Başbakan Tayyip Erdoğan Japonya'ya yaptığı ziyaret esnasında kafasına koymuş olacak ki; etkisinde kaldığı tüp geçitle birlikte hızlı tren projesini de Türkiye'de tatbik etmek istedi.
Dünyanın en hızlı trenleri, denizin altından yüzlerce kilometre mesafeye ulaşan tüp geçitleri Japonya'da.
Her turistin etkilendiği gibi Erdoğan da bundan etkilenmiş olsa gerek.
Japonya'dan döner dönmez ayağının tozuyla Üsküdar'a inen ve burada Türkiye'nin ilk tüp geçiti için temel atan Başbakan, hemen yanı başındaki Haydarpaşa Tren Garı'na da giderek hızlı tren projesine start verdi.
Türkiye artık bunlara alışmalıydı. Hızlı tren projesiyle bir anlamda TCDD'nin şerefi kurtulmuş olacaktı. Hatta sınavlarda karşılıklı hareket eden A ve B noktalarındaki trenler ortak mesafede daha erken buluşacaklardı.
Tüp geçit projesinin fizibilite çalışmaları ve güzergah rötuşları sürdürülürken, hızlı tren projesi biranda devreye sokuldu.
Tüp geçitle Üsküdar'dan Bakırköy'e 10-15 dakikada geçilecek, hızlı trenle istanbul'dan Ankara'ya 5 saatte ulaşılacaktı.
Normalde İstanbul -Ankara arası karayoluyla 6 saat sürüyor. Bu bir saatlik avantajın ne derece hızlı olup olmadığı tartışma konusu.
Bir saatlik bir avantaj için tren yolculuğunu seçen insanların umutları dün ölümle sonuçlandı.
230 kişiyle İstanbul'dan Ankara'ya gitmekte olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu Hızlandırılmış Treni Sakarya yakınlarında raydan çıktı ve onlarca insan yaşamını yitirdi.
Resmi(!) ölü rakamı 39 olarak açıklandı. Yüzlerce yaralı var.
Bazı yetkili ve etkililer kazaya hızın neden olduğunu söylediler, kimileri rayların genişletildiğini iddia ederek sabotaj ihtimalini gündeme getirdiler. Kimileri de de kapasitenin ve zamanlamanın buna elverişli olmadığını vurguladılar.
Başbakan'ın 4 Haziran'da startını verdiği hızlandırılmış tren, Temmuz'un 22'si akşamında 184'ncü kilometrede 132'lik hızda rayından fırladı.
Bilanço oldukça ağır. Milletçe şok olduk.
Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerde hemen her hafta meydana gelen tren kazaları karşısında şaşırıp, bunun nasıl tekrarlandığını anlamaya çalışırdık.
Sosyal ve siyasal bilimciler bu ülkelerde bu tarz kazalar olmasının doğal olduğunu, bunun sebebinin de o ülkelerin altyapı başta olmak üzere gelişmemiş ülkeler oldukları sonucuna ulaşırlardı.
Aynı durumu Türkiye'de yaşadık.
Faillerle mağdurlar, suçlularla masumlar ortada.
Avrupa Birliği'ne girmeye aday(!) bir ülkenin bu yüzyılda bu tarz olaylar yaşaması ürkütücü gelmiyor mu size?
Yetkililer gereken uyarıyı yaptıklarını utanmadan söylüyorlar.
Uyarı ise çok komik:)
" Makinistlere yavaş sürmeleri ve dönüşlerde dikkatli olmaları söylendi..."
Bakımsız yollar, sorunlu araçlar, saatleri sürekli aksayan seferler, kime ait olduğu belli olmayan biletler, sigortalı mı sigortasız mı gittiğini idrak edemeyen yolcular...
Fransız-Alman ortak yapımı 36 Airbus'tan sonra Japonya'dan da biran evvel yeni trenlerin alınması gündem edilir artık.
Türkiye hava,deniz ve karadan kendini sağlama almadığı sürece bu tarz acıları yaşamaya devam edeceğiz.
AB'nin bir ülkesinde bilimadamlarının uyarılarına rağmen bu tarz seferlere müsaade eden hükümet yetkilileri ya da bürokratlara nasıl bir yaptırım uygulanırdı bunu da düşündünüz mü?
Uzakdoğu'da size abartılı gelse de harakiri yapan bakanlar hafızalarımızda.
Avrupa'da ne mi olurdu?
Ne ilgili bakan, ne Başbakan halkın önüne
çıkamazlar, hesap vermek zorunda kalırlardı.
Zihniyet olarak da AB'ye hazır değiliz.
Adamlar boşa şart koşmuyor.
Bizi bizden daha iyi tanıyorlar.
Biz ise kendimizden uzaklaşıyoruz.
Bunun bedelini de ağır ödüyoruz.
Bu tarz acılar yaşamayalım
Dünyanın en hızlı trenleri, denizin altından yüzlerce kilometre mesafeye ulaşan tüp geçitleri Japonya'da.
Her turistin etkilendiği gibi Erdoğan da bundan etkilenmiş olsa gerek.
Japonya'dan döner dönmez ayağının tozuyla Üsküdar'a inen ve burada Türkiye'nin ilk tüp geçiti için temel atan Başbakan, hemen yanı başındaki Haydarpaşa Tren Garı'na da giderek hızlı tren projesine start verdi.
Türkiye artık bunlara alışmalıydı. Hızlı tren projesiyle bir anlamda TCDD'nin şerefi kurtulmuş olacaktı. Hatta sınavlarda karşılıklı hareket eden A ve B noktalarındaki trenler ortak mesafede daha erken buluşacaklardı.
Tüp geçit projesinin fizibilite çalışmaları ve güzergah rötuşları sürdürülürken, hızlı tren projesi biranda devreye sokuldu.
Tüp geçitle Üsküdar'dan Bakırköy'e 10-15 dakikada geçilecek, hızlı trenle istanbul'dan Ankara'ya 5 saatte ulaşılacaktı.
Normalde İstanbul -Ankara arası karayoluyla 6 saat sürüyor. Bu bir saatlik avantajın ne derece hızlı olup olmadığı tartışma konusu.
Bir saatlik bir avantaj için tren yolculuğunu seçen insanların umutları dün ölümle sonuçlandı.
230 kişiyle İstanbul'dan Ankara'ya gitmekte olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu Hızlandırılmış Treni Sakarya yakınlarında raydan çıktı ve onlarca insan yaşamını yitirdi.
Resmi(!) ölü rakamı 39 olarak açıklandı. Yüzlerce yaralı var.
Bazı yetkili ve etkililer kazaya hızın neden olduğunu söylediler, kimileri rayların genişletildiğini iddia ederek sabotaj ihtimalini gündeme getirdiler. Kimileri de de kapasitenin ve zamanlamanın buna elverişli olmadığını vurguladılar.
Başbakan'ın 4 Haziran'da startını verdiği hızlandırılmış tren, Temmuz'un 22'si akşamında 184'ncü kilometrede 132'lik hızda rayından fırladı.
Bilanço oldukça ağır. Milletçe şok olduk.
Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerde hemen her hafta meydana gelen tren kazaları karşısında şaşırıp, bunun nasıl tekrarlandığını anlamaya çalışırdık.
Sosyal ve siyasal bilimciler bu ülkelerde bu tarz kazalar olmasının doğal olduğunu, bunun sebebinin de o ülkelerin altyapı başta olmak üzere gelişmemiş ülkeler oldukları sonucuna ulaşırlardı.
Aynı durumu Türkiye'de yaşadık.
Faillerle mağdurlar, suçlularla masumlar ortada.
Avrupa Birliği'ne girmeye aday(!) bir ülkenin bu yüzyılda bu tarz olaylar yaşaması ürkütücü gelmiyor mu size?
Yetkililer gereken uyarıyı yaptıklarını utanmadan söylüyorlar.
Uyarı ise çok komik:)
" Makinistlere yavaş sürmeleri ve dönüşlerde dikkatli olmaları söylendi..."
Bakımsız yollar, sorunlu araçlar, saatleri sürekli aksayan seferler, kime ait olduğu belli olmayan biletler, sigortalı mı sigortasız mı gittiğini idrak edemeyen yolcular...
Fransız-Alman ortak yapımı 36 Airbus'tan sonra Japonya'dan da biran evvel yeni trenlerin alınması gündem edilir artık.
Türkiye hava,deniz ve karadan kendini sağlama almadığı sürece bu tarz acıları yaşamaya devam edeceğiz.
AB'nin bir ülkesinde bilimadamlarının uyarılarına rağmen bu tarz seferlere müsaade eden hükümet yetkilileri ya da bürokratlara nasıl bir yaptırım uygulanırdı bunu da düşündünüz mü?
Uzakdoğu'da size abartılı gelse de harakiri yapan bakanlar hafızalarımızda.
Avrupa'da ne mi olurdu?
Ne ilgili bakan, ne Başbakan halkın önüne
çıkamazlar, hesap vermek zorunda kalırlardı.
Zihniyet olarak da AB'ye hazır değiliz.
Adamlar boşa şart koşmuyor.
Bizi bizden daha iyi tanıyorlar.
Biz ise kendimizden uzaklaşıyoruz.
Bunun bedelini de ağır ödüyoruz.
Bu tarz acılar yaşamayalım
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005