Beşeri hukuk sistemlerinde önce suça giden yollar açık tutulur; sonra da suça düşenlere ceza verilir. Bu ise, zulümdür. Bazı insanseverler (!) de, bu insanların affedilmesi için seferber olurlar ki, bu da keşmekeşliğe yol açar. Resulullah Efendimiz (sav) de suç işleyenlere acır, merhamet eder, fakat bunu yaparken önce toplumu ıslah etme mücadelesi verirdi. İnsanları ıslah eder, suça giden bütün yolları da tıkardı. İşte bundan sonra da ıslah edilen böyle bir toplumda yaşadığı halde toplumun geneline tecavüz mahiyetinde suç işleyen bir insana toplumun helakına müsaade etmeyeceği için en uygun karşılığı verirdi. Bu hem aynı suçu daha fazla işlemesine mani olmakla o insan için rahmettir; hem de hayatlarına kastettiği insanlar için rahmettir. Nitekim Hz. Mevlana: "Taarruz eden bir kafirin ölümü kendisi için rahmet; öldüren için merhamettir" buyurarak bu hakikati ifade etmişleridir.Yine bu sadetten olmak üzere nefsine karşı işlenen her suçu affeden Peygamber Efendimiz, cemiyete karşı işlenmiş suçları İslam'ın manasına karşı işlenmiş bir suç saydığı için asla affetmemiştir. Kendisine zehir yediren bir Yahudi kadını affeden Resulullah Efendimiz (sav); hırsızlık yapan bin kandın soylu olduğu için affedilmesini isteyenlere karşı celallenerek: "Bu işi yapan, kızım Fatıma da olsa elini keserim" buyurarak topluma ve onun zımnında İslam'a yapılan bir cürmü asla affetmeyeceğini göstermiştir. Resulullah Efendimiz (sav)'in cihat mantığı da aynı mana üzerine oturtulmuştur. O önce bir gurup insanın ıslahı ile cemiyet kurmuş; bunu büyüterek huzurlu bir topuma dönüşmüştür. Herkesin kardeşlik içerisinde huzur dolu olduğu bir muhabbet medeniyeti?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.