Son birkaç gündür basın-medya organlarında büyük bir habercilik katliamı yaşandı.
Türkiye'de basın ve medya güvenilirlik konusunda zaten diplerdeydi, seviyesizlikte yeni bir rekor daha kırdı. Dürüst haber yapanları tenzih ediyorum.
Devam etmekte olan bir dava konusunda iftira sahiplerinin yalanlarını bire bin katıp haber diye servis ederek, Türk Ceza Kanunu'nun 288'inci maddesini; suçlu olmayan ve toplumda saygın olan değerli bir şahsiyeti, ekonomi görüşleri dünyaya mal olmuş olan bir ilim adamını, hayatında milli ve manevi değerlerinden zerre kadar taviz vermeyen bir örnek şahsiyeti, üstelik Türkiye'de seçime girmeye hak kazanmış 9 partiden biri olan bir partinin Genel Başkanı'nı en adi ve şerefsiz bir şekilde haber konusu yaparak da Anayasa'nın 38'inci maddesini bile bile çiğnediler.
Yazıklar olsun bu habercilik anlayışına? İftiralara haber diye sarılan ve birilerinin tetikçiliğini yapan bu habercilik anlayışına yazıklar olsun. Yıllardır gazetecilik yapan bir basın mensubu olarak böyle bir basın-medya anlayışını nefretle kınıyor, böyle bir camiadan utanıyorum. Dün de ifade ettik, hala belirli mevkilerde bulunan kripto Fetö'cüleri çok uzaklarda aramayın. Kendilerini zaten Prof. Dr. Haydar Baş turnusolünde belli ediyorlar.
Devletin kanalı olan TRT'nin de, hukuka en çok riayet etmesi gereken bir mecra olması gerekirken, bu iftiralara sarılarak haberleştirmesi ise bizleri ayriyeten üzdü. Türk milletinin vergileriyle çalışan bir kurumun, Türk milletinin değerleriyle yoğrulmuş, hayatının tamamını bu değerler doğrultusunda yaşamış ve bu değerleri koruma adına büyük bedeller ödemiş olan örnek bir şahsiyeti hukuksuzca haberleştirmesi gerçekten büyük bir hayal kırıklığı?
Hakkında iftira kampanyası başlattıkları Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, hayatı boyunca hukukun dışına bir kez bile çıkmadığı gibi, herkese de hukukun dışına çıkmamayı ısrarla tavsiye etmektedir. Onun anlayışında "hukuk herkese lazımdır", "adalet devletin dinidir."
Sorulması gereken soru şu: 2,5 yıldır devam eden bir davada neden bugün bu tür iftira haberleri servis edildi? Önceki yazılarımızda bu soruyu değişik açılardan değerlendirdik, cevaplama çalıştık. Ama bu iftira kampanyasının özellikle Türkiye ekonomisinin ABD ve küresel odaklar tarafından ipinin çekildiği bir dönemde, ekonominin çözümlerini koyan tek şahsiyetin böyle bir karalama kampanyasına maruz kalması sizce tesadüf olabilir mi?
Malum, dolar dün yazı yazdığım sıralarda 6,55'leri gördü. Hem de Bakanımızın programını açıklamasından hemen sonra?
ABD'nin papaz Brunson meselesini bahane ederek, Türkiye'ye yaptırım üstüne yaptırım kararları alması, TL'nin döviz kurları karşısında değer kaybının ana sebebi oldu.
ABD Senatosu F-35 uçaklarının Türkiye'ye teslimi konusunda engel ortaya koydu. İki bakanımızın ABD'deki mal varlıklarının el konulması, ABD'ye girişlerinin yasaklanması ve ABD vatandaşlarının onlarla ticaret yapmaması yaptırımları devreye sokuldu.
Önceki gün ABD'de heyetler arası bir görüşme gerçekleşti ama bu da sonuçsuz kaldı. Bu görüşmeyle ilgili Wall Street Journal,"Türkiye ile ABD arasında anlaşma sağlanamadı, yeni yaptırımlar gelebilir" haberini yaptı.
ABD bu görüşmede taviz taleplerini sadece Brunson ile sınırlı tutmadı, 15 kişiye çıkardı ve bununla ilgili yazılı bir belge istedi. ABD'li yetkililer Türk heyetinin taleplerini ise hiç dikkate almadılar. Türk heyeti Hakan Atilla ve İran'la ticarette muafiyet taleplerini iletmişti.
İngiliz Financial Times, Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü'nden Türkiye uzmanı Soner Çağaptay'ın şu iddialarını haberleştirdi: "ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı John Sullivan Türk yetkililere, Ankara'nın Brunson'ı bırakmak için önümüzdeki hafta çarşambaya kadar süresi olduğunu söyledi."
Atlantik Konseyi isimli düşünce kuruluşundan Türkiye uzmanı Aaron Stein de, "ABD Dışişleri'nde yapılan görüşmelerde Türk heyetine Brunson'ın bırakılması için bir ültimatom verildiğini" iddia etti. Washington Post gazetesi ise Türkiye'nin ABD'ye karşı ekonomik savaşı kaybettiği iddia ederek, ABD'nin ve küresel tefecilerin ağzıyla konuşarak Türkiye'nin faiz artırması gerektiğini belirtti.
Yani TL'nin değer kaybetmesi sadece Brunson'la alakalı değil, Merkez Bankası'nın devreye girerek faiz artırmasını ve daha sonra da İMF'ye mahkum olmamızı istiyorlar. Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings'in üst düzey analisti Paul Gamble, 13 Temmuz'da Türkiye'nin notunu düşürmelerinden beri piyasadaki havanın daha da kötüleştiğini belirtti.
Peki, bu durumun vatandaşa yansıması nedir? 1603 TL asgari ücret alan bir çalışanın maaşı dolar bazında yılbaşında 424 dolar iken, dün itibarıyla 244 dolara düştü. Özel sektörün Mayıs itibarıyla dış borç yükü 242,5 milyar dolar. Dün itibarıyla özel sektörün TL bazında dış borç yükü 670 milyar TL artmış oldu. Dolar borcu olan birçok firma kapanacak.
Dolarla ya da doların karşılığı basılan parayla ekonomimiz döndüğü için finans maliyeti arttı. Hammadde, enerji ve birçok maliyet unsuru ithal olduğu için üretim maliyetleri arttı. Bunlar dolar olarak piyasaya zam olarak yansıyacak ve pahalılık enflasyon arttıkça artacak.
İşte dünyaca ünlü, BRICS devletlerini şaha kaldıran Milli Ekonomi Modeli'nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş aleyhinde başlatılan iftira kampanyası da tam bu dönemde yapılıyor.
Türkiye, milletiyle, siyasetiyle, devletiyle Prof. Dr. Baş'ın çözümleriyle buluşmasın diye? Buluşursa ne olur? Türkiye ABD'ye bağımlılıktan kurtulur. Milli parasıyla tam özgürlüğüne kavuşur, Atatürk'ün döneminde olduğu gibi sömürülen diğer ülkelere emsal olur.
Ama hesaba katmadıkları bir şey var, nasıl Mustafa Kemal Atatürk bu millete mal olduysa, Prof. Dr. Baş da hem Türk milletine hem de sömürülmek istemeyen tüm milletlere mal olmuştur. Çamur at izi kalsın derler, hayır, Prof. Dr. Baş çözümleriyle milletin gönlünde öyle taht kurmuştur ki, ona atılan iftiralar suya yazı yazmak gibidir.
Göreceksiniz, iftiracılar, adaletin önünde kendi iftiralarında boğulacaklar.
Türkiye ekonomisi, içindeki hazinenin kıymetini bilince düzelecek, vesselam.
Türkiye'de basın ve medya güvenilirlik konusunda zaten diplerdeydi, seviyesizlikte yeni bir rekor daha kırdı. Dürüst haber yapanları tenzih ediyorum.
Devam etmekte olan bir dava konusunda iftira sahiplerinin yalanlarını bire bin katıp haber diye servis ederek, Türk Ceza Kanunu'nun 288'inci maddesini; suçlu olmayan ve toplumda saygın olan değerli bir şahsiyeti, ekonomi görüşleri dünyaya mal olmuş olan bir ilim adamını, hayatında milli ve manevi değerlerinden zerre kadar taviz vermeyen bir örnek şahsiyeti, üstelik Türkiye'de seçime girmeye hak kazanmış 9 partiden biri olan bir partinin Genel Başkanı'nı en adi ve şerefsiz bir şekilde haber konusu yaparak da Anayasa'nın 38'inci maddesini bile bile çiğnediler.
Yazıklar olsun bu habercilik anlayışına? İftiralara haber diye sarılan ve birilerinin tetikçiliğini yapan bu habercilik anlayışına yazıklar olsun. Yıllardır gazetecilik yapan bir basın mensubu olarak böyle bir basın-medya anlayışını nefretle kınıyor, böyle bir camiadan utanıyorum. Dün de ifade ettik, hala belirli mevkilerde bulunan kripto Fetö'cüleri çok uzaklarda aramayın. Kendilerini zaten Prof. Dr. Haydar Baş turnusolünde belli ediyorlar.
Devletin kanalı olan TRT'nin de, hukuka en çok riayet etmesi gereken bir mecra olması gerekirken, bu iftiralara sarılarak haberleştirmesi ise bizleri ayriyeten üzdü. Türk milletinin vergileriyle çalışan bir kurumun, Türk milletinin değerleriyle yoğrulmuş, hayatının tamamını bu değerler doğrultusunda yaşamış ve bu değerleri koruma adına büyük bedeller ödemiş olan örnek bir şahsiyeti hukuksuzca haberleştirmesi gerçekten büyük bir hayal kırıklığı?
Hakkında iftira kampanyası başlattıkları Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, hayatı boyunca hukukun dışına bir kez bile çıkmadığı gibi, herkese de hukukun dışına çıkmamayı ısrarla tavsiye etmektedir. Onun anlayışında "hukuk herkese lazımdır", "adalet devletin dinidir."
Sorulması gereken soru şu: 2,5 yıldır devam eden bir davada neden bugün bu tür iftira haberleri servis edildi? Önceki yazılarımızda bu soruyu değişik açılardan değerlendirdik, cevaplama çalıştık. Ama bu iftira kampanyasının özellikle Türkiye ekonomisinin ABD ve küresel odaklar tarafından ipinin çekildiği bir dönemde, ekonominin çözümlerini koyan tek şahsiyetin böyle bir karalama kampanyasına maruz kalması sizce tesadüf olabilir mi?
Malum, dolar dün yazı yazdığım sıralarda 6,55'leri gördü. Hem de Bakanımızın programını açıklamasından hemen sonra?
ABD'nin papaz Brunson meselesini bahane ederek, Türkiye'ye yaptırım üstüne yaptırım kararları alması, TL'nin döviz kurları karşısında değer kaybının ana sebebi oldu.
ABD Senatosu F-35 uçaklarının Türkiye'ye teslimi konusunda engel ortaya koydu. İki bakanımızın ABD'deki mal varlıklarının el konulması, ABD'ye girişlerinin yasaklanması ve ABD vatandaşlarının onlarla ticaret yapmaması yaptırımları devreye sokuldu.
Önceki gün ABD'de heyetler arası bir görüşme gerçekleşti ama bu da sonuçsuz kaldı. Bu görüşmeyle ilgili Wall Street Journal,"Türkiye ile ABD arasında anlaşma sağlanamadı, yeni yaptırımlar gelebilir" haberini yaptı.
ABD bu görüşmede taviz taleplerini sadece Brunson ile sınırlı tutmadı, 15 kişiye çıkardı ve bununla ilgili yazılı bir belge istedi. ABD'li yetkililer Türk heyetinin taleplerini ise hiç dikkate almadılar. Türk heyeti Hakan Atilla ve İran'la ticarette muafiyet taleplerini iletmişti.
İngiliz Financial Times, Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü'nden Türkiye uzmanı Soner Çağaptay'ın şu iddialarını haberleştirdi: "ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı John Sullivan Türk yetkililere, Ankara'nın Brunson'ı bırakmak için önümüzdeki hafta çarşambaya kadar süresi olduğunu söyledi."
Atlantik Konseyi isimli düşünce kuruluşundan Türkiye uzmanı Aaron Stein de, "ABD Dışişleri'nde yapılan görüşmelerde Türk heyetine Brunson'ın bırakılması için bir ültimatom verildiğini" iddia etti. Washington Post gazetesi ise Türkiye'nin ABD'ye karşı ekonomik savaşı kaybettiği iddia ederek, ABD'nin ve küresel tefecilerin ağzıyla konuşarak Türkiye'nin faiz artırması gerektiğini belirtti.
Yani TL'nin değer kaybetmesi sadece Brunson'la alakalı değil, Merkez Bankası'nın devreye girerek faiz artırmasını ve daha sonra da İMF'ye mahkum olmamızı istiyorlar. Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings'in üst düzey analisti Paul Gamble, 13 Temmuz'da Türkiye'nin notunu düşürmelerinden beri piyasadaki havanın daha da kötüleştiğini belirtti.
Peki, bu durumun vatandaşa yansıması nedir? 1603 TL asgari ücret alan bir çalışanın maaşı dolar bazında yılbaşında 424 dolar iken, dün itibarıyla 244 dolara düştü. Özel sektörün Mayıs itibarıyla dış borç yükü 242,5 milyar dolar. Dün itibarıyla özel sektörün TL bazında dış borç yükü 670 milyar TL artmış oldu. Dolar borcu olan birçok firma kapanacak.
Dolarla ya da doların karşılığı basılan parayla ekonomimiz döndüğü için finans maliyeti arttı. Hammadde, enerji ve birçok maliyet unsuru ithal olduğu için üretim maliyetleri arttı. Bunlar dolar olarak piyasaya zam olarak yansıyacak ve pahalılık enflasyon arttıkça artacak.
İşte dünyaca ünlü, BRICS devletlerini şaha kaldıran Milli Ekonomi Modeli'nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş aleyhinde başlatılan iftira kampanyası da tam bu dönemde yapılıyor.
Türkiye, milletiyle, siyasetiyle, devletiyle Prof. Dr. Baş'ın çözümleriyle buluşmasın diye? Buluşursa ne olur? Türkiye ABD'ye bağımlılıktan kurtulur. Milli parasıyla tam özgürlüğüne kavuşur, Atatürk'ün döneminde olduğu gibi sömürülen diğer ülkelere emsal olur.
Ama hesaba katmadıkları bir şey var, nasıl Mustafa Kemal Atatürk bu millete mal olduysa, Prof. Dr. Baş da hem Türk milletine hem de sömürülmek istemeyen tüm milletlere mal olmuştur. Çamur at izi kalsın derler, hayır, Prof. Dr. Baş çözümleriyle milletin gönlünde öyle taht kurmuştur ki, ona atılan iftiralar suya yazı yazmak gibidir.
Göreceksiniz, iftiracılar, adaletin önünde kendi iftiralarında boğulacaklar.
Türkiye ekonomisi, içindeki hazinenin kıymetini bilince düzelecek, vesselam.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025