Oruç ve Zikir
Cenâb-ı Hakk âyeti kerimede: “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz” buyurdu
04.11.2024 08:04:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Cenâb-ı Hakk âyeti kerimede: "Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz" buyurdu.
Oruç; kelime-i şehâdet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek, gibi İslam'ın beş esasından biridir. Her inananın üzerine farz-ı ayındır.
İbâdetler imanın ispatıdır. Bu sebeple oruç ibâdeti de mühim bir ibâdettir.
Oruç, imsak vakti ile iftar vakti arasında bir mü'min veya mü'minenin yemekten, içmekten, birtakım cinsel zevklerden uzak olma hâlidir. Genel tarifi ile avamın tuttuğu orucun tarifi budur… Bir de gözlerin oruç tutması, kulağın oruç tutması, organlarımızın oruç tutması vardır ki, asıl oruç budur.
Biz yanlışa bakmadığımız zaman, bir başka ifade ile harama gözümüzü yöneltmediğimiz zaman, dimağımızda, hafızamızda oluşan bütün görüntüler helâl vadidedir. O zaman aklımız helâl olan malzemeler üzerine mantığını kuracak, neticeye hayırla varacaktır. Gözün orucu demek bu demektir. Yanlışı-haramı zihne-beyne koymamak demektir. Kulak da göz gibidir.
İnsanın istikamet üzere devam edebilmesi için böyle bir oruca ihtiyacı vardır. Dili yalan konuşmayacak, gözü harama bakmayacak, kulağı günahı dinlemeyecek, ayağı kendisine ait olmayan şeye gitmeyecek…
Böyle bir oruç, oruç tutan için kalkan vazifesi görür. Onu, Şeytan'ın yaklaşmasından koruduğu ve istikamet üzere olmasına yardım ettiği gibi; Cehennem ateşine karşı da bir kalkan vazifesi görür.
Ebû Ubeyde'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Oruç, oruçluya yakışmayan şeylerle zedelenmedikçe (onun için) kalkandır."
Bir de kalbin oruç tutması vardır ki, haram olan şeyleri düşünmemektir. Bütün hareketlerin tahrik noktası kalptir. Yani muharrik güç kalpten başlar. Bir şey düşünülmeden fiiliyata geçirilemez. Gerek müspet, gerek menfî ne düşünülürse, hayata o geçirilir.
Düşünülmeyen bir şeyin tesadüfen yapıldığı belki yüzde bir, beki binde bir oranındadır. Bunlarda istisnaî durumlardır. İnsanın hayatına baktığımızda yaptığı tamamen programladığı, planladığı, yapmak istediği ve bunun için de hayaller kurduğu, kalbinde yoğurduğu şeylerdir.
Kalbe haram olan şeyler koymadan, hep helâl vadide, hak kulvarda hayat tanzim edilirse; bu sefer kalp de oruç tutar. Böyle oruç tutanların orucu da sâlih ve sâliha kulların orucu olur. Asıl oruç da budur. Böyle bir oruç, Allah rızası için O'nu zikretmek, hatırlamak, hatırdan çıkarmamak için tutulan oruçtur ki, Cenâb-ı Hakk bir kudsi hadiste, "O Benim içindir; onun mükâfatını ancak Ben vereceğim" buyuruyor.
Ebû Hureyre'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) buyurdu ki:
"Âdemoğlunun her amelinin sevabı, on mislinden yedi yüze kadar katlanır. Ancak Allah, 'Ancak oruç müstesna. Çünkü o Benim içindir; onun mükâfatını ancak Ben vereceğim. Çünkü o, şehvetini ve yemesini sırf Benim için terk eder. Oruçlunun iki sevinci vardır. Birinci sevinç iftar ettiği zaman, ikinci sevinç de Rabb'ine kavuştuğu zamandır. Oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur' buyurdu."
Allah rızâsı için, O'nu zikretmek için tutulan oruç, günahların affına da vesiledir.
Ebû Hureyre'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Her kim inanarak ve karşılığını sırf Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır."
Oruçla kul temizlenir. Zikirden asıl gâye de temizlenmektir. Kul, kalbini zikrullah ile temizlerse, Cenâb-ı Hakk oraya tecelli eder. Orası tecelligâh-ı İlâhî olur.
İbâdetler bizi Cenâb-ı Hakk'a ulaştırdığı için, bizlere Allah tarafından verilen en büyük nimetlerdendir. Bu nedenle ibâdetleri bir sevdaya dönüştürmek lazımdır. İbâdetler, zevk alınarak ve neş'eyle edâ edilmelidir:
İbn Mes'ûd'dan, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), oruçlu günümde tertemiz başı taranmış olmamı vasiyet etti ve buyurdu ki: Oruçlu gününde yüzü asık olma!"
Peygamber Efendimiz için ibâdetler öyle bir sevda idi ki, farz olan Ramazan ayı orucu dışında nafile ibâdetlere de yönelmişti. Bu konu ile ilgili hadisler birçok hadis kaynaklarında mevcuttur.
Ebû Hureyre'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Ameller, Yüce Allah'a Pazartesi ile Perşembe günleri sunulur. Amelimin ben oruçlu iken sunulmasını isterim."
Peygamber Efendimiz amellerin sunulduğu günlerde oruçlu olmak istediğine göre, anlıyoruz ki, oruç tutmak büyük bir ibâdettir.
Vaktin girmesiyle oruçlar açılır. Kul iftar vaktine kadar, sırf Allah istediği için kendine helâl olan bazı şeyleri terk etmiştir. Bu öyle büyük bir ibâdettir ki, sofrada gözünüzün önünde envâ-i çeşit yiyecekler-içecekler dururken; vakit girmeden bir tek lokma bile alamazsınız.
Burada Allah rızası için helâlleri terk etmek vardır. Gün boyunca Allah rızası için oruç tutan kul için, iftar etmek de Allah'ı hatırlamaya vesiledir. Peygamber Efendimiz, iftar vaktinde Cenâb-ı Hakk'a dua ederek zikrederdi:
Muâz b. Zühre'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) iftar ederken şöyle derdi: Allahümme leke sumtü ve alâ rızkıke eftartü/Allah'ım Senin için oruç tuttum, Senin rızkınla orucumu açtım."
Allah'ı zikir amaçlı tutulmayan oruçtan hiçbir kazanç elde edilemediği gibi, insana faydası değil, zararı vardır.
İbn Ömer'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Nice oruçlu vardır ki oruçtan nasibi, sadece açlık ve susuzluktur. Nice gece namaz kılan vardır ki, nasibi sadece uykusuzluktur."
Özetle; oruç zikirdir. Biz oruç tutarak nefsimizi, daha sıhhatli, daha kuvvetli kılmak yanında; nefsimiz Allah'ı zikrederken önümüzde bir mâni olmasın, fitnemiz, kuruntumuz, şehvetimiz Allah ile aramızda bir perede olmasın; önümüze put gibi dikilmesin diye tezkiye ediyoruz.
Allah'ı rahatça hatırlayalım, O'nun aşkını, muhabbetini kalbimizde yaşayalım, kalbimiz ihyâ olsun diye, O emretti, O'na yaklaşalım, kurbiyet kesbedelim diye, yani Allah'ı zikredelim diye orucu tutuyoruz." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
Oruç; kelime-i şehâdet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek, gibi İslam'ın beş esasından biridir. Her inananın üzerine farz-ı ayındır.
İbâdetler imanın ispatıdır. Bu sebeple oruç ibâdeti de mühim bir ibâdettir.
Oruç, imsak vakti ile iftar vakti arasında bir mü'min veya mü'minenin yemekten, içmekten, birtakım cinsel zevklerden uzak olma hâlidir. Genel tarifi ile avamın tuttuğu orucun tarifi budur… Bir de gözlerin oruç tutması, kulağın oruç tutması, organlarımızın oruç tutması vardır ki, asıl oruç budur.
Biz yanlışa bakmadığımız zaman, bir başka ifade ile harama gözümüzü yöneltmediğimiz zaman, dimağımızda, hafızamızda oluşan bütün görüntüler helâl vadidedir. O zaman aklımız helâl olan malzemeler üzerine mantığını kuracak, neticeye hayırla varacaktır. Gözün orucu demek bu demektir. Yanlışı-haramı zihne-beyne koymamak demektir. Kulak da göz gibidir.
İnsanın istikamet üzere devam edebilmesi için böyle bir oruca ihtiyacı vardır. Dili yalan konuşmayacak, gözü harama bakmayacak, kulağı günahı dinlemeyecek, ayağı kendisine ait olmayan şeye gitmeyecek…
Böyle bir oruç, oruç tutan için kalkan vazifesi görür. Onu, Şeytan'ın yaklaşmasından koruduğu ve istikamet üzere olmasına yardım ettiği gibi; Cehennem ateşine karşı da bir kalkan vazifesi görür.
Ebû Ubeyde'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Oruç, oruçluya yakışmayan şeylerle zedelenmedikçe (onun için) kalkandır."
Bir de kalbin oruç tutması vardır ki, haram olan şeyleri düşünmemektir. Bütün hareketlerin tahrik noktası kalptir. Yani muharrik güç kalpten başlar. Bir şey düşünülmeden fiiliyata geçirilemez. Gerek müspet, gerek menfî ne düşünülürse, hayata o geçirilir.
Düşünülmeyen bir şeyin tesadüfen yapıldığı belki yüzde bir, beki binde bir oranındadır. Bunlarda istisnaî durumlardır. İnsanın hayatına baktığımızda yaptığı tamamen programladığı, planladığı, yapmak istediği ve bunun için de hayaller kurduğu, kalbinde yoğurduğu şeylerdir.
Kalbe haram olan şeyler koymadan, hep helâl vadide, hak kulvarda hayat tanzim edilirse; bu sefer kalp de oruç tutar. Böyle oruç tutanların orucu da sâlih ve sâliha kulların orucu olur. Asıl oruç da budur. Böyle bir oruç, Allah rızası için O'nu zikretmek, hatırlamak, hatırdan çıkarmamak için tutulan oruçtur ki, Cenâb-ı Hakk bir kudsi hadiste, "O Benim içindir; onun mükâfatını ancak Ben vereceğim" buyuruyor.
Ebû Hureyre'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) buyurdu ki:
"Âdemoğlunun her amelinin sevabı, on mislinden yedi yüze kadar katlanır. Ancak Allah, 'Ancak oruç müstesna. Çünkü o Benim içindir; onun mükâfatını ancak Ben vereceğim. Çünkü o, şehvetini ve yemesini sırf Benim için terk eder. Oruçlunun iki sevinci vardır. Birinci sevinç iftar ettiği zaman, ikinci sevinç de Rabb'ine kavuştuğu zamandır. Oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur' buyurdu."
Allah rızâsı için, O'nu zikretmek için tutulan oruç, günahların affına da vesiledir.
Ebû Hureyre'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Her kim inanarak ve karşılığını sırf Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır."
Oruçla kul temizlenir. Zikirden asıl gâye de temizlenmektir. Kul, kalbini zikrullah ile temizlerse, Cenâb-ı Hakk oraya tecelli eder. Orası tecelligâh-ı İlâhî olur.
İbâdetler bizi Cenâb-ı Hakk'a ulaştırdığı için, bizlere Allah tarafından verilen en büyük nimetlerdendir. Bu nedenle ibâdetleri bir sevdaya dönüştürmek lazımdır. İbâdetler, zevk alınarak ve neş'eyle edâ edilmelidir:
İbn Mes'ûd'dan, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), oruçlu günümde tertemiz başı taranmış olmamı vasiyet etti ve buyurdu ki: Oruçlu gününde yüzü asık olma!"
Peygamber Efendimiz için ibâdetler öyle bir sevda idi ki, farz olan Ramazan ayı orucu dışında nafile ibâdetlere de yönelmişti. Bu konu ile ilgili hadisler birçok hadis kaynaklarında mevcuttur.
Ebû Hureyre'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Ameller, Yüce Allah'a Pazartesi ile Perşembe günleri sunulur. Amelimin ben oruçlu iken sunulmasını isterim."
Peygamber Efendimiz amellerin sunulduğu günlerde oruçlu olmak istediğine göre, anlıyoruz ki, oruç tutmak büyük bir ibâdettir.
Vaktin girmesiyle oruçlar açılır. Kul iftar vaktine kadar, sırf Allah istediği için kendine helâl olan bazı şeyleri terk etmiştir. Bu öyle büyük bir ibâdettir ki, sofrada gözünüzün önünde envâ-i çeşit yiyecekler-içecekler dururken; vakit girmeden bir tek lokma bile alamazsınız.
Burada Allah rızası için helâlleri terk etmek vardır. Gün boyunca Allah rızası için oruç tutan kul için, iftar etmek de Allah'ı hatırlamaya vesiledir. Peygamber Efendimiz, iftar vaktinde Cenâb-ı Hakk'a dua ederek zikrederdi:
Muâz b. Zühre'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) iftar ederken şöyle derdi: Allahümme leke sumtü ve alâ rızkıke eftartü/Allah'ım Senin için oruç tuttum, Senin rızkınla orucumu açtım."
Allah'ı zikir amaçlı tutulmayan oruçtan hiçbir kazanç elde edilemediği gibi, insana faydası değil, zararı vardır.
İbn Ömer'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Nice oruçlu vardır ki oruçtan nasibi, sadece açlık ve susuzluktur. Nice gece namaz kılan vardır ki, nasibi sadece uykusuzluktur."
Özetle; oruç zikirdir. Biz oruç tutarak nefsimizi, daha sıhhatli, daha kuvvetli kılmak yanında; nefsimiz Allah'ı zikrederken önümüzde bir mâni olmasın, fitnemiz, kuruntumuz, şehvetimiz Allah ile aramızda bir perede olmasın; önümüze put gibi dikilmesin diye tezkiye ediyoruz.
Allah'ı rahatça hatırlayalım, O'nun aşkını, muhabbetini kalbimizde yaşayalım, kalbimiz ihyâ olsun diye, O emretti, O'na yaklaşalım, kurbiyet kesbedelim diye, yani Allah'ı zikredelim diye orucu tutuyoruz." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)