Devletimizin kurucusu aziz Atatürk'ün 1924'te meydana gelen Erzurum depreminde göstermiş olduğu tavır ve büyük devlet adamlığı örneğine bir göz attım.
Nereden nereye savrulduğumuzu ve devletimizin kurumsal yapısıyla nasıl oynandığını, acı bir şekilde tekrar tefekkür ettim.
Büyük bir yıkım olmuştu 1924'te Erzurum'da.
Yıkım o tarihlerde elbette ki daha ziyadesiyle köyleri vurmuştu.
Bir devlet adamı ve devletin ilgili kurumları böylesine bir olay karşısında nasıl bir refleks göstermişlerdi.
Okuduğumda gerçekten de çok şaşırdım.
Depremin yıkıntıları arasında ki Erzurumlular, ziyarete gelen Paşa hazretlerini nasıl bir coşkuyla bağırlarına basmışlar.
Halkın Ata'sına karşı inanılmaz büyüklükteki bu sevgisi, hem de depremin enkazı altında kalmış insanlar için olacak şey değildi.
Büyük önder, deprem olur olmaz Erzurum'a gelir ve şu açıklamayı yapar:
"Efendiler!
Kuşkunuz olmasın ki, Erzurum'daki depremden üzüntülü olan bütün bir millettir.
Bütün Türk dünyasının kalbi, tıpkı benim acılarımla atmaktadır. Toplumun bu üzüntüye yalnız manevi ilgiyle kalmayacağı; ortaya çıkan felâketi azaltmak için maddi olarak da yardım görevini yapacağı kesindir.
Arkadaşlar!
Hükümetimizin Erzurum felâketiyle, felâkete uğrayanlarla çok yakından ilgili olduğunu, yalnız resmi görevi gereği değil, insani, vicdani duygularla acıları hafifletmek için en etkin önlemleri almaya çalışacağını önemle belirtirim. Benim buraya gelişim, aynı zamanda hükümetin de gereken bilgiyi almasında ayrıca zaman kazandıracaktır.
Mümkün olan her şey yapılacak; durumu düzeltmeye çare bulunacaktır. Bu felâkete uğrayanlara, hükümetin acele yardımı kuşkusuzdur."
Atatürk geziye katılan arkadaşlarıyla birlikte Erzurum'dan hareket ettiler ve zelzeleden en çok zarar gören mahalle ve bölgeleri gezdiler. Gazi Paşa, özellikle zelzele felaketine uğramış vatandaşlarla çok yakından tek tek ilgilendiler.
Atatürk'ün Hasankale'ye gelişinde, harabe haline gelmiş sokaklarına, binalarına kadar bayrakla donatılmıştı.
Şehrin girişine asılı bir pankarta, "Hoş geldiniz Gazi paşamız. Acılarımız dindi. Çok yaşa" yazılmıştı.
Bu görülmedik içten, sıcak karşılama ve bağlılık herkesi etkiledi. Acılar yok olmuştu, herkesin içine bir ümit doğmuştu.
Erzurum'da bütün bu köyler yok olmuş durumdaydı. Acı bir manzara tüm yürekleri parçalamıştı.
Köylülerle Gazi'nin harabeler arasında dertleşmeleri içten duygularla bir baba-oğul gibi kucaklaşmaları ve söyleşileri çok hazin oldu.
Köylüler bu büyük felaketi, Atatürk'ü aralarında görmekle unuttuklarını, teselli bulduklarını, her türlü elem ve acıya dayanmak gücüne kavuştuklarını gözyaşları içinde Gazi Paşalarına sarılarak, ellerini öperek anlatıyorlardı.
Daha sonra Atatürk ve beraberindeki heyet, Sarıkamış'a gitmek üzere Erzurum'dan hareket ettiler, yedi saat süren bir yolculuktan sonra Sarıkamış'a vardılar.
Bu yolculuktaki halk ve köylülerin gösterdiği sevgi ve bağlılıkları, güven ve ümitleri çok heyecanlıydı ve olağanüstü sahnelerle dolu idi.
Atatürk, yolda zelzeleden zarar ve hasara uğrayan her köye, yerleşim yerine giderek, oradaki köylülerle, halkla görüşmüş, ihtiyaçlarını sormuş, yapılacaklar hakkında açıklamalarda bulunmuştu.
Her yerde aldığı cevap aynıydı:
"Üzülmeyiniz Paşam, Cumhuriyet hükümetimiz var olsun, kurtarıcımız sağ olsun, biz hiçbir şey istemeyiz, sizin sayesinde biz bu köyleri altından yaparız…"
Oradan tamamı yıkılmış Zanzak Köyü'nde duruldu. Bu sırada köylülerden birisi koşarak, danasını yakaladı. Büyük bir heyecanla danayı kesmek, Paşasına kurban etmek için yere yatırmıştı.
Köylü vatandaş; "Allah'a yemin ettim, ben fakirim, fakat Gazi Paşamı gördüm muradıma erdim, bugün zengin oldum" diyordu.
Bütün bu heyecanlı gösteriler, enkaz arasında, yıkıntılar içinde, barınacak yer, yiyecek ekmek ve giyecek elbiselerden yoksun, felakete uğramış köylülerden geliyordu. Coşku, acı, şaşkınlık, onur, kıvanç ve güven bütün heyeti sarmıştı.
Daha sonra Atatürk, buradan Sarıkamış'a gelir.
Sarıkamış'ta sanki deprem olmamışçasına, tren, fabrika düdükleri ve top sesleriyle karşılandı büyük önder. Bütün Sarıkamış halkı, çevreden gelen halkın büyük gösterileriyle olağanüstü bir karşılama töreni durumunu aldı. Bütün dudaklardan "Yaşasın Cumhuriyet, Yaşasın Cumhurbaşkanımız" sesleri duyuldu.
Bütün bunları neden mi anlattık.
1924 yılındaki imkânlarla hiçbir vatandaş; "Devlet nerede" diye feryat etme gereğini duymuyordu.
Çünkü devlet ve devletin babası, onların arasındaydı ve onların kalbindeydi.
Her türlü imkânlara sahip olduğumuz 2023'te vatandaş; "Devlet nerede?" diye feryad-ı figan ediyorsa, birileri oturup hıçkıra hıçkıra ağlamalı ve "Affımı istiyorum" diyerek, onurlu bir şekilde istifa etmelidir.
- Mevzu Türk milletidir / 23.04.2025
- Çok pis kokular geliyor! / 21.04.2025
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’a açık çağrı / 20.04.2025
- “Kürt sorunu vardır” diyen ajandır! / 17.04.2025
- Türkiye devleti değil, TÜRK devleti! / 16.04.2025
- İslam düşmanı Muaviye, ABD’ye ilham oldu! / 15.04.2025
- Haydar Baş’ı anmak ve anlamak / 14.04.2025
- Kıbrıs Türk’ün tapulu malıdır / 13.04.2025
- Para yok ki ‘BOYKOT’ olsun! / 10.04.2025