Mevcut iktidarın kanatları altında uçuşa geçip gecekondulardan gökdelenlere taşınan bir avuç mutlu azınlık sanki telaşa düşmüş gibi.
Acaba 'boş buldukları her tepeye, her vadiye' Ad kavmi gibi diktikleri gökdelenlerin imar durumlarında, ruhsat meselelerinde bir sorun mu var?
Yoksa, bakanların başlarını fena halde döndüren gökdelenlerin arsa meselelerinde mi bazı sıkıntılar var?
Nüfusun yüzde doksanı kıt kanaat geçinirken, etin yüzünü bayramdan bayrama ya da uzaktan kasaplarda görürken, çocuklarının okul masrafları ile faturalar arasında kıvranıp dururken bu elli katlı, bu yetmiş katlı gökdelenleri kimler nasıl dikiyorlar?
Bu gökdelenlerin dibinde kağıt toplayan, hava karardıktan sonra pazar artıklarından bir şeyler bulup çocuklarına götürme telaşındaki çoğunluk ister istemez bu ve benzeri soruları soruyorlar ve cevap arıyorlar.
İktidarın kanatları altında üç-beş senede palazlanıp plazalara yerleşen mutlu azınlıkta bir endişe var sanki.
Büyük şehirlerin, özellikle de güzelim İstanbul'un kelimenin tam anlamıyla berbatlaşmasına, çirkinleşmesine sebep olan yüksek yüksek binalarından ötürü hesap verecekleri günlerin yaklaştığını mı hissediyorlar?
Öyle ya, her devirde, her çeşit yanlışı yapanları sigaya çekecek bir 'Molla Kasım' geldiğine göre bu devranın sonunda da hesap soranlar çıkabilir.
Yandaş basında söz konusu telaşı yansıtan yazılar sıklaşmaya başladı.
"Seçimi kaybedersek her şeyi kaybederiz" makamında yazılar yazmaya başladılar.
Eğer doğru iş yapmışsanız, alnınızın teriyle, elinizin emeği ile sahip olmuşsanız bu servetinize, telaşa ne gerek var?
Alnınız ak ve yüzünüz de açıksa, birilerinin mülküne, arsasına ve tarlasına tecavüz etmemiş iseniz, hangi iktidar gelirse gelsin sizce fark etmemeli değil mi?
İnsanlık tarihi nice güçlü iktidarlara şahit olmuş, nice servet, nice saray, nice köşk sahiplerine şahit olmuş ki hepsinin yerinde yeller esiyor, hatta kimi köşk ve sarayların tam üzerinden yollar geçmiş daha sonraları.
Sözün sonunda her birimize ders olsun, ibret olsun diye Karun'un debdebesine, saray ve saltanatına bir göz atmakta fayda var:
"Karun Musa'nın kavmindendi; zamanla onları ezmeye başladı. Halbuki ona öyle hazineler vermiştik ki anahtarlarını taşımak güçlü bir topluluğa bile ağır geliyordu. Kavmi ona şöyle demişti: 'Şımarma Allah şımaranları sevmez. Allah'ın sana verdikleri ile ahiret yurduna yönel. Dünyadan da payını unutma. Allah sana nasıl iyilikte bulunduysa sen de başkalarına, o şekilde iyilikte bulun. Buralarda bozgunculuk yapmaya çalışma, Allah bozguncuları sevmez.'
Dedi ki: 'Bu bana, bendeki bir ilimden dolayı verildi.' Karun bilmiyor muydu ki, Allah kendinden önce nice nesilleri yok etti; hem de onlar daha güçlü ve daha zengindiler. Suçlulara suçlarını sormaya gerek duyulmaz.
Sonra bütün haşmetiyle halkının karşısına çıktı. Dünyalık arzusu içinde olanlar dediler ki: 'Ah keşke Karun'a verilenin bir benzeri bizde de olsa? O gerçekten büyük bir paya sahip!'
Kendilerine ilim verilenler de şöyle dediler: 'Yazık size! Allah'ın, inanan ve iyi işler yapanlara vereceği karşılık daha iyidir. O da sabırlı olanlardan başkasına verilmez.'
Nihayet onu, yeriyle yurduyla birlikte batırdık. Allah'tan başka ona yardımcı olacak bir ekip ortaya çıkmadı. Herhangi bir yardım da görmedi.
Düne kadar onun yerinde olmak isteyenler şöyle demeye başladılar: 'Vay be! Demek ki Allah rızkı, kimi kullarının önüne seriyor, kimi kullarına da ölçülü olarak veriyormuş. Allah yüzümüze bakmasaydı bizi de batırırdı. Vay be! Demek ki, nankörler iflah olmazlarmış.'
İşte son yurt!.. Orası yeryüzünde büyüklük taslama arzusunda olmayanlar içindir. İyi son, korunanlar içindir." (Kasas: 76-83).
Acaba 'boş buldukları her tepeye, her vadiye' Ad kavmi gibi diktikleri gökdelenlerin imar durumlarında, ruhsat meselelerinde bir sorun mu var?
Yoksa, bakanların başlarını fena halde döndüren gökdelenlerin arsa meselelerinde mi bazı sıkıntılar var?
Nüfusun yüzde doksanı kıt kanaat geçinirken, etin yüzünü bayramdan bayrama ya da uzaktan kasaplarda görürken, çocuklarının okul masrafları ile faturalar arasında kıvranıp dururken bu elli katlı, bu yetmiş katlı gökdelenleri kimler nasıl dikiyorlar?
Bu gökdelenlerin dibinde kağıt toplayan, hava karardıktan sonra pazar artıklarından bir şeyler bulup çocuklarına götürme telaşındaki çoğunluk ister istemez bu ve benzeri soruları soruyorlar ve cevap arıyorlar.
İktidarın kanatları altında üç-beş senede palazlanıp plazalara yerleşen mutlu azınlıkta bir endişe var sanki.
Büyük şehirlerin, özellikle de güzelim İstanbul'un kelimenin tam anlamıyla berbatlaşmasına, çirkinleşmesine sebep olan yüksek yüksek binalarından ötürü hesap verecekleri günlerin yaklaştığını mı hissediyorlar?
Öyle ya, her devirde, her çeşit yanlışı yapanları sigaya çekecek bir 'Molla Kasım' geldiğine göre bu devranın sonunda da hesap soranlar çıkabilir.
Yandaş basında söz konusu telaşı yansıtan yazılar sıklaşmaya başladı.
"Seçimi kaybedersek her şeyi kaybederiz" makamında yazılar yazmaya başladılar.
Eğer doğru iş yapmışsanız, alnınızın teriyle, elinizin emeği ile sahip olmuşsanız bu servetinize, telaşa ne gerek var?
Alnınız ak ve yüzünüz de açıksa, birilerinin mülküne, arsasına ve tarlasına tecavüz etmemiş iseniz, hangi iktidar gelirse gelsin sizce fark etmemeli değil mi?
İnsanlık tarihi nice güçlü iktidarlara şahit olmuş, nice servet, nice saray, nice köşk sahiplerine şahit olmuş ki hepsinin yerinde yeller esiyor, hatta kimi köşk ve sarayların tam üzerinden yollar geçmiş daha sonraları.
Sözün sonunda her birimize ders olsun, ibret olsun diye Karun'un debdebesine, saray ve saltanatına bir göz atmakta fayda var:
"Karun Musa'nın kavmindendi; zamanla onları ezmeye başladı. Halbuki ona öyle hazineler vermiştik ki anahtarlarını taşımak güçlü bir topluluğa bile ağır geliyordu. Kavmi ona şöyle demişti: 'Şımarma Allah şımaranları sevmez. Allah'ın sana verdikleri ile ahiret yurduna yönel. Dünyadan da payını unutma. Allah sana nasıl iyilikte bulunduysa sen de başkalarına, o şekilde iyilikte bulun. Buralarda bozgunculuk yapmaya çalışma, Allah bozguncuları sevmez.'
Dedi ki: 'Bu bana, bendeki bir ilimden dolayı verildi.' Karun bilmiyor muydu ki, Allah kendinden önce nice nesilleri yok etti; hem de onlar daha güçlü ve daha zengindiler. Suçlulara suçlarını sormaya gerek duyulmaz.
Sonra bütün haşmetiyle halkının karşısına çıktı. Dünyalık arzusu içinde olanlar dediler ki: 'Ah keşke Karun'a verilenin bir benzeri bizde de olsa? O gerçekten büyük bir paya sahip!'
Kendilerine ilim verilenler de şöyle dediler: 'Yazık size! Allah'ın, inanan ve iyi işler yapanlara vereceği karşılık daha iyidir. O da sabırlı olanlardan başkasına verilmez.'
Nihayet onu, yeriyle yurduyla birlikte batırdık. Allah'tan başka ona yardımcı olacak bir ekip ortaya çıkmadı. Herhangi bir yardım da görmedi.
Düne kadar onun yerinde olmak isteyenler şöyle demeye başladılar: 'Vay be! Demek ki Allah rızkı, kimi kullarının önüne seriyor, kimi kullarına da ölçülü olarak veriyormuş. Allah yüzümüze bakmasaydı bizi de batırırdı. Vay be! Demek ki, nankörler iflah olmazlarmış.'
İşte son yurt!.. Orası yeryüzünde büyüklük taslama arzusunda olmayanlar içindir. İyi son, korunanlar içindir." (Kasas: 76-83).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025
- Merhaba ey Hak’tan ferman merhaba! / 04.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025
- Merhaba ey Hak’tan ferman merhaba! / 04.03.2025