Mübarek baş mübarek göğüste
Resûlullah (s.a.a.) son anlarında Hz. Ali ye şöyle dedi: "Başımı göğsüne yasla. Artık Allah'ın emri geldi. Nefesim çıkınca onu elinle alıp yüzüne sür. Sonra yüzümü kıbleye çevir, kefen ve defin işlerimi sen yap. Bütün insanlar içinde ilk önce sen namazımı kıl. Beni kabre koyuncaya kadar benden ayrılma"
10.10.2024 10:30:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Hz. Peygamber'in (s.a.a) hastalığı iyice şiddetlendi. Bir ara bayıldı. Kendine gelince şöyle dedi: "Bana kardeşimi ve arkadaşımı çağırın." İyice zayıf düşmüştü. Hz. Aişe, "Ebu Bekir'i çağırayım." Hz. Hafsa da, "Ömer'i çağırayım" diye düşündü. Ve öyle de yaptılar. Bunlar Peygamber'in (s.a.a) yanında toplandıkları zaman Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Dağılın. Eğer size ihtiyacım olursa, sizi çağırırım." (Tarih-i Taberî, 2/439).
Sonra Hz. Ali'yi çağırdılar. Hz. Ali Hz. Peygamber'e yaklaşınca, onu eliyle yanına çağırdı. Hz. Ali iyice Hz. Peygamber'e sokuldu. Peygamberimiz (s.a.a) uzun uzun kulağına bir şeyler fısıldadı. Sonra Resûlullah iyice ağırlaştı ve ölmesi an meselesiydi. Son nefesi çıkmak üzereyken Hz. Ali'ye (a.s) şöyle dedi: "Başımı göğsüne yasla. Artık Allah'ın emri geldi. Nefesim çıkınca onu elinle alıp yüzüne sür. Sonra yüzümü kıbleye çevir, kefen ve defin işlerimi sen yap. Bütün insanlar içinde ilk önce sen namazımı kıl. Beni kabre koyuncaya kadar benden ayrılma. Bu hususta Allah'tan yardım iste." (el-İrşad, Şeyh Müfid, 1/186).
Böylece Peygamber (s.a.a) risaletini en güzel şekilde yerine getirdikten ve ümmetine kendisinden sonra izleyecekleri yolu açıkladıktan sonra razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbinin katına gitti. O bu görevini yerine getirirken, Ali b. Ebu Talib (a.s) bir gölge gibi O'nu takip etti. Mübarek risalet hayatı boyunca, hocasını izleyen bir talebe gibi yanı başından hiç ayrılmadı.
Hayatının son demlerinde Hz. Peygamber'in (s.a.a) yanında Ali'den ve Haşimoğulları'ndan başka kimse yoktu. İnsanların kadınların ağlaşmalarından ve ağıtlar yakmalarından Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefat ettiğini anladılar. Derhal mescitte ve mescidin dışında toplanmaya başladılar. Herkes dehşet içindeydi. Ağlamaktan ve feryat etmekten başka yapacak bir şeyleri yoktu. Müslümanlar bu derin keder içindeyken, Hz. Ömer tuhaf bir tavır sergiledi. Hz. Peygamber'in (s.a.a) yanına girip çıktıktan sonra, elinde kılıcı etrafa tehdit savurarak şöyle dedi: "Bazı münafıklar Resûlullah'ın öldüğünü iddia ediyorlar. Allah'a yemin ederim ki, O ölmedi. Bilâkis, Musa b. İmran gibi Rabbinin yanına gitti." (el-Kâmil Fi't-Tarih, 2/323). Hz. Ebu Bekir Resûlullah'ın (s.a.a) evine gelinceye kadar sakinleşmedi Hz. Ömer. Hz. Ebu Bekir Hz. Peygamber'in (s.a.a) yüzünü açıp baktı, derhal dışarı çıkarak şöyle dedi: "Ey insanlar! Kim Muhammed'e tapıyorduysa, bilsin ki Muhammed öldü. Kim de Allah'a tapıyorsa bilsin ki Allah daima diri ve ölümsüzdür." Sonra şu ayeti okudu: "Muhammed ancak bir elçidir; O'ndan önce de elçiler gelip geçti" (Âl-i İmrân, 144).
Ardından Ömer, Ebu Bekir ve Ebu Ubeyde b. Cerrah Hz. Peygamber'in (s.a.a) mübarek naaşının bulunduğu evden çıktılar. O'nu, ölümünden dolayı büyük bir üzüntüye gark olan Hz. Ali'ye ve Ehl-i Beyt'ine bıraktılar. Ehl-i Beyt her şeyden ilgisini kesmişti. Hz. Ali ve Ehl-i Beyt, Hz. Peygamber'i (s.a.a) techiz etmek, namazını kılmak ve mübarek naaşını defnetmekle meşgul oldular. Bu sırada Ensar hilâfet meselesini konuşmak üzere Beni Saide Sakife'sinde toplantı hâlindeydi.
Sonra Hz. Ali'yi çağırdılar. Hz. Ali Hz. Peygamber'e yaklaşınca, onu eliyle yanına çağırdı. Hz. Ali iyice Hz. Peygamber'e sokuldu. Peygamberimiz (s.a.a) uzun uzun kulağına bir şeyler fısıldadı. Sonra Resûlullah iyice ağırlaştı ve ölmesi an meselesiydi. Son nefesi çıkmak üzereyken Hz. Ali'ye (a.s) şöyle dedi: "Başımı göğsüne yasla. Artık Allah'ın emri geldi. Nefesim çıkınca onu elinle alıp yüzüne sür. Sonra yüzümü kıbleye çevir, kefen ve defin işlerimi sen yap. Bütün insanlar içinde ilk önce sen namazımı kıl. Beni kabre koyuncaya kadar benden ayrılma. Bu hususta Allah'tan yardım iste." (el-İrşad, Şeyh Müfid, 1/186).
Böylece Peygamber (s.a.a) risaletini en güzel şekilde yerine getirdikten ve ümmetine kendisinden sonra izleyecekleri yolu açıkladıktan sonra razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbinin katına gitti. O bu görevini yerine getirirken, Ali b. Ebu Talib (a.s) bir gölge gibi O'nu takip etti. Mübarek risalet hayatı boyunca, hocasını izleyen bir talebe gibi yanı başından hiç ayrılmadı.
Hayatının son demlerinde Hz. Peygamber'in (s.a.a) yanında Ali'den ve Haşimoğulları'ndan başka kimse yoktu. İnsanların kadınların ağlaşmalarından ve ağıtlar yakmalarından Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefat ettiğini anladılar. Derhal mescitte ve mescidin dışında toplanmaya başladılar. Herkes dehşet içindeydi. Ağlamaktan ve feryat etmekten başka yapacak bir şeyleri yoktu. Müslümanlar bu derin keder içindeyken, Hz. Ömer tuhaf bir tavır sergiledi. Hz. Peygamber'in (s.a.a) yanına girip çıktıktan sonra, elinde kılıcı etrafa tehdit savurarak şöyle dedi: "Bazı münafıklar Resûlullah'ın öldüğünü iddia ediyorlar. Allah'a yemin ederim ki, O ölmedi. Bilâkis, Musa b. İmran gibi Rabbinin yanına gitti." (el-Kâmil Fi't-Tarih, 2/323). Hz. Ebu Bekir Resûlullah'ın (s.a.a) evine gelinceye kadar sakinleşmedi Hz. Ömer. Hz. Ebu Bekir Hz. Peygamber'in (s.a.a) yüzünü açıp baktı, derhal dışarı çıkarak şöyle dedi: "Ey insanlar! Kim Muhammed'e tapıyorduysa, bilsin ki Muhammed öldü. Kim de Allah'a tapıyorsa bilsin ki Allah daima diri ve ölümsüzdür." Sonra şu ayeti okudu: "Muhammed ancak bir elçidir; O'ndan önce de elçiler gelip geçti" (Âl-i İmrân, 144).
Ardından Ömer, Ebu Bekir ve Ebu Ubeyde b. Cerrah Hz. Peygamber'in (s.a.a) mübarek naaşının bulunduğu evden çıktılar. O'nu, ölümünden dolayı büyük bir üzüntüye gark olan Hz. Ali'ye ve Ehl-i Beyt'ine bıraktılar. Ehl-i Beyt her şeyden ilgisini kesmişti. Hz. Ali ve Ehl-i Beyt, Hz. Peygamber'i (s.a.a) techiz etmek, namazını kılmak ve mübarek naaşını defnetmekle meşgul oldular. Bu sırada Ensar hilâfet meselesini konuşmak üzere Beni Saide Sakife'sinde toplantı hâlindeydi.