Ali DE?İRMENCİ
Ramazan ay'ında ibadetlerin toplu eda edilişi, İslam'ın iman kardeşliğine verdiği önemin bir göstergesidir. Keza, Allah yolunda birlik ve beraberlik,bu kutlu ayda daha da perçinlenir. Ehlince malumdur ki, ayet ve hadislerde kullanılan dil, çoğu kez çoğul olup, cemaat mantığını yansıtır. Mü'minlerin elbirlik "Allah'ın ipi" olarak vasfedilen Kur'an'a sarılması istenir. Fatiha'da "Allah'a yönelme ve hidayet isteme" gerçeği, "ben" değil; "biz" mantığı iledir. Hatta İslam'da hidayeti dilemekte bile, ben değil, biz mantığı esas alınmıştır. Zira Allah'ın rahmeti, cemaat üzerindedir.
Birliğin ilk nüvesi ise, Mü'min kardeşlerin birbirleriyle olan karşılıklı muamele ve muaşeret edepleri ile ortaya çıkar. Aşağıda mealini sunduğumuz deliller bu gerçeği vurgular:
"İki kardeş, iki el gibidir; biri diğerini yıkar".
"Sizden biriniz kardeşini sevdiği zaman, sevdiğini ona duyursun".
"Hediyeleşin ki, sevişesiniz" .
"Allah-u Teala, mü'minin mü'mine kanını, malını ve ırzını haram ettiği gibi, aleyhinde su-i-zanda bulunmayı da haram etmiştir".
"Su-i zandan son derece sakının; zira su-i zan, sözlerin en yalanıdır" .
"Mü'min, mü'minin aynasıdır".
"Söz araştırmayın, gözünüzle kusur aramayın, ayrılmayın birbirinize arka çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları kardeş olun".
Bu mübarek hadislere dikkat edildiğinde görülecektir ki, mü'minler zahirî ve batınî güçlerini Allah yoluna yürümek için yardımlaşmada kullanmalıdırlar. Öyle ki, biri diğerini yıkayan iki el gibi olmalıdırlar. Kalben birbirlerine sevmeli, bu sevgilerini ilan etmeli, sevginin kuvvetlenmesi için de hediyeleşmelidirler. Karşılıklı olarak can, mal ve ırzlarını korumalıdırlar. Birbirlerinin kusurlarını araştırmamalı, birbirlerine arka çevirmemelidirler. Beşeri zaaflar zuhur ederse de geç kızmalı, tez barışmalıdırlar. Hele birbirleri hakkında su-i zanda bulunmamalıdırlar. Yani mü'minler, gerek zahiri gerek batınî olarak birbirlerine yardımcı olmalı, Hak yolunda bir ve beraber olmalıdırlar.
Mü'minler birbirlerinin aynası olmalı, aynada karşılıklı olara birbirlerini görmelidirler. O zaman iki mü'min, yan yana gelen iki tane bir gibi on bir edecek, bir mü'minin gücü en az on misli artacaktır. Böylece Kur'an ifadesi ile gerçek anlamda ancak mü'minler kardeş olacak, "kuvvetten birlik doğar" sözü en kamil manada gerçekleşecektir. Geçmişte mü'minleri muvvaffak kılan sır ve nükte bu idi. Medine'de Muhacirle Ensarı tek ruh, tek yürek yapan ve bütün dünyaya, dünya küfrüne meydan okutan güç, bu sır ve nüktede saklıydı. Aynı zamanda imanın kemalinin de alametiydi. Keza bu, İslam binasının mü'minlerin gönül temeli üzerine kuruşunun da bir ispatıydı.
Günümüze gelince, birkaç milyarlık İslam dünyası paramparçadır. Kimileri küfürle ittifak halinde, kimileri dünya ile muhabbet halinde, bazıları menfaat hesabında, birçokları nefsinin hegemonyasında. Neticede gönül ve fikir dünyasından içtimai hayata kadar hatta uluslararası platformda İslam'a ait olduğu iddia edilen birçok şer tefrika girdabında; her şey bölük pörçük adeta. Buna rağmen küfür tek bir millettir. Yahudi ve haçlı zihniyeti, güçlerini birleştirerek bu parçalanmış dünyada Müslüman avına çıkmaktadır. Hem de asıl sahibi mü'minler olması gereken tekniği, en üstün düzeyde kullanarak...
Bu acıklı halin, makul bir izahı mümkün değildir. Mü'minleri, bu olaylara sükunetle yaklaştıran husus, ilahi kader cihetidir. Ahir zaman nebisi, Resul-i Ekrem'in (sav) Aden körfezinden veya Medine'nin doğusundan çıkacak bir ateşin insanları Batı'ya sürükleyeceği, bir nevi bu manzaranın Haşr sahnesini andıracağı haberi, sanki bugün için söylenmiş bir mucize olarak idraklere sunulacaktır. Ama Hakk'ın da bir hesabı vardır ve büyüktür. Elbet birgün İslam'ın güzellikleri doğacak, zulmün karanlıkları ortadan kalkacak, hak ve adalet hakim olacaktır. Bu şartlarda fiili duamız sınırlı, fakat kavli duamızın önü açıktır. Fakat kavli de olsa, mü'minin gönül dünyasından yükselen samimi dua en büyük silahtan daha da tesirlidir.
"Kişinin kendi hakkında kabul olmayan duaları başkası hakkında kabul olur" . "Kişinin kardeşi hakkında gıyabeten yaptığı dua red olmaz".
Bu delileri esas alarak yüce Rabbimizden bu karanlık gecenin sabahını dilemek, hem en tabii hakkımız, hem mükellefiyetimizdir. Bugün bunun tam zamanıdır.
Ramazan ay'ında ibadetlerin toplu eda edilişi, İslam'ın iman kardeşliğine verdiği önemin bir göstergesidir. Keza, Allah yolunda birlik ve beraberlik,bu kutlu ayda daha da perçinlenir. Ehlince malumdur ki, ayet ve hadislerde kullanılan dil, çoğu kez çoğul olup, cemaat mantığını yansıtır. Mü'minlerin elbirlik "Allah'ın ipi" olarak vasfedilen Kur'an'a sarılması istenir. Fatiha'da "Allah'a yönelme ve hidayet isteme" gerçeği, "ben" değil; "biz" mantığı iledir. Hatta İslam'da hidayeti dilemekte bile, ben değil, biz mantığı esas alınmıştır. Zira Allah'ın rahmeti, cemaat üzerindedir.
Birliğin ilk nüvesi ise, Mü'min kardeşlerin birbirleriyle olan karşılıklı muamele ve muaşeret edepleri ile ortaya çıkar. Aşağıda mealini sunduğumuz deliller bu gerçeği vurgular:
"İki kardeş, iki el gibidir; biri diğerini yıkar".
"Sizden biriniz kardeşini sevdiği zaman, sevdiğini ona duyursun".
"Hediyeleşin ki, sevişesiniz" .
"Allah-u Teala, mü'minin mü'mine kanını, malını ve ırzını haram ettiği gibi, aleyhinde su-i-zanda bulunmayı da haram etmiştir".
"Su-i zandan son derece sakının; zira su-i zan, sözlerin en yalanıdır" .
"Mü'min, mü'minin aynasıdır".
"Söz araştırmayın, gözünüzle kusur aramayın, ayrılmayın birbirinize arka çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları kardeş olun".
Bu mübarek hadislere dikkat edildiğinde görülecektir ki, mü'minler zahirî ve batınî güçlerini Allah yoluna yürümek için yardımlaşmada kullanmalıdırlar. Öyle ki, biri diğerini yıkayan iki el gibi olmalıdırlar. Kalben birbirlerine sevmeli, bu sevgilerini ilan etmeli, sevginin kuvvetlenmesi için de hediyeleşmelidirler. Karşılıklı olarak can, mal ve ırzlarını korumalıdırlar. Birbirlerinin kusurlarını araştırmamalı, birbirlerine arka çevirmemelidirler. Beşeri zaaflar zuhur ederse de geç kızmalı, tez barışmalıdırlar. Hele birbirleri hakkında su-i zanda bulunmamalıdırlar. Yani mü'minler, gerek zahiri gerek batınî olarak birbirlerine yardımcı olmalı, Hak yolunda bir ve beraber olmalıdırlar.
Mü'minler birbirlerinin aynası olmalı, aynada karşılıklı olara birbirlerini görmelidirler. O zaman iki mü'min, yan yana gelen iki tane bir gibi on bir edecek, bir mü'minin gücü en az on misli artacaktır. Böylece Kur'an ifadesi ile gerçek anlamda ancak mü'minler kardeş olacak, "kuvvetten birlik doğar" sözü en kamil manada gerçekleşecektir. Geçmişte mü'minleri muvvaffak kılan sır ve nükte bu idi. Medine'de Muhacirle Ensarı tek ruh, tek yürek yapan ve bütün dünyaya, dünya küfrüne meydan okutan güç, bu sır ve nüktede saklıydı. Aynı zamanda imanın kemalinin de alametiydi. Keza bu, İslam binasının mü'minlerin gönül temeli üzerine kuruşunun da bir ispatıydı.
Günümüze gelince, birkaç milyarlık İslam dünyası paramparçadır. Kimileri küfürle ittifak halinde, kimileri dünya ile muhabbet halinde, bazıları menfaat hesabında, birçokları nefsinin hegemonyasında. Neticede gönül ve fikir dünyasından içtimai hayata kadar hatta uluslararası platformda İslam'a ait olduğu iddia edilen birçok şer tefrika girdabında; her şey bölük pörçük adeta. Buna rağmen küfür tek bir millettir. Yahudi ve haçlı zihniyeti, güçlerini birleştirerek bu parçalanmış dünyada Müslüman avına çıkmaktadır. Hem de asıl sahibi mü'minler olması gereken tekniği, en üstün düzeyde kullanarak...
Bu acıklı halin, makul bir izahı mümkün değildir. Mü'minleri, bu olaylara sükunetle yaklaştıran husus, ilahi kader cihetidir. Ahir zaman nebisi, Resul-i Ekrem'in (sav) Aden körfezinden veya Medine'nin doğusundan çıkacak bir ateşin insanları Batı'ya sürükleyeceği, bir nevi bu manzaranın Haşr sahnesini andıracağı haberi, sanki bugün için söylenmiş bir mucize olarak idraklere sunulacaktır. Ama Hakk'ın da bir hesabı vardır ve büyüktür. Elbet birgün İslam'ın güzellikleri doğacak, zulmün karanlıkları ortadan kalkacak, hak ve adalet hakim olacaktır. Bu şartlarda fiili duamız sınırlı, fakat kavli duamızın önü açıktır. Fakat kavli de olsa, mü'minin gönül dünyasından yükselen samimi dua en büyük silahtan daha da tesirlidir.
"Kişinin kendi hakkında kabul olmayan duaları başkası hakkında kabul olur" . "Kişinin kardeşi hakkında gıyabeten yaptığı dua red olmaz".
Bu delileri esas alarak yüce Rabbimizden bu karanlık gecenin sabahını dilemek, hem en tabii hakkımız, hem mükellefiyetimizdir. Bugün bunun tam zamanıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.