Eski izci öğrencilerimden biri telefon etti…
Geçmiş günler aklına düşmüş. Bizi hatırlamış sağ olsun. O günleri yaşamalarına vesile olduğumuz için teşekkür etmek istemiş. Hoş-beş ettik. "Görüşelim" dedim. "İnşallah, Türkiye'ye geldiğimde ararım…" diye cevap verdi.
Meğerse bir süre önce ailesi ile bir Avrupa ülkesine göçmüş. Geliştirdiği makine Türkiye'de ilgi görmeyince; yabancı bir firma hem kendisine hem de makinesine talip olmuş. Şimdi bir sürü proje geliştirdiğini, sadece Avrupa'ya değil, Türkiye'ye de sattıklarını belirtti.
Bu sözden sonra sohbetin seyri değişti. Nasıl olduğunu sordum. Gittiğinde, 6 aylık bir dil eğitimi görmüş. Ülkenin kurallarını öğretmişler, trafik ve denizcilik ehliyetini yenilemişler. İş ortamına adaptasyon sürecinde maaşını tıkır tıkır ödemişler. İyi bir ev bulana kadar lojman tahsis etmişler. Araba almamış. İhtiyaç duyduğunda fabrikanın araçlarından birini kullanıyormuş. Şimdi ise vatandaş olarak kabul edildiğini, proje müdürlüğüne kadar yükseldiğini, çocuklarının orada ayni anda iki-üç dil öğrendiğini ve yaz aylarında kampa, kış aylarında kayak derslerine zorunlu olarak katıldığını da sözlerine ekledi.
Dilim varıp, "Keşke gitmeseydin… Burada kalsaydın…" diyemedim. Ama ülkem adına kıskandım ve içim acıdı. "Bu imkanlar bana tanınan bir hak değil. Herkes için ayni standart mevcut" dedi.
* * *
Haydar Hoca "Milli Devlet", "Milli Ekonomi", "Milli Eğitim" diye diye son nefesini verdi. Fikirlerinin varisi ve kovalayıcısı olan oğlu Hüseyin Baş da genç bir birey olarak, taze bir güçle ayni sözleri tekrarlayıp duruyor. Babacığının yarım kalan görevini menzile taşımaya uğraşıyor.
Hiç de kolay değil. Allah yardımcısı olsun…
Almanya ve Avrupa ülkelerine işçi alındığı dönemlerde Türkiye'den gidenler için hedef; para kazanmak, köye Mercedes ile dönmek, birkaç dönüm toprak almak, eski evlerini onarıp daha insanca koşullarda yaşamaktan ibaretti. Tabii, bu tuzağa düşen bıyığı terlememiş genç insanlar orada Helga'lar, Mary'ler, İngrid'ler ile tanışacaklarını; köydeki kapalı yaşamdan sonra karşılaştıkları bu karşı cinslere âşık olacaklarını, uğurlarında ülkeyi ve geride bıraktıklarını terk edeceklerini hesaplamamışlardı.
Bu kesimin çok azı geri döndü. Bazıları tatlı su kurnazlığı ile orada patron olmayı seçtiler.
* * *
Bugün olay tamamen tersine döndü.
Zeki ve eğitilmiş bir nesil yetişti. Ne kadar kötülerlerse kötülesinler, pek çok üniversiteden doktorlar, mühendisler, mimarlar, siyaset bilimciler, avukatlar, veteriner hekimler yetişti. Bunların bir kısmı ülke koşullarına ayak uydurup, karınca-kararınca; ancak toplumun gelir diliminin biraz üstünde kazanç sağlayarak yaşamaya devam ettiler.
Ancak; içi-içine sığmayan, vatan sevdalısı olan, yapılanları sorgulayan, haksızlıklara göz yummayan, yanlışları düzeltemeyen veya düzeltemeyeceğine inanan bir kesimde ne yazık ki geleceğe inancını yitirerek ülkeden uzakta yaşamayı, oraya yerleşip; bir yabancı ülkenin ikinci sınıf ta olsa vatandaşı olmayı tercih ettiler.
Etrafımda yakınları yurt dışına yerleşen pek çok kimse var. Onlarla yaptığım sohbetlerde bu göçleri tetikleyen en önemli nedenin ücretlerin azlığı, çocukların eğitim standardının yükselmemesi, adalet mekanizmasının ağır çalışması, faizlerin yüksekliği, fiyat artışları, mal sahibi olmanın zorlukları ve vergi oranlarının yüksekliği gibi şikâyetler ön plana çıkıyor. Tabii, bu sorunlar hepimizin ortak sorunu.
Ancak bir sorun var ki; vatandaşın siyasetçilere olan güveninin kalmamış olması…
* * *
Bence asıl sorun burada yatıyor.
Siz ne kadar güçlü yasalar yaparsanız yapın, uygulayacak olanları etkileyecek olan yine insanlar. O insanların baktığı siyasi pencere çok önemli. Yönetim erki sadece kendi görüşünde olanlara hizmet götürür ve insan ayrımı yaparsa kanunların pek bir önemi kalmaz. Devlet de Haydar Hoca'nın dediği gibi 'Milli Devlet' olmaz. Zaten kurumları yabancılara satılmış, topraklarına yabancı nüfus yerleşmiş, parası yabancı paralar karşısında değer kaybetmiş, bir devlet de Milli Devlet olamaz. Yabancı müfredata göre düzenlenen eğitim sistemi de 'milli' olamaz. Toprak reformu, sağlık ve eğitim reformu, kadastro, vergi reformu gibi konular sürüncemede kaldığı sürece biz bunları yazmaya devam ederiz.
İnsan sade bir vatandaş olarak çok yer gezip, çok şey görünce bunları dile getirmeden edemiyor. Ancak bugün her konuda milli politikalara ihtiyaç var.
Tıpkı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyet devrimlerini yaparken izlediği yol gibi…
Mekanları cennet olsun…
- Zalimler unutulur, mazlumlar anılır… / 18.04.2025
- Dost… / 15.04.2025
- Çöp dağları… / 11.04.2025
- Maaşının hırsızı… / 07.04.2025
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025
- Bayramlık… / 28.03.2025