Osmanlı'daki demokrasi tarihi meşrutiyetle başlamıştır. Arapça şerate kökünden türemiş bir kavram olan meşrutiyet, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren "anayasalı ve meclisli saltanat-hilafet" karşılığında kullanılmıştır. Meşrutiyet kavramı daha sonra Farsçada "anayasalı monarşi" anlamıyla yer almış olmakla birlikte, kök dili olan Arapça literatüre girememiştir. Osmanlıların asıl siyakından kökünden devşirdiği bu kelime ne zaman ve kim tarafından türetilip kullanıldığı bilinmiyor. (1)Meşrutiyet aslında Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nun yani Tanzimat'ın devamı niteliğinde Kanun-i Esasi ile beraber, batılı devletlerin Osmanlı imparatorluğuna zorla kabul ettirdikleri emirler silsilesi veya macera arayan adrenalin düşkünü bir grup işgüzarın oyunu muydu? Bu soruya tarihçiler ve sosyologlar beraber cevap arayabilirler.Batılıların bize tavsiye ettiği gerçek manada dikta ettiği ve bizim uyguladığımız siyasal sistem ne idi? Nasıl oldu? Bizi ne kadar ilerletti? Hangi düzenlemelerle daha iyi bir yönetim elde edilebilir? Bu soruların cevaplarını içimizden sessizce düşünmenizi istiyorum.Kanun-i Esasi'nin mimarı olarak görülen Mithat Paşa bile Meclis-i Meb'üsan açılmadan bir buçuk ay kadar önce sürgüne gönderilmişti (1877). İki padişahı hal eden bu kıymetli (!) paşamızı, basiretli (!) padişahımız II. Abdülhamid yanında bulundurdu ve kendi âli menfaatlerine ters düştüğünde sürgüne gönderdi.(2) Meclis-i Meb'usan üyeleri, vilayet ve kazaların idare meclisi üyeleri arasından, genel bir seçime gitmeden tayinle seçildi. Yalnız İstanbul'da seçim yapıldı. İdarecisi Müslüman olan bu devletin meclisinin 115 milletvekilinden yalnız 69 tanesi Müslüman, geri kalan 46 tanesi gayrimüslimdi. Oysaki meclisimizin yarısı, Türkçe dahi bilmiyorlardı. Bu meclise benzeyen İngiliz meclisinde ise sadece İngiltere, Galler, İskoçya ve İrlanda vekilleri vardı. Elinin altında bulundurduğu Hindistan, Kanada, Avustralya, Güney Afrika, Yeni Zelanda ve diğer ülkeler İngilizceyi gayet iyi konuştukları halde Londra parlamentosuna bir milletvekili bile sokma hakları yoktu. İngiltere'de böyle olduğu gibi diğer devletlerde de durum bundan pek farklı değildi.(3) Padişahımız da böyle ülkeyi büyük kaoslara (!) sürükleyebilecek meclisi 14 Şubat 1878 yılında feshetmiştir. Hatta bu mecliste görüşülen konular daha çok yerel sorun ve yerel istekler kapsamında olmuş ülke sorunlarına girmemiştir.(4) Böylece birinci meşrutiyete otuz yıl ara verilmiş, ardından yine padişah efendilerimizin gayretleri(!) neticesinde 1908 yılında ikinci meşrutiyet ilanıyla Meclis-i Meb'usan tekrardan çalışmalarına başlamıştır. 16 Mart 1920 yılında İstanbul'un işgali ve işgal güçlerinin baskısıyla 11 Nisan 1920 yılında kapatılmış, maalesef ülke, ordu ve meclis adına ortada hiçbir şey kalmamıştır. Kendilerini Osmanlı olarak gören veya Osmanlıcılık ruhuyla yanıp tutuşan çok değerli insanlarımız acaba kendi içlerinde nasıl bir yönetim şeklini seçip uygulayacaklarına karar verdiler mi? Padişahlık mı, parlamenter sistem mi, yoksa meşrutiyet mi?Hadi hayırlısı yoksa başkanlık mı?Bizi nasıl bir son bekliyor? Kaynaklar: 1- M. Şükrü Hancıoğlu Meşrutiyet Diyanet İslam Ansiklopedisi 29.c 388 s. 2-Mahmud Celaleddin Paşa Miratı Hakikat 1.266-271;Cevdet Paşa3-Yılmaz Öztuna Büyük Türkiye Tarihi 7. C 160-161 s.4-Selda Kılıç. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yıldız tasnifi kısım no:23 Evrak no:344 zarf no:11 Karton no:71
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Nezir / diğer yazıları
- Maarif yüzyılı! / 13.01.2025
- Denizcilik İşletmeleri / 27.12.2024
- Savaşların kazananları! / 06.12.2024
- Ortadoğu’da gözü olanlar! / 25.10.2024
- Şam’ın ve Halep’in limanı Beyrut’tur! / 18.10.2024
- Kahire’deki Türk şehitliği! / 20.09.2024
- Kavimler göçü veya sığınmacılar! / 17.08.2024
- Avrupalıların keşif dediği ‘sömürü’! / 09.08.2024
- Top oynayan çocuklara atılan füze / 30.07.2024
- Kerbela! / 16.07.2024
- Denizcilik İşletmeleri / 27.12.2024
- Savaşların kazananları! / 06.12.2024
- Ortadoğu’da gözü olanlar! / 25.10.2024
- Şam’ın ve Halep’in limanı Beyrut’tur! / 18.10.2024
- Kahire’deki Türk şehitliği! / 20.09.2024
- Kavimler göçü veya sığınmacılar! / 17.08.2024
- Avrupalıların keşif dediği ‘sömürü’! / 09.08.2024
- Top oynayan çocuklara atılan füze / 30.07.2024
- Kerbela! / 16.07.2024