Kameri ayların sonuncusu olan Zilhicce'yi de bitirdik dolayısıyla yeni bir yılın başlangıcı olan Muharrem ayındayız.1427 Hicri yılı insanlık âlemine mübarek olsun.İslam âleminin, uzun yıllardır yakasını bırakmayan kan ve gözyaşının artık dinmesine, Müslümanların yaşadıkları diyarlara da birazcık tebessümün yayılmasına vesile olsun inşallah.Hicri 1400. yıllara giriş bizim lise yıllarına rastlamıştı, iyi hatırlıyorum; ülkeyi bir baştan bir başa Hicret heyecanı sarmıştı. Dergilerin "hicret özel sayıları" yayınlanması, hicret konferansları, gazetelerde aylarca süren Hicret dizi yazıları, hicret şiirleri, hatta Hicri 1400 anısına yayınlanan Hicret kitapları... Hicri 1400'ü takip eden yıllarda bu heyecan yerini neredeyse unutkanlığa bıraktı. Yıllar ilerledi, biri bitti, diğeri başladı, nihayet yirmi yedinci yıla geldik. İşte sessiz sedasız bir yıl dönümü daha geride bıraktık, hem de eften püften gündemlerin gölgesinde. Bu ürpertici durumumuz, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ; "Dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzdür, milli bütünlüğümüz dini bütünlüğümüz" cümlesini yeniden hatırlattı. Sinsi bir el, her ikisi üzerinde de yıkıcı çalışmalarını sürdürüyor.Dini temelleri aşındıran, dini ölçüleri unutturulan gençliğimiz elbette ki sahte kahramanların ve sahte gündemlerin zebunu olmaktan kurtulamıyorlar.Bütün okuyucularımızın yeni Hicri yılını canı gönülden kutlarken, Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden Hicretin hikmetlerini bir nebze takip edelim diyorum:"Peygamber Efendimiz, Hz. Ömer ve arkadaşları gibi aleni olarak da hicret edebilirdi. Zira Hz. Ömer'in aleni hicretine yine Peygamberimiz müsaade etmiştir. Peygamberimizin gizli hicretinden anladığımız mana: Allah Resulü, merkez nokta olması münasebetiyle, kendi devrinde ve kıyamete kadar gelecek mü'minlere örnek ve de delil olacağı için gizlice hicret etmesi bir bakıma kendileri için şart olmuştur. Zira tarihin hangi döneminde olursa olsun, böyle bir hareketi zuhurunda örnek alınacak olan şahıs, Hz. Peygamber olacaktır. O bakımdan kendinden sonra gelecek olan ümmetine de örnek olmalıydı. Onun gizli hicreti bir tedbirden başka bir şey değildir. Nitekim yol için binek alması, erzak temin etmeleri tedbirden dolayıdır. Allah Resulü'nün Ebubekir Sıdık'tan aldığı bineğin ücretini ödemesi de, İslam'a hizmet bakımından her mü'minin yapacağı İslami tebliğ, tebşir, irşad ve öğüt faaliyetlerinde başkasına muhtaç olmadan veya başkasından yardım istemeden, kendi hizmet şartlarını kendisinin yapması gerektiğinin delili ve örneği olmuştur" (Prof. Dr. Haydar Baş, Rahmeten Li'l Alemin Hz. Muhammed (S.A.V.), s.254)."Cenab-ı Peygamberin evi sarılı olduğu halde, müşriklerin içinden çıkıp gitmesi de ilahi kaderin, İslam davası ve Peygamberin üzerinde ve de peygamberlere varis insanı kâmiller hakkında ciddi bir hesabın olduğunu bize ifade etmektedir. Demek ki, İslam'ın zuhuruna -hangi devirde olursa olsun-Allah yol açmak dilediyse, buna hiçbir güç mani olamaz. Burada şöyle bir soru akla gelebilir: "Peki madem Allah'ın yardımı sevdikleriyle beraberdir; neden hep peygamberler ve onların yolunda giden Salih insanlar, çile ve ızdırapların en azimine muhatap oluyorlar?" Bunu şöyle izah edebiliriz: kader-i ilahi, yukarıda söylediğimiz gibi hep samimi insanların lehine tecelli etmekle beraber; inananlar, Allah'ın hesabını bilmeden imtihan olurlar. Her insan, kendi kaderini yaşar ve birçok yönden imtihan olunarak çile ve ibadetler içerisinde Cennet ve Cemalullah'a hak kazanır. Dolayısıyla, Allah'ın yapılan hizmetler neticesinde nusratı yazmış olması, kader-i ilahinin bir tecellici olduğu gibi, buna ulaşırken, sevdiği insanları çileler ve musibetlerle yetiştirip kendine yakın kılması da aynı kaderin diğer bir tecellisidir. Birbirine zıt değildir.O bakımdan, mü'minin çektiği bu çile ve meşakkat, onun yükselmesine en büyük nedendir. Onun için Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde; "Belanın en büyüğü peygambere, ondan sonra Salihleredir", buyurmuşlardır. Allah, sevdiği kuluna bela verir. Durum bu olunca, her kul mükellefiyetini tam manasıyla ifa etmek mecburiyetindedir.Demek oluyor ki, hangi zor şartlarda olursa olsun, Allah'ın nusratı daima inanmış kullarına yetişir. Bütün kapıların kapanıp her şeyin bittiğinin zannedildiği an, Allah (cc) lütuf ve ihsan kapılarını açıp kudretini mümin kulunun üzerinde tecellisi ile göstererek, aşılamayacak engel bırakmaz.Kısaca; mümin bilsin ki, hangi zor şartlarda olursa olsun Allah, onun yardımcısıdır. Mü'min her halükarda Allah'a büyük bir teslimiyetin müşahhas örneği olmalıdır" (Prof. Dr. Haydar Baş, Rahmeten Li'l Alemin Hz. Muhammed (S.A.V.), s. 255)."Küfürde ne şahsiyet, ne ölçü, ne de doğruluk vardır. Bu hasletler İslam'ın verdiği şahsiyette rayına oturur. İslam dışı bütün yollar ve fikirlerde, bu kavramlar, kaydan zemindedir. Her an değişebilir, artıp azalabilir. Bu, insanın çıkarına bağlıdır. Nitekim müşriklerin kafalarındaki komplo da, hiçbir iyilik, insanlık ve dürüstlük ölçüsüne uymamaktadır. Öyleyse İslam, insanı insan yapan yegâne nizamdır. İslam'ın dışında bir hayat tarzını seçen insanlar, insanlıktan istifa ettiklerine delil olucu tavırlardan kendilerini kurtaramayarak, insanlık ve tarih önünde rezil olmuşlardır" (Prof. Dr. Haydar Baş, Rahmeten Li'l Alemin Hz. Muhammed (S.A.V.), s.258)."Hz. Esma, Abdullah B. Ebubekir ve çoban, bizzat Resulullah'a hizmet etmişlerdir. Hicret hareketinde yerlerini almışlardır. Bugün de genç kuşak, dinimize en çok sahip çıkması beklenen kuşaktır. Çünkü Resulullah'ın davetinin ilk yıllarında bile, inanan insanların çoğunu gençler oluşturmaktadır" (Prof. Dr. Haydar BAŞ, Rahmeten Li'l Alemin Hz. Muhammed (S.A.V.), s.260)."Allah isterse, bir kâfiri bile, bir mümine hizmet ettirir. Süraka'nın durumu buna delildir" (Prof. Dr. Haydar Baş, Rahmeten Li'l Alemin Hz. Muhammed (S.A.V.), s.260).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025
- Merhaba ey Hak’tan ferman merhaba! / 04.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025
- Merhaba ey Hak’tan ferman merhaba! / 04.03.2025