Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2020 yılı Eylül ayına yönelik enflasyon verilerini açıkladı. Buna göre, Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) Eylül ayında, geçen ayılın aynı ayına göre yüzde 11,75 artış gösterdi. Bu artış aynı zamanda yıllık resmi enflasyon rakamını veriyor.
Resmi enflasyon 11 aydır çift hanede seyrediyor. Resmi enflasyon, enflasyon sepetine alınan 418 maddenin fiyat hareketliliğine göre belirleniyor. Eylül ayında bu maddelerin 314'ünde artış var, 62'sinde düşüş var, 42'sinde ise fiyat değişimi olmadı.
Dolayısıyla, enflasyon rakamları işçi ya da memur ailesinin asli ihtiyaçlarındaki fiyat artışlarına göre değil, seçilen bu 418 maddenin durumuna göre belirleniyor.
Enflasyon verilerinin düşük çıkması, siyasilerimiz için özellikle memur ve emekli maaşlarının belirlenmesinde etkin oluyor. Çünkü bu maaşlar ve aylıklar, Maliye'nin cebinden çıkıyor. Çünkü zamlar buna göre belirleniyor.
Elbette ki asgari ücret de enflasyona göre belirleniyor ama bu, ekonomiden sorumlu siyasilerimizden ziyade, işverenleri daha çok ilgilendiriyor.
Hatta asgari ücretin daha fazla artması siyasilerin menfaatine, çünkü gerek işçiden, gerekse işverenden aldıkları vergiler de o oranda artmış oluyor.
Siyasilerimiz, kendi verecekleri konusunda bu düşük çıkarılan resmi enflasyon rakamlarını baz alırken, konu tahsil edecekleri vergilere ya da faturalara geldiğinde resmi enflasyonun hiçbir önemi kalmıyor. Nitekim bu yıl başında yıllık enflasyon yüzde 12,15 olarak ilan edilmesine rağmen, vergilerdeki artış oranını belirleyen "yeniden değerleme oranı" yüzde 22,58 olarak açıklanmıştı. Yine elektrik ve doğalgaz faturalarına yapılan zamlar yıllık olarak yüzde 35'ler seviyesinde oldu.
Vatandaşların pratikte maruz kaldıkları enflasyon çok daha fazla olduğu için, satın alma güçleri her geçen gün erimektedir. Örneğin 1990'lı yıllarda 1 asgari ücretle 11,5 çeyrek altın alınabiliyorken, bugün 3 çeyrek altın alınabiliyor. Siz bu hesaplamayı dolara göre, ya da buğdaya göre de yapabilirsiniz, farklı bir sonuç çıkmayacaktır.
Resmi enflasyon rakamlarımız, yabancıları da ikna etmemektedir.
Yabancılar için resmi enflasyon demek, faiz oranı demektir.
Enflasyon rakamında tatmin olmazlarsa –ki asla olmuyorlar- bu, borç vermemeleri anlamına gelmektedir. Ekonomisini yabancı paraya, özellikle de dolara endekslemiş olan Türkiye'nin de bugün en büyük handikapı, ihtiyaç duyduğu parayı bulamamasıdır.
Peki, küresel finans şirketlerinin sözcülüğünü, ya da kalemşörlüğünü yapan yabancı ekonomistlere göre Türkiye'deki gerçek enflasyon nedir?
Gerek Amerikan gerekse İngiliz fonlarının sözcülüğünü yapan ve sık sık başta İngiliz Financial Times olmak üzere önemli gazetelerde yorumları yayınlanan ABD'li ekonomist Prof. Dr. Steve Hanke bu konuda güncel değerlendirmelerde bulundu.
Steve Hanke, aynı zamanda Johns Hopkins Üniversitesi'nde Ekonomi Profesörü…
Hanke şu tespitlerde bulundu:
* "Türkiye'nin 3 Ekim için ölçülen yıllık enflasyon verisi yüzde 37,87…"
* "Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) enflasyonu yıllık yüzde 11,77 olarak bildiriyor. Ancak benim baz aldığım yüksek frekanslı veriler ve PPP prensiplerine (satın alma gücü paritesi) göre, resmi olarak açıklanan bu oran, gerçek enflasyon oranının üçte biri bile değil…"
* "Türkiye'nin önümüzdeki birkaç ay içinde ödemesi gereken dış borcu var."
* "Türkiye'nin şu anda yabancı rezerv kasası neredeyse bomboş..."
* "Önümüzdeki birkaç aylık dönemde ödemesi gereken çok fazla borcu var."
* "Cari açık da çok yüksek…"
* "Türkiye köşeye sıkışmış durumda. Borçları ödeyecek yeterli kaynağı yok."
* "O nedenle tek yapılabilecek şey dış borcu daha yüksek faizle geri ödemek. Türkiye tam bir ikilemle karşı karşıya…"
Prof. Dr. Steve Hanke, gelişmekte olan ekonomilere ilişkin analizleri ve döviz kuru tahminleri ile tanınıyor. Küresel finans çevreleri Hanke'ın görüşlerine dikkate alıyor. Hanke'nin hesabı, dolar kuru üzerinden satın alma gücü paritesi değerinin üzerine inşa ediliyor. Hanke "zımni enflasyon modeli" ismini verdiği çalışmasında dolar kuru üzerinden satın alma gücü paritesi (SGP) değerini de hesaba katarak enflasyon rakamını tespit ediyor.
Esasen bu anlattıklarımız; Merkez Bankası son politika toplantısında faizi 200 baz puan artırarak 8,25'ten, 10,25'e çıkarmasına rağmen, dolar kurunun neden tırmanmaya devam ettiğini de göstermiş oluyor.
Çünkü Hanke'a göre, Türkiye'nin gerçek enflasyonu yüzde 37,87 ve faizler de en az bu oranda olmalı, hatta üstünde olmalı. Bunun anlamı şu: Türkiye faizi çok yüksek oranlarda artırsa bile bize doların maliyeti maalesef hiç düşmeyecek ve sürekli artacak.
Gerek vatandaşın gerçek enflasyon karşısında ezilmesini istemiyorsak, gerekse borçlanmanın bu büyük maliyetlerinden kurtulmak, dolar ve faiz sopasıyla dövülmek istemiyorsak, önümüzde tek çözümümüz var o da Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli…
Bu eşsiz Model; senyorajla sıfır faizli bir finans, sıfır borç, sabit kur imkanı sağlamaktadır; milletimizin ve devletimizin emek ve alınterinin çarçur edilmesine asla müsaade etmemektedir.
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025