğrafya gafleti asla kabul etmez.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025