Seçimin tarihi hemen hemen 14 Mayıs olarak netleştikten sonra iktidar da muhalefet partileri de seçim hazırlıklarını hızlandırmaya başladılar.
Tabi ki 14 Mayıs tarihi daha resmi bir açıklama değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 Mart'ta seçim tarihini açıklayacağını duyurmuştu, o zaman resmileşecek.
Altılı Masa, dün 11'inci toplantısını İYİ Parti'nin ev sahipliğinde gerçekleştirdi.
Yapılan açıklamalarda 'adaylık' konusunun ön planda olacağı ifade edilmişti.
Altılı Masa'nın cumhurbaşkanı adayı olarak Kılıçdaroğlu'nun ismi ön planda olsa da o da tam olarak netlik kazanmadı. Yazımı yazdığım sıralarda daha herhangi bir açıklama yoktu; Altılı Masa'dan yapılan daha önceki açıklamalarda, seçim tarihi resmi olarak netleştikten sonra adayın açıklanacağı ifade ediliyordu.
Eğer böyle olursa, muhalefet adayı 10 Mart sonrası belli olacak.
30 Ocak'ta yapılacağı ilan edilen büyük mitingde bir sürpriz yapılıp aday açıklanır mı, şu an için belli değil…
Altılı Masa'yı, seçimde herhangi bir riske girmeden iktidara taşıyacak çok önemli fırsatlar vardı. 'Vardı' diyorum, çünkü bu fırsatların bir kısmı geçmişte kaldı. Hala kazanma ihtimalleri var mı? Elbette ki var, rahmetli Demirel'in dediği gibi, "24 saat siyasette çok uzun bir zaman." Ama bundan sonraki hamleler doğru atılabilirse…
Hatırlarsanız, Ocak 2022'de, yani tam bir yıl önce, Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, bir hukukçu olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın üçüncü kez aday olamayacağını gerekçeleriyle birlikte anlatmıştı.
2023 seçimlerinin 'yenilenen seçim' olmadığını, erkene alınsa bile 'yeni bir seçim' olduğunu vurgulamış ve 2 dönem cumhurbaşkanlığı yapmış olan Erdoğan'ın bu üçüncü adaylığının Anayasa'nın 101'inci maddesine aykırı olduğunu belirtmişti.
Altılı Masa, Sayın Baş'ın bu söylemine sahip çıkıp, topyekûn arkasında dursaydı, bu noktada ciddi bir kamuoyu oluşturulsaydı, hukuken bu konunun üzerine gidilseydi, bugün çok farklı bir tabloyla karşılaşabilirdik. En azından Sayın Baş'ın dediği gibi, kalın harflerle, altı çizilerek tarihe not düşülmüş olurdu. Ama bu tren kaçtı.
Hatta CHP lideri Kılıçdaroğlu, YSK'nın Erdoğan'ın kontrolünde olduğunu, itiraz etmenin hiçbir faydasının olmadığını belirterek bu sebeple itiraz etmediklerini dile getirdi. BTP lideri Baş, bu yenilgiyi baştan kabul eden söyleme ciddi bir tepki gösterdi ve şunları söyledi:
"Cumhurbaşkanı üçüncü kez aday olamadığı halde 'Ben adayım ve YSK bunu kabul etsin' dediğinde YSK bunu kabul etmekle yükümlü müdür? Normalde değildir, ama mevcut koşullarda YSK bunu kabul eder mi? Muhtemelen eder. Bu başka bir konu, bizim buna itiraz etmememiz bambaşka bir konu. Cumhurbaşkanı diyelim ki seçimi kaybetti ama 'Ben seçimi vermiyorum' dedi. O zaman kime şikayet etmen gerekiyor, YSK'ya! YSK da dedi ki, 'Kabul etmiyorum bu itirazınızı', o zaman ne yapacaksın? Şunu diyebilir misin: 'Neyse, YSK Kabul etmeyecek zaten!' O zaman kaybettiği halde devam etsin!"
Seçimi haksız yere kaybettiğin zaman nasıl, sonuç alamayacağını bilmene rağmen YSK'ya şikayet etmen gerekiyorsa, cumhurbaşkanlığı adaylığı da böyle…
İtiraz edeceksin ki, herkes bilsin, tarihe not düşülsün!
BTP lideri Baş, muhalefetin Erdoğan'ın üçüncü kez adaylığına itiraz etmemesine, "mağduriyet oluşturur" gerekçesini öne sürmesini de eleştirdi: "Erdoğan beş kere mağdur oldu, altı kere olsun! Toplum da onun mağduriyet çabalarının farkında. Sen Erdoğan'a mağduriyet çıkarttırmamak istiyorsan başörtüsünü konuşmasaydın! Sen Erdoğan mağduriyet çıkarmasın derken, 84 milyonu mağdur ediyorsun!"
BTP lideri, muhalefetin, bu pasif tutumunun iktidara can suyu verdiğini şu sözlerle ifade etti: "Erdoğan sizi mağdur etmekten hiç çekiniyor mu? Saraçhanede on binler toplandı, Ekrem İmamoğlu'na siyasi yasak getirildi. Mağduriyet var ortada! Bu mağduriyetlerden neden hep Erdoğan faydalanabiliyor acaba? Niye karşısındakiler faydalanamıyor? Muhalefet can suyu veriyor. Tam pozisyon değişecek, tam olay değişecek muhalefet can suyu veriyor. Böyle bir ortamda bize düşen Cumhuriyete sahip çıkmak, Cumhuriyetin ilkelerine, Cumhuriyetin yasalarına, anayasamıza, hukuka… Bunlara sahip çıkmak bize düşen yükümlülük…"
Altılı Masa'nın, iktidar olmak için 1 oyun bile değerli olduğu bir seçim öncesi, BTP lideri Baş'ın "Bizi de Altılı Masa'ya alın" çağrısını dikkate almayarak "genişlememe" kararı alması da oldukça büyük bir hataydı. Büyük bir fırsatın geri çevrilmesiydi. Babacan'ın "Türklük" ve "Atatürk'ün devrim kanunları" ile ilgili yaptığı talihsiz açıklamalar, FETÖvari dinlerararası diyalog söylemleri, Davutoğlu'nun daha iktidar olmadan "Masayı deviririz" söylemleri Altılı Masa'ya ciddi darbeler vurdu. Her sözü doğru Hüseyin Baş reddediliyor, her sözü fiyasko ve skandal olanlar Masa'da…
Daha birçok madde sayılabilir ama bence en önemli hususlardan birisi de cumhurbaşkanı adayı konusu… İktidar olabilmek, hatta sistemi değiştirecek çoğunluğu elde edebilmek için çok güçlü, toplumun rahatlıkla benimseyeceği ve her şeyden önemlisi anketlerin kafa kafaya olduğu bir seçim atmosferinde iktidar tabanından oy alabilecek bir adayın belirlenmesi mecburi…
Davutoğlu'nun açıkladığı şekilde 'Altılı Masa'nın özel kalem müdürü' olacak, ya da rakipten oy devşiremeyecek bir adayın bu seçimde pek şansı olmayacak.
Ama görünen o ki, iddialı, seçilebilecek olan adaylar da bir bir devre dışı kalıyor.
Ne diyelim, dur bakalım ne olacak?
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025