Birgün Dicle kenarında yürüyorndum; karşıma biri çıktı. Bana doğru geldi. Selam verdi. Yüzünde ariflerden olduğunu gösteren bir nişan vardı. Halini hatırını sondum. Bana... Hirem b. Hiyan şöyle anlatmış:- Birgün Dicle kenarında yürüyorndum; karşıma biri çıktı. Bana doğru geldi. Selam verdi. Yüzünde ariflerden olduğunu gösteren bir nişan vardı. Halini hatırını sondum. Bana:- Rabbimiz sübhandır. O'nun her dediği yerine gelir. Hiyanoğlu Hirem, bu sualinden vazgeç. Sana lazım olan işlere koyul...Bunun üzerine:-Allah'ın rahmetine kavuşasın. Benim ve babamın ismini nereden bildin? Halbuki bugüne kadar seni hiç görmedim.Bu sözümden sonra bana şöyle dedi:- Öğrenmedin mi? Arif olanlar birbirlerini marifet nuruyla tanırlar...Konuşması çok güzeldi. Doğrusu bu kadar güzel konuşması beni hayrete düşürdü. Çok heybetliydi. Karşısında konuşmaya gücüm yetmedi.Allah'tan ona rıza ve rahmet dileriz.Zünnun-u Mısri anlatıyor:- Birgün yolum kasabaya uğramıştı. Kalabalık bir insan topluluğu vardı. Onları uzaktan gördüm. Yanlarına gittim. Baktım ki, bir siyah Arabî... Herkes onunla alay ediyordu. Beni görünce:- Ya Zünnun... Allah'ı tam manası ile anla. Allah'a sitem etme. Çünkü sevgili sevgiliye sitem etmez...Sesimi çıkarmadım. Orada bulunanlara bu zatın durumunu sordum. Onun deli olduğunu insanlar içine hiç girip oturmadığını ve ancak kırk günde bir yemek yediğini söylediler.Sonra o Arabî, başını semaya doğru kaldırdı ve şöyle niyaz etti.- Ey ariflerin son arzusu, eğer seni bildimse, bu senin ihsanındır. Ve Sana şükredebildimse, Senin yardımınla oldu.Onlara Allah'tan rıza ve rahmet dileriz...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.