"Küreselleşen dünyada milli ekonomi olmaz" diyenlerin, "milli gelir" kavramını kullanmaları bir çelişki değil mi? Bu kişiler, "milli gelir" dedikleri gelirin, ne kadarının milli olduğunu hiç düşündüler mi? Yabancı sermaye gelsin diye, Anayasa değişiklikleri yapan, Tahkim Yasası'nı çıkaran, Danıştay'ı devre dışı bırakanlar için, bu soruların elbette bir anlamı olmaz. Bunu biliyoruz, ama biz yine sorduk ve şunu da sormak istiyoruz. Bütün bunlara rağmen, beklenilen miktarda yabancı sermaye geldi mi? Cevabı biz verelim "hayır gelmedi". Dahası, gelen yabancı sermaye de, bizim istediğimiz yolu takip etmedi. Biz kapıdan gelmesini bekledik, o bacamızdan girdi. Başka bir deyişle, yabancı sermaye, yerli şirketlerimizi haraç mezat satın alarak geldi. Şimdi soralım: Yabancıların eline geçen bu şirketlerimizin, yaptığı üretimi milli gelirden mi sayacağız? "Bu yıl ekonomimiz yüzde 3 büyüyecek" diyorlar. Yerli şirketlerin kimisi iflas ederken, kimisi yabancılara satılırken, sözü edilen yüzde 3 büyüme, nasıl gerçekleşecektir? Telaffuz edilen bu oran, yabancı sermayenin ülkemizdeki üretim oranı olmasın.
Ne hazin tecellidir ki, yıllarca yabancı sermayenin gelmesini savunanlar bile, artık şikayet etmeye başladılar. Şimdi bu kişiler diyorlar ki: "Biz yabancı sermaye gelsin dedik de, yerli sermayeyi piyasadan silsin demedik. Yabancı sermayeyi, yeni teknoloji getirmesi, üretim ve istihdamı arttırması için istedik." Gerçekten, yabancı sermaye bunların hiçbirini getirmiyor. Yabancı sermayenin, en azından istihdamı arttırmaya bir katkısı olsun. O da olmuyor. Yabancı sermayedarlar, istedikleri elemanı getirmek için yasa çıkarmamızı istiyorlar. Onlar isterde, biz yok mu deriz. IMF'ye sunduğumuz niyet mektuplarında verdiğimiz taahhütler arasında, maalesef bu da yer almaktadır.
Peki, Türkiye'ye gelen yabancı sermayedarlar ne yapıyorlar? Ne yaptıklarını bir de Milliyet gazetesi köşe yazarı Güngör Uras'tan dinleyelim: "Toros Dağları'ndan çıkan suyun dolum tesisini satın alarak, suyumuzu daha yüksek fiyatla bize içirtiyorlar. Bizim ineklerden sağılan süt ile, bizim yaptığımız yoğurdu daha yüksek fiyat ile bize satıyorlar." Güngör Uras devam ediyor: "Yabancı geliyor, 'batan geminin malları bunlar' diyerek ne bulursa alıyor. Yıllardır kullandığımız helânın kapısına helâ yerine WC yazıyor. Helâyı bize ucuz temizlettirip pahalıya kullandırıyor. Kârını da dövize çevirip gidiyor." İşte yabancı sermayenin yaptıkları bunlar. O, bunları yapıyor, bizi soyup soğana çeviriyor, biz de arkasından oturup milli gelir hesabı yapıyoruz. Bir kere olsun, "Milli ekonomi olmadan, mili gelir nasıl olur?" diye sormadık.
İşin bir başka ilginç yanı şu: Yabancı sermaye kazandıklarını çok rahat yurt dışına çıkarabiliyor. Eskiden kazandığı paranın belli miktarını tekrar ülkede yatırım yapma zorunluluğu vardı. O zorunluluk kaldırıldı. Artık hiçbir kısıtlama sözkonusu değildir. Tabir caizse Türkiye, yol geçen hanına dönüştü. Aslında yabancı sermaye gelsin diye uğraşırken, yerli sermayemiz yabancılaşıyor. Çünkü yabancı sermaye kazandığını hemen yurt dışına çıkarıyor. Daha açık olarak söylersek, yabancı sermayenin satın aldığı şirketlerin ürününü kullandığımızda, ödediğimiz para, cebimizden çıkar çıkmaz yabancı sermaye oluyor. Böyle bir ülkede gelde "milli gelirim şu kadardır" de, diyebilirsen.
Zaten Türkiye, yıllardır hep yabancıların kurbanı oldu. Yabancı uzman, yabancı sanatçı derken, şimdi de yabancı sermaye gündemde. O yabancılar değil midir ki, bize, "Ülkeniz tarım ülkesidir, siz ancak tarımla kalkınabilirsiniz, sanayiyi terk edin" diyenler. Bugün tarım sektörü en stratejik sektör oldu, tarım ürünlerinin önemi arttı. Şimdi de, "Tarımı da bırakın, çok pahalı üretiyorsunuz, ülkeniz çok güzel, potansiyeliniz çok yüksek, turizme yönelin" diyorlar. Diyorlar ama, en büyük otelleri ve turistik tesisleri de satın aldılar. Bize kala kala garsonluk kaldı. İşte Türkiye, böyle bir oyunun, böyle bir tuzağın içinde. Bundan kurtulmak mı? Her zaman mümkün. Yeter ki, her alanda milli olmaya karar verelim.
Ne hazin tecellidir ki, yıllarca yabancı sermayenin gelmesini savunanlar bile, artık şikayet etmeye başladılar. Şimdi bu kişiler diyorlar ki: "Biz yabancı sermaye gelsin dedik de, yerli sermayeyi piyasadan silsin demedik. Yabancı sermayeyi, yeni teknoloji getirmesi, üretim ve istihdamı arttırması için istedik." Gerçekten, yabancı sermaye bunların hiçbirini getirmiyor. Yabancı sermayenin, en azından istihdamı arttırmaya bir katkısı olsun. O da olmuyor. Yabancı sermayedarlar, istedikleri elemanı getirmek için yasa çıkarmamızı istiyorlar. Onlar isterde, biz yok mu deriz. IMF'ye sunduğumuz niyet mektuplarında verdiğimiz taahhütler arasında, maalesef bu da yer almaktadır.
Peki, Türkiye'ye gelen yabancı sermayedarlar ne yapıyorlar? Ne yaptıklarını bir de Milliyet gazetesi köşe yazarı Güngör Uras'tan dinleyelim: "Toros Dağları'ndan çıkan suyun dolum tesisini satın alarak, suyumuzu daha yüksek fiyatla bize içirtiyorlar. Bizim ineklerden sağılan süt ile, bizim yaptığımız yoğurdu daha yüksek fiyat ile bize satıyorlar." Güngör Uras devam ediyor: "Yabancı geliyor, 'batan geminin malları bunlar' diyerek ne bulursa alıyor. Yıllardır kullandığımız helânın kapısına helâ yerine WC yazıyor. Helâyı bize ucuz temizlettirip pahalıya kullandırıyor. Kârını da dövize çevirip gidiyor." İşte yabancı sermayenin yaptıkları bunlar. O, bunları yapıyor, bizi soyup soğana çeviriyor, biz de arkasından oturup milli gelir hesabı yapıyoruz. Bir kere olsun, "Milli ekonomi olmadan, mili gelir nasıl olur?" diye sormadık.
İşin bir başka ilginç yanı şu: Yabancı sermaye kazandıklarını çok rahat yurt dışına çıkarabiliyor. Eskiden kazandığı paranın belli miktarını tekrar ülkede yatırım yapma zorunluluğu vardı. O zorunluluk kaldırıldı. Artık hiçbir kısıtlama sözkonusu değildir. Tabir caizse Türkiye, yol geçen hanına dönüştü. Aslında yabancı sermaye gelsin diye uğraşırken, yerli sermayemiz yabancılaşıyor. Çünkü yabancı sermaye kazandığını hemen yurt dışına çıkarıyor. Daha açık olarak söylersek, yabancı sermayenin satın aldığı şirketlerin ürününü kullandığımızda, ödediğimiz para, cebimizden çıkar çıkmaz yabancı sermaye oluyor. Böyle bir ülkede gelde "milli gelirim şu kadardır" de, diyebilirsen.
Zaten Türkiye, yıllardır hep yabancıların kurbanı oldu. Yabancı uzman, yabancı sanatçı derken, şimdi de yabancı sermaye gündemde. O yabancılar değil midir ki, bize, "Ülkeniz tarım ülkesidir, siz ancak tarımla kalkınabilirsiniz, sanayiyi terk edin" diyenler. Bugün tarım sektörü en stratejik sektör oldu, tarım ürünlerinin önemi arttı. Şimdi de, "Tarımı da bırakın, çok pahalı üretiyorsunuz, ülkeniz çok güzel, potansiyeliniz çok yüksek, turizme yönelin" diyorlar. Diyorlar ama, en büyük otelleri ve turistik tesisleri de satın aldılar. Bize kala kala garsonluk kaldı. İşte Türkiye, böyle bir oyunun, böyle bir tuzağın içinde. Bundan kurtulmak mı? Her zaman mümkün. Yeter ki, her alanda milli olmaya karar verelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018