2015'te tarıma darbe vuran bir gelişme de mera alanlarının ranta kurban edilişi oldu.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelikte mera ve yaylak alanlarının kentsel dönüşüm alanı ilan edilerek imara açıldı. Resmi Gazetede yayımlanan yönetmelik 30 Ekim'de yürürlüğe girdi. Yönetmeliğe göre "ot bedeli" ödeyen firmalara mera ve yaylaklar alanları kentsel dönüşüm projeleri için tahsis edilebilecek.
Geçmişte yürürlükte olan Mera Yönetmeliğine göre mera, yaylak ve kışlak olarak kullanılan arazilerin ihtiyaç fazlası olan bölümlerini talep edilmesi durumunda öncelikle hayvancılıkla uğraşan yöre halkına ihale yoluyla tahsis edilmesini sağlıyordu. Yönetmeliğin ilgili maddesi, 25 yıllığına yapılabilen tahsislerin, arazinin yalnızca hayvancılık amacıyla kullanılması koşulunu hükme bağlarken, her beş yılda bir ilgili komisyonca yapılan değerlendirmeyle meraların kullanılmasını denetim altında tutuyordu.
Meraların betonlaşmasının yolunu açan düzenlemeyle, 20 yıllık ot parasını yatıran inşaat firmaları, bugüne kadar keçi, koyun ve ineklerin otladığı arazilere kolaylıkla apartman dikebilecekler.
Anlayacağınız sevgili okurlar ülkemizde tarım da dahil her şey ama her şey "ranta ve yandaş"a kurban ediliyor. Tarım ve hayvancılık önemsenmeyince ve mera alanlarına bakış açısı rant eksenli olunca, yapılan yasal düzenlemeler de buna uygun oluyor.
Hayvancılık dendiğinde akla mera alanları gelmektedir. Mera alanları hayvancılığın olmazsa olmazıdır. Türkiye, 1928'den bu yana mera varlığının üçte ikisini maalesef kaybetmiş durumda.
Bu meyanda çayır ve meralarımızın korunması hususunda, Cafer Olcayto Sabancı ve Tamer Yavuz'un sunumlarının ana başlıklarını aşağıda paylaşıyorum:
Yirmi yıllık ot bedelini öde, merayı imara aç...
Türkiye'de ise özellikle son yıllarda, mera denildiğinde yağmalanacak, rant elde edilecek alan akla gelir. Mera alanları devletin, Hazine'nin malı olduğu için, "devlet malı deniz, yemeyen domuz" misali, herkesin hedefindeki alanlardır. Hem kamu kurumları, yerel yönetimler hem de özel sektör yeni bir yatırım yapacağı zaman gözü bu Hazine arazilerindedir. Hazine arazilerinin bir bölümü de mera alanıdır. Hayvancılığa gereken önem verilmediği için mera alanları kolayca elden çıkarılıyor. Ot biten yerde turistik tesis, sanayi tesisi veya alışveriş merkezi, toplu konut projelerinin yapılması daha "kârlı" bir iş olarak görülüyor. Bu da kalkınmanın, gelişmenin göstergesi olarak sunuluyor.
Türkiye'nin hem kaba yem hem de karma yem üretimi yetersiz. Üretilen karma yemlerin yüzde 40-45'i ithal yem hammaddelerine bağlı olduğu için karma yem maliyetleri yükseliyor.
Bu tablo ortadayken mera alanlarının imara açılması, köylerin mahalleye dönüştürülerek insanların tarımdan hayvancılıktan uzaklaştırılması, hayvansal üretim için çok büyük bir tehlikenin habercisi. Bu sadece üreticiler için değil, asıl büyük tehlike tüketicilere yöneliktir. Çünkü mera alanları daraldıkça yem üretimi azalıyor ve dışa bağımlılık artıyor. Bu da et ve süt üretim maliyetlerini, dolayısıyla fiyatı arttıracak. Tüketiciler bugünden daha yüksek fiyata et, süt ve diğer hayvansal ürünleri tüketmek zorunda kalacaklardır.
Bilindiği gibi, ithalata dayalı hayvancılık politikasıyla, özellikle 2010 yılından bu yana Türkiye her türlü hayvansal ürünü, büyükbaş, küçükbaş canlı hayvan, besilik dana, karkas et ve damızlık hayvan ithal ediyor. Bir dönem saman bile ithal etmek zorunda kaldı.
Mevcut politikalar üretimi değil ithalatı destekliyor. Bu politikalarla hayvancılığa verilen destekler ve düşük faizli krediler de büyük oranda ithalata gidiyor. Uygulanan bu politika ile dışarıya kaynak transfer ediliyor.
Yatırım yapması için sıfır faizli veya düşük faizli kredi verilen bir girişimci içerde yeterli hayvan olmadığı için hayvan ithal ediyor. Mera alanı veya yeterli yem üretimi olmadığı için yemi de ithal ediyor. 2015 yılı için üç milyar liralık hayvancılık desteği de bu nedenle ithalata gidiyor. Öyle ki, Türkiye'nin yıllık verdiği hayvancılık desteği üç milyar lira, sadece yem ithalatına ödenen üç milyar dolar. Yani desteğin üç katı ithalata gidiyor.
Özetle, Türkiye mera alanlarını sanayi, turizm, toplu konuta tahsis ederken gidip yurtdışından milyarlarca dolarlık yem hammaddesi ithal ediyor. Saman ithal ediyor. Böyle bir politikayla hayvancılıkta sürdürülebilirliğin sağlanması mümkün değil. Türkiye'nin ithalata dayalı politikadan vazgeçerek hızla hayvancılıkta üretimini artırması gerekiyor. Bunun için mera alanlarının amaç dışı kullanımı önlenmeli. Meraların tespiti tamamlanarak ve ıslah edilerek yetiştiricilerin kullanımına sunulmalı. Meralarda konutlar, tesisler değil, otlar yükselmeli.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelikte mera ve yaylak alanlarının kentsel dönüşüm alanı ilan edilerek imara açıldı. Resmi Gazetede yayımlanan yönetmelik 30 Ekim'de yürürlüğe girdi. Yönetmeliğe göre "ot bedeli" ödeyen firmalara mera ve yaylaklar alanları kentsel dönüşüm projeleri için tahsis edilebilecek.
Geçmişte yürürlükte olan Mera Yönetmeliğine göre mera, yaylak ve kışlak olarak kullanılan arazilerin ihtiyaç fazlası olan bölümlerini talep edilmesi durumunda öncelikle hayvancılıkla uğraşan yöre halkına ihale yoluyla tahsis edilmesini sağlıyordu. Yönetmeliğin ilgili maddesi, 25 yıllığına yapılabilen tahsislerin, arazinin yalnızca hayvancılık amacıyla kullanılması koşulunu hükme bağlarken, her beş yılda bir ilgili komisyonca yapılan değerlendirmeyle meraların kullanılmasını denetim altında tutuyordu.
Meraların betonlaşmasının yolunu açan düzenlemeyle, 20 yıllık ot parasını yatıran inşaat firmaları, bugüne kadar keçi, koyun ve ineklerin otladığı arazilere kolaylıkla apartman dikebilecekler.
Anlayacağınız sevgili okurlar ülkemizde tarım da dahil her şey ama her şey "ranta ve yandaş"a kurban ediliyor. Tarım ve hayvancılık önemsenmeyince ve mera alanlarına bakış açısı rant eksenli olunca, yapılan yasal düzenlemeler de buna uygun oluyor.
Hayvancılık dendiğinde akla mera alanları gelmektedir. Mera alanları hayvancılığın olmazsa olmazıdır. Türkiye, 1928'den bu yana mera varlığının üçte ikisini maalesef kaybetmiş durumda.
Bu meyanda çayır ve meralarımızın korunması hususunda, Cafer Olcayto Sabancı ve Tamer Yavuz'un sunumlarının ana başlıklarını aşağıda paylaşıyorum:
Yirmi yıllık ot bedelini öde, merayı imara aç...
Türkiye'de ise özellikle son yıllarda, mera denildiğinde yağmalanacak, rant elde edilecek alan akla gelir. Mera alanları devletin, Hazine'nin malı olduğu için, "devlet malı deniz, yemeyen domuz" misali, herkesin hedefindeki alanlardır. Hem kamu kurumları, yerel yönetimler hem de özel sektör yeni bir yatırım yapacağı zaman gözü bu Hazine arazilerindedir. Hazine arazilerinin bir bölümü de mera alanıdır. Hayvancılığa gereken önem verilmediği için mera alanları kolayca elden çıkarılıyor. Ot biten yerde turistik tesis, sanayi tesisi veya alışveriş merkezi, toplu konut projelerinin yapılması daha "kârlı" bir iş olarak görülüyor. Bu da kalkınmanın, gelişmenin göstergesi olarak sunuluyor.
Türkiye'nin hem kaba yem hem de karma yem üretimi yetersiz. Üretilen karma yemlerin yüzde 40-45'i ithal yem hammaddelerine bağlı olduğu için karma yem maliyetleri yükseliyor.
Bu tablo ortadayken mera alanlarının imara açılması, köylerin mahalleye dönüştürülerek insanların tarımdan hayvancılıktan uzaklaştırılması, hayvansal üretim için çok büyük bir tehlikenin habercisi. Bu sadece üreticiler için değil, asıl büyük tehlike tüketicilere yöneliktir. Çünkü mera alanları daraldıkça yem üretimi azalıyor ve dışa bağımlılık artıyor. Bu da et ve süt üretim maliyetlerini, dolayısıyla fiyatı arttıracak. Tüketiciler bugünden daha yüksek fiyata et, süt ve diğer hayvansal ürünleri tüketmek zorunda kalacaklardır.
Bilindiği gibi, ithalata dayalı hayvancılık politikasıyla, özellikle 2010 yılından bu yana Türkiye her türlü hayvansal ürünü, büyükbaş, küçükbaş canlı hayvan, besilik dana, karkas et ve damızlık hayvan ithal ediyor. Bir dönem saman bile ithal etmek zorunda kaldı.
Mevcut politikalar üretimi değil ithalatı destekliyor. Bu politikalarla hayvancılığa verilen destekler ve düşük faizli krediler de büyük oranda ithalata gidiyor. Uygulanan bu politika ile dışarıya kaynak transfer ediliyor.
Yatırım yapması için sıfır faizli veya düşük faizli kredi verilen bir girişimci içerde yeterli hayvan olmadığı için hayvan ithal ediyor. Mera alanı veya yeterli yem üretimi olmadığı için yemi de ithal ediyor. 2015 yılı için üç milyar liralık hayvancılık desteği de bu nedenle ithalata gidiyor. Öyle ki, Türkiye'nin yıllık verdiği hayvancılık desteği üç milyar lira, sadece yem ithalatına ödenen üç milyar dolar. Yani desteğin üç katı ithalata gidiyor.
Özetle, Türkiye mera alanlarını sanayi, turizm, toplu konuta tahsis ederken gidip yurtdışından milyarlarca dolarlık yem hammaddesi ithal ediyor. Saman ithal ediyor. Böyle bir politikayla hayvancılıkta sürdürülebilirliğin sağlanması mümkün değil. Türkiye'nin ithalata dayalı politikadan vazgeçerek hızla hayvancılıkta üretimini artırması gerekiyor. Bunun için mera alanlarının amaç dışı kullanımı önlenmeli. Meraların tespiti tamamlanarak ve ıslah edilerek yetiştiricilerin kullanımına sunulmalı. Meralarda konutlar, tesisler değil, otlar yükselmeli.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adem Birinci / diğer yazıları
- Azılı müşrik Übeyy b. Halef / 03.05.2025
- İmam Cafer Sadık / 26.04.2025
- Hz Peygamber’in cömertliği / 17.04.2025
- ‘Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık’ / 09.04.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025
- İmam Cafer Sadık / 26.04.2025
- Hz Peygamber’in cömertliği / 17.04.2025
- ‘Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık’ / 09.04.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025