Turizm denince bir toplumun geleneğini, göreneğini, yemeğini, doğal güzelliklerini, kültürünü dünyaya tanıtması akla gelir. Turizm sezonu pandemi sürecinde oldukça sıkıntılı bir şekilde başladı ve devam ediyor. Geçmiş yıllara göre kıyaslanamayacak şekilde olumsuzluklarla…
Bu noktada Türk turizmine genel olarak hep beraber bir bakalım.
Türk turizminde misafirperverliğimizi zirve noktada görüyoruz. Bunun yanında en önemli faktör olarak ta, ekonomimize olan katkıyı 6–7 ay süren iş imkanı olarak görüyoruz.
Bunlar var ama göremediklerimiz, gözden kaçırdıklarımız veya öne çıkarmadığımız çok hususta var.
Turizm maalesef Türkiye'de deniz ve güneşten ibaret gibi görülüyor. Memleketimizin doğal güzellikleri ve kış turizmi, Edirne'den Kars'a, Hakkari'ye kadar olan tarihi yerlerimiz dünyaya yeterince tanıtılmıyor. Yılın yarısına kapsayan turizm sezonu bu sayede 12 aya çıkarılabilir. Ancak ne yazık ki bu konu oldukça geri planda kalıyor.
Turizmde bir başka kanayan yaramız da, gelen misafire kendi kültürümüzü tanıtırken onun kültürü üzerinden tanıtmaya çalışmamız. Yani gelen yabancı turiste şirin görünme adına kendimizi, kültürümüzü hatta yemeklerimizi bile yabancılaştırma derdindeyiz.
Bu noktada bir anımı paylaşayım…
Bir gün çalıştığımız otelde yabancı misafir; "Bu yediğimiz nedir?" diye sordu. Bende; "Türk usulü pide" diye cevap verdim. Ancak o esnada orada olan otel müdürü ve garson arkadaş "Türk usulü pizza" dediler. Ben, "Müdürüm bu pizza değil pide" desem de nafile o akılda pizza olarak kaldı. Buna benzer çok örnek var ne yazık ki.
Bizim aşçıbaşılarımız ve aşçılarımız dünyanın değişik mutfaklarının yemeklerini bilirken, onların aşçıları bizim mutfağımızdan hemen hemen hiçbir şey bilmiyor. Turizmde amaç sadece paraya endekslenmiş durumda. Halbuki, otellerde, turistik alanlarda İtalyan, Fransız, Asya geceleri yapacağımıza Karadeniz, Akdeniz, Doğu Anadolu vb. gibi 7 gün 7 gece etkinlikler yapılarak kendi kültürümüz, yemeklerimiz tanıtılmalı ve dünyaya reklamı yapılmalı.
Küçük bir not; Sadece geçen yıl Antalya'ya gelen turist sayısı 15 milyon üzerindedir.
Bundan 20 sene evvel ülkeye gelen turist sayısı, bugün gelen turist sayısından çok daha az olmasına rağmen bıraktığı döviz şimdikinden çok daha fazla idi. Yani para bırakan turisti diğer ülkelere kaptırdık. Bundan başta esnafımız olmak üzere herkes zarar gördü. Bu konunun da bir an önce ele alınması gerekiyor.
Yukarıda da anlattığım yabancıya yaranma, şirin görünme hususu benzer olarak; Prof. Dr Haydar Baş Bey yıllar önce şu tespiti yapmıştı; "Fransız gencine baktığınızda bu Fransız veya bir Alman hanımefendisine baktığınızda bu Alman, bir İngilize baktığınızda davranışlarından bu İngiliz'dir diyebilirsiniz ama bizim Türk insanına baktığımızda ne olduğu belli değildir."
Merhum genel başkanımızın bu tespiti turizmde sergilediğimiz ve karşı tarafa şirin görünmeye çalıştığımız hususu çok güzel anlatıyor. Ne yazık ki yabancıya benzemeye gayret gösteriyoruz.
Bir başka problemimiz ise; yemeği yapan, odayı temizleyen, güvenliği sağlayan, servis yapan, çevre düzenlemesini gerçekleştiren, gelen misafiri kaldığı sürece onu iş ve ev stresinden uzak tutan, işverenin ve yönetimin para kazanmasına vesile olan çalışanı kapitalizmin etkisiyle modern köle olarak görmek.
Maalesef, hizmet sektörü gibi insan merkezli bir alanda, insanların sağlıksız ortamlarda çalışmak zorunda kalması, çalışma saatlerinin çok uzun olması vb. birçok sorun sektöre olumsuz yansımakta.
Pandemi sürecinin de etkisiyle, bu yıl turizm sektöründen ekmeğini kazanan insanlar işverenin ve yöneticilerin insafına terk edilmiştir.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki; turizm sektöründe milli bir politikamız ve kimliğimiz yoktur. Hem bu açıdan durum son derece vahimdir hem de turizm sektörü çalışanlarının zor şartlarda hayatlarını devam ettirmeye çalışmaları geleceğimiz için oldukça sıkıntılıdır.
Temennim o ki; hem konunun muhatapları, hem de milletimiz yapılan hataları görür ve bir an önce gerçekten milli bir anlayışa dönerler. Tabii ki bu anlayış ve çözümde dünyanın can simidi olan Milli Ekonomi Modeli'dir.
- BURHAN BORAN: Deprem / 27.02.2025
- FATİH HAYDAR GÜNER - Maarif yüzyılı mı, masallar yüzyılı mı? / 20.02.2025
- FATİH HAYDAR GÜNER - Parayı kim basarsa düzeni o kurar / 19.02.2025
- FATİH HAYDAR GÜNER - Petro-Dolar Tuzağından Kurtuluş: Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Vizyonu / 18.02.2025
- AYŞE ZIVALI: Hoca Atatürk / 08.02.2025
- OZANCAN DERNEK /Efendi kim, köle kim? / 17.01.2025
- MELEK KERESTECİ: Birlik ve beraberlik üzerine / 23.12.2024
- AV. AHMET HAYDAR İLİK: Türk gençliğine verilen büyük vazife / 26.11.2024
- HAYDAR NECMEDDİN KAZANCI / Çözümsüz vaatler / 24.11.2024