Süleyman Şah Türbesi ile Süleyman Şah Saygı Karakolu'nun imhası ve terk edilmesiyle, Türkiye Cumhuriyeti ilk defa toprak kaybediyor. Hem de savaş neticesinde değil, kendi eliyle. İktidardakiler, "sabrımızı test etmesinler", "gereğini yaparız" dediler ama, daha "test" soruları bile dağıtılmadan "gereğini" toprak vermek olarak gördüler.Halbuki, Türk Ceza Kanunu'nda toprak vermek müebbet hapsi gerektiren suç olarak tanımlanmıştır: "Madde 302- (1) Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.""Biz toprağımızı vermedik, yer değiştirdik" gibi bir savunma da geçersizdir."Hangi anlaşmayla yer değiştirdiniz?" diye sorarlar.Süleyman Şah'ın eteklerine defnedildiği Caber Kalesi ve türbe müştemilâtı, Ankara Hükümeti ile Fransa arasında 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması'nın 9., Lozan Antlaşması'nın 3. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti toprağı olarak kabul edilmiştir.Süleyman Şah Türbesi ile Süleyman Şah Saygı Karakolu'nun, Suriye'nin Halep ilinin Karakozak Köyü'ne taşınması da, Türkiye ve Suriye arasında 1973 yılında yapılan anlaşma uyarıncadır.Dolayısıyla, Suriye ile meşru bir anlaşma yapmadan, başka bir bölgeye tel örgüleri çekip bayrak dikmenin adı yer değiştirme değil, "işgal"dir.Hukuki tablo net: Türkiye, kendi egemenliği altında bulunan toprağı başka bir devletin egemenliğine bırakmış ve Suriye'nin topraklarını işgal etmiştir.Bu işgal, uluslararası hukuka göre Suriye'ye meşru müdafaa hakkı da veriyor. Suriye, bu işgali savaş nedeni sayabilir.Dolayısıyla bu işgal de ayrı bir suçtur: "Madde 304- (1) Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı savaş açması veya hasmane hareketlerde bulunması için yabancı devlet yetkililerini tahrik eden ... kişi, on yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."İşlenen cürümün gizlenmesi için de güvenlik gerekçe gösterilmeye çalışılıyor. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin kendi topraklarını terk edip kaçtığı Şah Fırat operasyonunu değerlendirirken, "Yapılan, askerlerimizin can güvenliğini tehlikeye atmamak için başvurulan yöntemdir" dedi.Hem bölgenin istikrarsızlığa, başı boşluğa, hengameye sürüklenmesi için elinden gelini yap, hem de kendim ettim kendim buldum misali güvenlik gerekçesi ile egemenliğimiz altındaki toprakları terk ettik de.Halbuki yasalar güvenlik gerekçesi ile toprak terkine cevaz vermiyor. Tam tersine, ülkenin birlik ve toprak bütünlüğünü emrediyor. Bunun için Meclis'e karşı Bakanlar Kurulu'nu sorumlu tutuyor. Ordusunun varlık amacı tam da bu.Bu millet bir tek askerinin dahi burnunun kanamasını istemez. Ama askerine vatan topraklarını canı pahasına savunduğu için "mehmetçik" demiştir. Mehmetçiğini de rezil etti bu iktidar. Acziyetini itiraf edercesine kendi topraklarından kaçtı.Hem de muzaffer komutan edalarıyla, hem de zafer naralarıyla.Hangisine yanarsınız?..Toprak kaybetmemize mi, gösterdikleri gerekçeye mi, destan yazdık demelerine mi?..
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Gökhan Avcı / diğer yazıları
- Hangi darbenin anayasası / 08.03.2015
- Özrü kabahatinden büyük / 27.02.2015
- Eli başka dili başka esir / 26.02.2015
- Yoruldum / 15.02.2015
- Özrü kabahatinden büyük / 27.02.2015
- Eli başka dili başka esir / 26.02.2015
- Yoruldum / 15.02.2015