Namaz ve ilim -1-
Allah-u Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de namaza da zikir adını vermiştir: “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığınız (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır
08.11.2024 18:20:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Allah-u Teâlâ, Kur'ân-ı Kerim'de namaza da zikir adını vermiştir: "Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığınız (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır."
"Onlar, ne ticaret, ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak-bullak olduğu bir günden korkarlar."
İbn Mes'ûd'dan şöyle rivâyet edilir: "O, çarşıda, ezanı duyar duymaz mallarını bırakarak namaza koşan bazı kimseler gördü.
Şöyle buyurdu: "Allah'ın haklarında, 'Ne bir ticaret ve ne de alış-veriş onları Allah'ın zikrinden alıkoymaz' âyetinin indirildiği kimseler, işte onlar hakkındadır."
Tüm ibâdetler Allah'ı zikir içindir. Namazın da Allah'ı zikir için olduğunu Cenâb-ı Hakk, âyet-i kerimede beyan ediyor: "Muhakkak ki Ben, yalnızca Ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; Beni anmak için namaz kıl."
Enes'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) buyurdu ki: Biriniz namazı (unutup) uyuya kalırsa ya da dalarsa, hatırladığında kılsın. Çünkü Allah Teâlâ (Tâhâ Sûresi'nde) 'Beni anmak için namaz kıl!' buyurmuştur."
Namaz kılarken Allah'ı tekbir, takdis, ta'zim, tesbih ederiz. Namazda Kur'ân-ı Kerim okuruz. Bunların tamamı zikirdir.
Namazda bütün mahlûkatın ibâdeti gizlidir. Mahlûkat kıyam, rükû ve secde hâlinde Cenâb-ı Hakk'ı zikreder.
Namaz mü'minin mi'racı, dinin direği, amellerin hayırlısıdır. Peygamber Efendimizin "gözümün nuru" dediği ibâdettir:
Mâlik'den, "Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurduğu bana ulaştı: Doğruluktan ayrılmayın! (Bunun sevabını siz) sayamazsınız. Şunu iyi bilin ki; amellerinizin en hayırlısı namazdır. Abdestli olarak/Allah'ın huzurunda) durmaya ancak mü'min riâyet eder."
Enes'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Bana kadınlar ve güzel koku sevdirildi ama gözümün nuru namaz oldu."
İLİM
İbn Mes'ûd'dan, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: İlim taleb etmek, her Müslümana farzdır."
Bir başka hadis-i şerifinde de; "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Her kim ilim taleb etmek için bir yola girerse, Cennet yollarından birine girmiş olur.
Melekler kanatlarını ilim tâlibine, ondan hoşlandıkları için gererler. İlim talep edene, göklerdekiler, yerdekiler ve su içindeki balıklar bile günahlarının affı için Allah'tan mağfiret dilerler.
Âlimin âbide üstünlüğü, dolunayda ay'ın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Âlimler hiç şüphesiz, peygamberlerin vârisleridir. Onlar miras olarak ilim bırakmışlardır. Kim o ilmi alırsa, çok büyük bir nasip almış olur."
Cenâb-ı Hakk, Kur'ân-ı Kerim'de "ilim" için de "zikir" lafzını kullanmıştır. Âyet-i kerimede Cenâb-ı Hakk;
"Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline/ bilenlere sorun" buyurdu.
Muhammed bin Müslim dedi ki: "Hz. Ebû Ca'fer (İmam Muhammed Bâkır) şöyle buyurdu: 'Yanımızda bulunanlardan bazıları sanıyorlar ki, Allah Azze ve Celle'nin; 'Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline/bilenlere sorun' buyruğundan maksat Yahudiler ve Hristiyanlardır.'
Buyurdular ki: 'Öyle olursa onlar sizi, kendi dinlerine davet ederler.'
Sonra da eliyle sinesine işaret ederek; 'Zikir ehli biziz, sorulanlar da biziz' buyurdular."
İmamlar, Peygamber Efendimizin ehlindendirler. Onlar ilimde kökleşenler; Kur'ân-ı Kerim'in maksadını, tefsirini, te'vilini ve hadislerdeki muradı gerçek mânâda bilenlerdir.
Bureyd bin Muaviye dedi ki: "İkisinin biri (İmam Muhammed Bâkır veya İmam Ca'fer es-Sâdık) Allah Azze ve Celle'nin;
'Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'ân-ı Kerim'in) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu te'vil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Hâlbuki onun te'vilini ancak Allah ve ilimde kökleşenler bilir' buyruğuyla ilgili olarak şöyle buyurdular:
'Hz. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi) ilimde kökleşenlerin en üstünüdür. Allah Azze ve Celle, nâzil ettiği tenzil (Kur'ân-ı Kerim âyeti) ve te'vilin tamamını O'na öğretmiştir.
Allah, te'vilini öğretmediği bir şeyi O'na nâzil etmemiştir. O'nun kendinden sonraki vasileri de bunun tamamını biliyorlar. Te'vilini bilmeyen diğer mü'minler ise, içlerindeki âlim, kendilerine bilgiye dayalı bir şey buyurduklarında, Allah onların;
'… Ona inandık; hepsi Rabb'imiz tarafındandır, derler" cevabını verdiklerini bildirmiştir. (Bil ki) Kur'ân-ı Kerim'in özeli ve geneli, muhkemi ve muteşabihi, neshedeni ve nesholunanı vardır. İlimde kökleşenler bunu bilir.'" (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
"Onlar, ne ticaret, ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak-bullak olduğu bir günden korkarlar."
İbn Mes'ûd'dan şöyle rivâyet edilir: "O, çarşıda, ezanı duyar duymaz mallarını bırakarak namaza koşan bazı kimseler gördü.
Şöyle buyurdu: "Allah'ın haklarında, 'Ne bir ticaret ve ne de alış-veriş onları Allah'ın zikrinden alıkoymaz' âyetinin indirildiği kimseler, işte onlar hakkındadır."
Tüm ibâdetler Allah'ı zikir içindir. Namazın da Allah'ı zikir için olduğunu Cenâb-ı Hakk, âyet-i kerimede beyan ediyor: "Muhakkak ki Ben, yalnızca Ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; Beni anmak için namaz kıl."
Enes'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) buyurdu ki: Biriniz namazı (unutup) uyuya kalırsa ya da dalarsa, hatırladığında kılsın. Çünkü Allah Teâlâ (Tâhâ Sûresi'nde) 'Beni anmak için namaz kıl!' buyurmuştur."
Namaz kılarken Allah'ı tekbir, takdis, ta'zim, tesbih ederiz. Namazda Kur'ân-ı Kerim okuruz. Bunların tamamı zikirdir.
Namazda bütün mahlûkatın ibâdeti gizlidir. Mahlûkat kıyam, rükû ve secde hâlinde Cenâb-ı Hakk'ı zikreder.
Namaz mü'minin mi'racı, dinin direği, amellerin hayırlısıdır. Peygamber Efendimizin "gözümün nuru" dediği ibâdettir:
Mâlik'den, "Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurduğu bana ulaştı: Doğruluktan ayrılmayın! (Bunun sevabını siz) sayamazsınız. Şunu iyi bilin ki; amellerinizin en hayırlısı namazdır. Abdestli olarak/Allah'ın huzurunda) durmaya ancak mü'min riâyet eder."
Enes'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Bana kadınlar ve güzel koku sevdirildi ama gözümün nuru namaz oldu."
İLİM
İbn Mes'ûd'dan, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: İlim taleb etmek, her Müslümana farzdır."
Bir başka hadis-i şerifinde de; "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Her kim ilim taleb etmek için bir yola girerse, Cennet yollarından birine girmiş olur.
Melekler kanatlarını ilim tâlibine, ondan hoşlandıkları için gererler. İlim talep edene, göklerdekiler, yerdekiler ve su içindeki balıklar bile günahlarının affı için Allah'tan mağfiret dilerler.
Âlimin âbide üstünlüğü, dolunayda ay'ın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Âlimler hiç şüphesiz, peygamberlerin vârisleridir. Onlar miras olarak ilim bırakmışlardır. Kim o ilmi alırsa, çok büyük bir nasip almış olur."
Cenâb-ı Hakk, Kur'ân-ı Kerim'de "ilim" için de "zikir" lafzını kullanmıştır. Âyet-i kerimede Cenâb-ı Hakk;
"Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline/ bilenlere sorun" buyurdu.
Muhammed bin Müslim dedi ki: "Hz. Ebû Ca'fer (İmam Muhammed Bâkır) şöyle buyurdu: 'Yanımızda bulunanlardan bazıları sanıyorlar ki, Allah Azze ve Celle'nin; 'Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline/bilenlere sorun' buyruğundan maksat Yahudiler ve Hristiyanlardır.'
Buyurdular ki: 'Öyle olursa onlar sizi, kendi dinlerine davet ederler.'
Sonra da eliyle sinesine işaret ederek; 'Zikir ehli biziz, sorulanlar da biziz' buyurdular."
İmamlar, Peygamber Efendimizin ehlindendirler. Onlar ilimde kökleşenler; Kur'ân-ı Kerim'in maksadını, tefsirini, te'vilini ve hadislerdeki muradı gerçek mânâda bilenlerdir.
Bureyd bin Muaviye dedi ki: "İkisinin biri (İmam Muhammed Bâkır veya İmam Ca'fer es-Sâdık) Allah Azze ve Celle'nin;
'Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'ân-ı Kerim'in) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu te'vil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Hâlbuki onun te'vilini ancak Allah ve ilimde kökleşenler bilir' buyruğuyla ilgili olarak şöyle buyurdular:
'Hz. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi) ilimde kökleşenlerin en üstünüdür. Allah Azze ve Celle, nâzil ettiği tenzil (Kur'ân-ı Kerim âyeti) ve te'vilin tamamını O'na öğretmiştir.
Allah, te'vilini öğretmediği bir şeyi O'na nâzil etmemiştir. O'nun kendinden sonraki vasileri de bunun tamamını biliyorlar. Te'vilini bilmeyen diğer mü'minler ise, içlerindeki âlim, kendilerine bilgiye dayalı bir şey buyurduklarında, Allah onların;
'… Ona inandık; hepsi Rabb'imiz tarafındandır, derler" cevabını verdiklerini bildirmiştir. (Bil ki) Kur'ân-ı Kerim'in özeli ve geneli, muhkemi ve muteşabihi, neshedeni ve nesholunanı vardır. İlimde kökleşenler bunu bilir.'" (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)