Silah deneticilerinin Irak'la ilgili raporu sunma tarihi yaklaştıkça Ortadoğu'nun tansiyonunu yükselten hareketlilik artıyor.
Bir yandan ABD, Ortadoğu'yu her yandan kuşatırken diğer yandan Türkiye diplomatik turlara başlıyor.
ABD'nin, bölgeye özel eğitimli 11 bin asker daha göndereceğini açıklamasının ardından, San Diego limanındaki üç savaş gemisinin, gelecek hafta, Büyük Okyanus'un batısı ve Basra Körfezi turu için hareket edeceği haberleri yayılıyor.
Muhtemel savaşa 250 bin kadar askerin katılacağı tahmin ediliyor. Yeni sevkıyatlarla birlikte kara kuvvetlerinin ana üssü Kuveyt olmak üzere, Körfez bölgesinde, sayıları 60 bini bulan Amerikan askeri personelinin sayısının ikiye katlanacağı sanılıyor.
İşte Başbakan Gül, böyle bir ortamda, ABD'nin Körfez'e askeri yığınağı tamamlamak üzere olduğu bir anda diplomatik atağa kalkıyor. Keşke Hükümet, olur olmaz AB turundan önce Ortadoğu turuna çıksaydı. O zaman, Türk halkı gibi Türk Hükümeti'nin de yanıbaşında savaş istemediğini başta ABD olmak üzere tüm dünyaya göstermiş olurdu.
O zaman bu geziler, savaş rüzgarını tersine döndürme konusunda daha tesirli olurdu.
Denebilir ki, silahların gölgesinde diplomasi daha iyi sonuç verir. Eğer savaşı isteyen Arap ülkeleri olsaydı bu doğruydu. Ancak, Arapları ABD saldırısının yanında tutan burnunun dibindeki bu Amerikan askerleridir. Yani, ABD ordusundan duydukları korkudur. Sayın Gül hangi barış nutukları atarsa atsın Araplar enselerine dayanan ABD namlularının tesiriyle kararlarını verecektir.
Yani, Türkiye'nin diplomasi becerisini Araplar üzerinde göstermekten çok, Amerika üzerinde göstermesi gerekiyor. Savaştan caydırılması gereken ne Irak, ne Suriye, ne İran, ne de Suudi Arabistan'dır. Onlar, bizatihi Amerikan işgaline maruz kalmanın korkusunu yaşıyorlar. Türkiye, ABD'nin kirli çıkarlarının manivelası olmayacağı, komşularını arkadan vurmayacağı güvencesi verirse belki bu bölge ülkeleri seslerini ABD'ye karşı yükseltebilir.
Ama ben bu gezide böyle kararlı bir duruş sergileneceğinden kuşkuluyum. Başbakan Abdullah Gül, Irak sorunun savaşsız bir şekilde halledilebilmesi için, bu ülkeye de büyük görev düştüğünü bildirerek, "bölge ülkeleriyle hep beraber son defa herşeyi gözden geçirip, savaşsız bir şekilde bu sorunun halledilmesi için bir eşgüdümü sağlamaya gayret edeceğiz" diyor.
Ama bunu durdurma görevini Saddam'a veriyor. Gül: "Şüphesiz savaşsız bir şekilde bu sorunun halledilebilmesi için Irak'a çok büyük görev düşmektedir. BM Güvenlik Konseyi kararlarını hiç tereddütsüz bir şekilde, şeffaf bir şekilde bütün dünyaya göstermesi gerekir. O bakımdan sorunun savaşsız bir şekilde çözümü için Irak'ın yapacağı katkı, herkesin yapacağı katkıdan çok daha büyüktür"tespitinde bulunuyor. Bu gezide Başbakan Gül'ün vereceği başka mesaj yoksa bilin ki bu diplomatik gezi aslında iç kamuoyuna yapılan bir diplomasidir. Millete dönüp "bakın biz üzerimize düşeni yaptık, tüm barışçı yolları denedik ama olmadı, ABD'nin yanında yer almaya mecburuz" demekle tarihi vebalden kurtulacaklarını sanıyorlarsa fena halde yanılırlar.
Bir yandan ABD, Ortadoğu'yu her yandan kuşatırken diğer yandan Türkiye diplomatik turlara başlıyor.
ABD'nin, bölgeye özel eğitimli 11 bin asker daha göndereceğini açıklamasının ardından, San Diego limanındaki üç savaş gemisinin, gelecek hafta, Büyük Okyanus'un batısı ve Basra Körfezi turu için hareket edeceği haberleri yayılıyor.
Muhtemel savaşa 250 bin kadar askerin katılacağı tahmin ediliyor. Yeni sevkıyatlarla birlikte kara kuvvetlerinin ana üssü Kuveyt olmak üzere, Körfez bölgesinde, sayıları 60 bini bulan Amerikan askeri personelinin sayısının ikiye katlanacağı sanılıyor.
İşte Başbakan Gül, böyle bir ortamda, ABD'nin Körfez'e askeri yığınağı tamamlamak üzere olduğu bir anda diplomatik atağa kalkıyor. Keşke Hükümet, olur olmaz AB turundan önce Ortadoğu turuna çıksaydı. O zaman, Türk halkı gibi Türk Hükümeti'nin de yanıbaşında savaş istemediğini başta ABD olmak üzere tüm dünyaya göstermiş olurdu.
O zaman bu geziler, savaş rüzgarını tersine döndürme konusunda daha tesirli olurdu.
Denebilir ki, silahların gölgesinde diplomasi daha iyi sonuç verir. Eğer savaşı isteyen Arap ülkeleri olsaydı bu doğruydu. Ancak, Arapları ABD saldırısının yanında tutan burnunun dibindeki bu Amerikan askerleridir. Yani, ABD ordusundan duydukları korkudur. Sayın Gül hangi barış nutukları atarsa atsın Araplar enselerine dayanan ABD namlularının tesiriyle kararlarını verecektir.
Yani, Türkiye'nin diplomasi becerisini Araplar üzerinde göstermekten çok, Amerika üzerinde göstermesi gerekiyor. Savaştan caydırılması gereken ne Irak, ne Suriye, ne İran, ne de Suudi Arabistan'dır. Onlar, bizatihi Amerikan işgaline maruz kalmanın korkusunu yaşıyorlar. Türkiye, ABD'nin kirli çıkarlarının manivelası olmayacağı, komşularını arkadan vurmayacağı güvencesi verirse belki bu bölge ülkeleri seslerini ABD'ye karşı yükseltebilir.
Ama ben bu gezide böyle kararlı bir duruş sergileneceğinden kuşkuluyum. Başbakan Abdullah Gül, Irak sorunun savaşsız bir şekilde halledilebilmesi için, bu ülkeye de büyük görev düştüğünü bildirerek, "bölge ülkeleriyle hep beraber son defa herşeyi gözden geçirip, savaşsız bir şekilde bu sorunun halledilmesi için bir eşgüdümü sağlamaya gayret edeceğiz" diyor.
Ama bunu durdurma görevini Saddam'a veriyor. Gül: "Şüphesiz savaşsız bir şekilde bu sorunun halledilebilmesi için Irak'a çok büyük görev düşmektedir. BM Güvenlik Konseyi kararlarını hiç tereddütsüz bir şekilde, şeffaf bir şekilde bütün dünyaya göstermesi gerekir. O bakımdan sorunun savaşsız bir şekilde çözümü için Irak'ın yapacağı katkı, herkesin yapacağı katkıdan çok daha büyüktür"tespitinde bulunuyor. Bu gezide Başbakan Gül'ün vereceği başka mesaj yoksa bilin ki bu diplomatik gezi aslında iç kamuoyuna yapılan bir diplomasidir. Millete dönüp "bakın biz üzerimize düşeni yaptık, tüm barışçı yolları denedik ama olmadı, ABD'nin yanında yer almaya mecburuz" demekle tarihi vebalden kurtulacaklarını sanıyorlarsa fena halde yanılırlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014