KANDİL Dağı'nda ABD'li ve İsrailli efendileriyle birlikte kandil üstüne kandil söndüren bölücü PKK terör çetesine bağlı "yal ehlini" gitarlarıyla birlikte görüntüleyip, "romantik mağdur gençler" diye takdîm ederek manşetlere çeken "Türkiyeli Medya"nın "amiral gemisini" idare eden "Petrusçubaşı" namı ile maruf "kaptanın sırça köşküne" gülle düştü galiba... "Karaman'ın koyunu, sonra çıkar oyunu" demişler... Bakalım bunun altından hangi çapanoğlu çıkacak... Mâlûm gazete, birkaç günden beri, PKK'nın gûya "nedamet getiren" baş canilerinden Şemdin Sakık'ın, filanca kitabının da reklamını yapa yapa; 1993'te, Bingöl'de "devlet yoluna" pusu kuran 300'den fazla katil tarafından kurşuna dizilen "33 Şehit Mehmetçik" olayını, 12 yıl sonra yeniden gündeme getirdi. Bu bir bakıma iyi de oldu. Önce, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin lüzumsuz, mübalağalı şefkatine muhatap olan PKK Celladı Şemdin Sakık, "Merd-i Kıptî şecaât arz ederken sirkatin söyler" misali, bakınız nasıl ötüyor... Bu katliam yapılırken ben bölgede bile değildim. Emri bizzat Öcalan Şam'dan telsizle verdi. Asker otobüsleri tesadüfen pusuya düştü. Bizim leş kargaları, silahsız ve savunmasız sivil askerin üstüne piyangodan ikramiye çıkmış gibi üşüştü. Öcalan önce eylemi yapanları tebrik ve taltif etti, dünyadan da büyük tepki görünce korktu, bu eylemi üzerime yıktı...Okuyan zannedecek ki bu "deyyus-u ekber", PKK'nın baş celladı değil de, puro sabunuyla yıkanmış, bebe şampuanına yatırılmış, en sonunda süt banyosuna batırılmış ve arındırılmış bir insanlık numunesi... İşte bu zavallı "ölüm makinesine", o katliamdan kurtulan Mehmetçik veriyor cevabı... Açıkça ilan ediyorlar ki Şemdin Şakık denilen bu canî, PKK adı verilen kahpe akrebin bizzat zehirli kıskacı!..Sakık yalan söylüyor!İŞTE savunmasız, silahsız her şehit Mehmetçik'e 50 kurşunun sıkıldığı o katliâmdan, mucizevî bir şekilde kurtulan Trabzonlu Osman Partal anlatıyor... Yalan söylüyor. Çünkü ilk otobüsün en ön koltuğunda oturuyordum. Yolumuzu kestiklerinde şoförün kapısını bizzat Sakık açtı. Toprak rengi üniforması vardı üzerinde, aynı renk kasketi ters takmıştı. Omuzundaki tüfeğin namlusu yere bakıyordu. Şoföre, diğer otobüsün nerede olduğunu sordu. Arkada, geliyor cevabını aldı. İki dakika sonra diğer otobüs düştü pusuya. Yani bizi bekliyorlardı... Şemdin Sakık nereli olduğumuzu sorup, Doğulu ve Batılı diye bizi iki gruba ayırdı. Sakık, doğulu olmayan benim de içinde olduğum 34 kişinin eğitim kampına götürülmesini söyledi..Sonrası malûm... Gecenin 3'üne kadar vahşetin kubur kere kuburcası... Koşar adım yürütüşler ve bizzat yılanbaşı Öcalan'ın emrini yerine getirmek üzere, canîlerce tetiklenen ve ölüm kusan silahlar...Bu habere yazılan yorumları; kendisini "Türkiyeli" değil Türk hisseden, doğulusu ve batılısıyla "ortalama" Türk vatandaşlarının duygu ve öfke yüklü satırlarını okudum 1 saat boyunca... O yorumlara yorum ilmekleyen herkesin, savunmasız, korumasız yola çıkarılan Mehmetçiklerimize ah edişlerine, bütün kahpelikleri ve bu kahpeliklere arka çıkanları, hatta "yumuşak" bakanları lanetleyişine şahit oldum... Bir kısım "aydıncık -maymuncuk tezgâhıyla" Türkiye'de halen "vaziyeti idare edenlerin", bu kahpe terör çetesinin uzantılarıyla, hatta bizzat çeteyle ve İmralı Malikanesi'nde besiye çekilen elebaşısıyla dolaylı veya direkt muhatap ediliyor olmalarını ve "söylem birliği tuzağına düşürülmelerini" düşündüm sonra... Gönlümden şu sütuna ne mi döküldü!.. Elbette yazıklar olsun!..Şehit yakınlarına kulak verin! AZİZ gönüldaşlarım, daha önce de yazdığım gibi 30 Ağustos Zafer Bayramı günü saat 15.00'ten itibaren Aydınlar Ocağı Genel Merkezi'nce artık bir gelenek haline getirilen Şehitleri Anma Toplantısı'na katılmak üzere, Edirnekapı Şehitliği'ndeydim.Memnuniyetle ifade etmeliyim ki bu yıl yapılan bu mânâlı anma toplantısına iştirak eden gönüldaşlarımızın sayısı, geçen yıla göre bile en az 5 kat fazla idi. Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Erkal ve yönetim kurulu üyelerinin vatansever gayretiyle düzenlenen bu anma törenine İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Eminönü Belediyesi'nin tribün, oturma ve ses düzeni bakımından verdikleri gönüllü desteği elbette zikretmeliyiz. Açık hava mitingine dönüşen bu toplantıda, 4 siyasî partinin il başkanları, milliyetçi muhafazakâr sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri ve mensupları ile Ülkü Ocakları'nın ve Nizam-ı Âlem Ocakları'nın şuurlu vatansever gençleri de vardı. Şehit anaları, babaları, eşleri, çocukları ve yakınları ile aziz şehitlerimizin tertemiz, muazzez ruhları da aramızdaydı elbette!..Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Mustafa Erkal Hocamızın gerçek bir "aydın" sıfatıyla Türkiye'de "vaziyeti idare edenlere" yaptığı "nazik olduğu kadar sert" üslûblu uyarıları, Şehit Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı ve "Şehit Anası" Şencan Bayramoğlu'nun nezaket çerçeveli vatansever sitemlerini, bu törende aynı zamanda "Şehit Torunu ve Şehit dayısı" sıfatıyla konuşan ve "Tek bayrak ve tek milletten, Türkiyenin bölünmez bütünlüğünden asla taviz verilmeyeceğini" haykıran Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er dostumun vecîz konuşmasını gönül alkışlarıyla destekliyorum. Şehit Anaları Derneği Başkanı Pakize Akbaba'ya gelince... Daha önce hakkında defalarca yazdığım ve acısını paylaştığım "Pakize Ana"nın, bu törendeki konuşmasını, fazlaca medyatik olma hevesli, maalesef haddini aşan ve "şehit anası vakarına yakışmayan" tarzda bulduğumu söyleyebilirim...Her şeye rağmen, Türkiye'nin "idare edicilerinin" terör çetesi uzantılarına gösterdikleri randevu müsamahasını, şehit ailelerinden esirgememelerini ve onları da dinlemelerini, bir defa daha "ihtaren" hatırlatıyorum.. Servet Kabaklı/ Tercüman
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.