Babaların boyunları bu bayram da bükük
"Ekonomi tıkırında... Ekonomik göstergeler harika..." Bunlar, son günlerde 'katıksız hükümet yanlısı ve hortumcu medyanın' sıklıkla gündeme getirdiği yaklaşımlar...
Acaba her şey tıkırında mı? Vatandaşın alım gücü arttı mı? Vatandaş bu bayram da çoluğunu-çocuğunu zaruret ölçüsünde giydirebilecek mi? Kurban kesenlerin sayısı arttı mı, azaldı mı? Vatandaşın cebine giren para miktarı arttı mı, azaldı mı?
Enflasyon değil, kalite düştü
Türkiye'nin en büyük market zincirlerinden Metro'nun Toptan Satış Mağazaları Genel Müdürü Hakan Ergin diyor ki: "Kulelerde oturanlar, her şeyi pembe görüyor. Durumun iyi olduğunu söylüyor. Ama sokakta durum iyi değil. Sokaktaki insanların şu anda cebinde yeterince para yok. Para olmadığı için, piyasada aşırıya kaçan inanılmaz bir rekabet var. Bir kilo domatesin 3 taksitte satılması normal değil. Enflasyonun düşüş sebeplerinden biri, ortalama ürün kalitesinin düşmesi, düşük kaliteli malların ucuz satılmasıdır."
Hakan Ergin'in bu sözlerinden yola çıkan Milliyet yazarı Prof. Dr. Güngör Uras, vaziyeti şöyle değerlendiriyor: "Alman asıllı Metro Grubu 14 yıldır Türkiye'de iş yapıyor. On şehirde 24 mağaza işletiyor. Toptan satış marketleri "Metro", perakende satış marketleri "Real" ve yapı marketleri "Praktiker" adı ile hizmet veriyor. Hakan Ergin daha başka şeyler de söyledi. Dedi ki: "Belki normal geçiş sürecidir bu... Ama... faiz düşünce faiz geliri olan insanlar harcamalarını kesti. Kayıt dışılık aldı başını gidiyor. Sokak pazarlarının önemi artıyor. Elektronik eşyada kayıt dışılık artıyor. Enflasyonun düştüğü dönemlerde genellikle otomotiv ürünleri, beyaz ve kahverengi eşya gibi yüksek fiyatlı ürünlere olan talepte artış görülür. Türkiye'deki büyümenin büyük kısmı buradan geliyor."
Genelde kamuoyunda sadece olumlu haberler rağbet görüyor. Sorunlara kimse değinmek istemiyor. Reel gelir artmadan, insanların reel tüketim harcaması artamaz. Reel tüketim harcaması artmadan da piyasa canlanamaz. Piyasa canlanamadan da ekonomiyi harekete geçirecek iç talep artışı oluşamaz.
Türk insanının kişi başı özel tüketim harcaması 100'lerden 90'lara düştü. Türk insanı 4 yıl önceye, 7 yıl önceye göre tüketime daha az para ayırabiliyor. Çünkü kişi başı geliri düştü. Cepte para yok."
Bush'tan Erdoğan'a dini hassasiyet dersi!
Sahne: Beyaz Saray'daki yemek salon... Bush ve Erdoğan sohbet ediyor... Bir ara, Erdoğan, İstanbul'daki son terör saldırılarını anlatırken ''dinci teröre hedef olduk'' deyince, Bush ''Hayır, dinci terör olmaz. Dindar insanlar terörist hareketlere girişmezler'' diye müdahale ediyor. Nasıl bir ders ama?
Başbakan'ın ABD gezisini takip eden 53 gazeteciden çoğu Beyaz Saray'ın karlı manzarasıyla efsunlanmışken, az sayıdaki meslektaşımız ne olup bittiğini aktarıyor bizlere. Bunlardan biri de Hürriyet'in Ankara Temsilcisi Sedat Ergin. Biraz da Vakit'ten Kamuran Akkuş'u tuttum...
Diğerlerinden alıntı bile yapmadım...
Sedat Ergin, önceki günkü yazısında Bush-Erdoğan zirvesinin perde arkasını yansıtmıştı. Dünkü yazısında ise yemeğin perde gerisini aktarıyor bizlere...
Aktaralım...
"Irak, Kıbrıs, Ortadoğu gibi ağır dosyalar geride kalmış ve yemeğin sonunda tümüyle dostane bir şekilde yürüyen sohbette konu birden spora kaymıştı.
Bush, ardından sordu: ''Spor Türkiye'de önemli mi? Türkler en çok hangi sporu seviyor?''
Karşısında yeşil sahalara aşina bir muhatap vardı. ''Bizde en çok futbol sevilir'' diye cevapladı. Erdoğan ve ekledi: ''Ben de gençliğimde uzun yıllar futbol oynadım. Futbolda büyük gelişme kaydettik. Dünya futbol şampiyonasında üçüncü olduk. Ama maalesef geçen yıl Avrupa futbol şampiyonasından elendik.''
Tarım ve İran...
Yemeğin bu bölümünde daha çok Bush sordu, Erdoğan cevapladı. Bush, örneğin, ''Türkiye gıda alanında kendi kendine yeterli mi?'' sorusuyla Türkiye'de tarımın durumunu öğrenmek istedi.
Keza, ''Türkiye kullandığı enerjinin ne kadarını su kaynaklarından karşılıyor?'' diye sordu ve hidroelektrik kaynaklı enerjinin toplam içindeki yüksek oranına (Düzeltme: Hidrolektrik yüzde 27, doğalgaz yüzde 44. Bunun neresi yüksek?) şaşırdığını gizlemedi.
Yine bu bölümde, Erdoğan'ın İran'daki de
mokrasi sancılarına bakışını da öğrenmeye çalıştı Başkan Bush. Erdoğan, İran'daki demokrasi yanlısı güçlerin kuvvetlendirilmesi gerektiğini söyleyerek, reform yanlılarına destek verilmesi gerektiğini söyledi.
Bush ise başını Cumhurbaşkanı Hatemi'nin çektiği reform çizgisine sıcak bir bakış ifade etmekle birlikte ABD'nin sınırlarını çizdi ve ''İran nükleer çalışmalarını durdurmadığı ve El Kaide mensuplarını barındırmaktan vazgeçmediği sürece İran'la ilişki kuramayız'' dedi.
Bush dindarlığını vurgulamış
Önceki gün Beyaz Saray'ın ''Old Family Dining Room''da yenen yemeğin kutsal motifleri de vardı.
İtikadı kuvvetli bir insan olan Bush, görüşmenin iki-üç ayrı noktasında dindarlığına atıf yaptı, örneğin bir keresinde ''Benim dediklerime inanın, ben dindar bir insanım'' diye konuştu.
''Yüksek düzeyde'' bir Türk yetkilisinin aktardığına göre, bu sözü ''Irak'ta bağımsız bir Kürt devletine izin vermeyecekleri'' güvencesini verirken sarf etti.
Bush, 2002 yılı aralık ayında Erdoğan'la yaptığı görüşmeye gazetecilerin önünde ''İkimizin de ortak yönü Allaha inanmamızdır'' gibi kuvvetli bir dindarlık temasıyla açmıştı.
Önceki günkü paradoks, görüşmede Bush'un dindarlık temasını Erdoğan'a kıyasla daha kuvvetli vurgularla işlemesi, Erdoğan'ın ise bu konuda çok daha ''kontrollü'' bir çizgide durmasıydı."
"Ekonomi tıkırında... Ekonomik göstergeler harika..." Bunlar, son günlerde 'katıksız hükümet yanlısı ve hortumcu medyanın' sıklıkla gündeme getirdiği yaklaşımlar...
Acaba her şey tıkırında mı? Vatandaşın alım gücü arttı mı? Vatandaş bu bayram da çoluğunu-çocuğunu zaruret ölçüsünde giydirebilecek mi? Kurban kesenlerin sayısı arttı mı, azaldı mı? Vatandaşın cebine giren para miktarı arttı mı, azaldı mı?
Enflasyon değil, kalite düştü
Türkiye'nin en büyük market zincirlerinden Metro'nun Toptan Satış Mağazaları Genel Müdürü Hakan Ergin diyor ki: "Kulelerde oturanlar, her şeyi pembe görüyor. Durumun iyi olduğunu söylüyor. Ama sokakta durum iyi değil. Sokaktaki insanların şu anda cebinde yeterince para yok. Para olmadığı için, piyasada aşırıya kaçan inanılmaz bir rekabet var. Bir kilo domatesin 3 taksitte satılması normal değil. Enflasyonun düşüş sebeplerinden biri, ortalama ürün kalitesinin düşmesi, düşük kaliteli malların ucuz satılmasıdır."
Hakan Ergin'in bu sözlerinden yola çıkan Milliyet yazarı Prof. Dr. Güngör Uras, vaziyeti şöyle değerlendiriyor: "Alman asıllı Metro Grubu 14 yıldır Türkiye'de iş yapıyor. On şehirde 24 mağaza işletiyor. Toptan satış marketleri "Metro", perakende satış marketleri "Real" ve yapı marketleri "Praktiker" adı ile hizmet veriyor. Hakan Ergin daha başka şeyler de söyledi. Dedi ki: "Belki normal geçiş sürecidir bu... Ama... faiz düşünce faiz geliri olan insanlar harcamalarını kesti. Kayıt dışılık aldı başını gidiyor. Sokak pazarlarının önemi artıyor. Elektronik eşyada kayıt dışılık artıyor. Enflasyonun düştüğü dönemlerde genellikle otomotiv ürünleri, beyaz ve kahverengi eşya gibi yüksek fiyatlı ürünlere olan talepte artış görülür. Türkiye'deki büyümenin büyük kısmı buradan geliyor."
Genelde kamuoyunda sadece olumlu haberler rağbet görüyor. Sorunlara kimse değinmek istemiyor. Reel gelir artmadan, insanların reel tüketim harcaması artamaz. Reel tüketim harcaması artmadan da piyasa canlanamaz. Piyasa canlanamadan da ekonomiyi harekete geçirecek iç talep artışı oluşamaz.
Türk insanının kişi başı özel tüketim harcaması 100'lerden 90'lara düştü. Türk insanı 4 yıl önceye, 7 yıl önceye göre tüketime daha az para ayırabiliyor. Çünkü kişi başı geliri düştü. Cepte para yok."
Bush'tan Erdoğan'a dini hassasiyet dersi!
Sahne: Beyaz Saray'daki yemek salon... Bush ve Erdoğan sohbet ediyor... Bir ara, Erdoğan, İstanbul'daki son terör saldırılarını anlatırken ''dinci teröre hedef olduk'' deyince, Bush ''Hayır, dinci terör olmaz. Dindar insanlar terörist hareketlere girişmezler'' diye müdahale ediyor. Nasıl bir ders ama?
Başbakan'ın ABD gezisini takip eden 53 gazeteciden çoğu Beyaz Saray'ın karlı manzarasıyla efsunlanmışken, az sayıdaki meslektaşımız ne olup bittiğini aktarıyor bizlere. Bunlardan biri de Hürriyet'in Ankara Temsilcisi Sedat Ergin. Biraz da Vakit'ten Kamuran Akkuş'u tuttum...
Diğerlerinden alıntı bile yapmadım...
Sedat Ergin, önceki günkü yazısında Bush-Erdoğan zirvesinin perde arkasını yansıtmıştı. Dünkü yazısında ise yemeğin perde gerisini aktarıyor bizlere...
Aktaralım...
"Irak, Kıbrıs, Ortadoğu gibi ağır dosyalar geride kalmış ve yemeğin sonunda tümüyle dostane bir şekilde yürüyen sohbette konu birden spora kaymıştı.
Bush, ardından sordu: ''Spor Türkiye'de önemli mi? Türkler en çok hangi sporu seviyor?''
Karşısında yeşil sahalara aşina bir muhatap vardı. ''Bizde en çok futbol sevilir'' diye cevapladı. Erdoğan ve ekledi: ''Ben de gençliğimde uzun yıllar futbol oynadım. Futbolda büyük gelişme kaydettik. Dünya futbol şampiyonasında üçüncü olduk. Ama maalesef geçen yıl Avrupa futbol şampiyonasından elendik.''
Tarım ve İran...
Yemeğin bu bölümünde daha çok Bush sordu, Erdoğan cevapladı. Bush, örneğin, ''Türkiye gıda alanında kendi kendine yeterli mi?'' sorusuyla Türkiye'de tarımın durumunu öğrenmek istedi.
Keza, ''Türkiye kullandığı enerjinin ne kadarını su kaynaklarından karşılıyor?'' diye sordu ve hidroelektrik kaynaklı enerjinin toplam içindeki yüksek oranına (Düzeltme: Hidrolektrik yüzde 27, doğalgaz yüzde 44. Bunun neresi yüksek?) şaşırdığını gizlemedi.
Yine bu bölümde, Erdoğan'ın İran'daki de
mokrasi sancılarına bakışını da öğrenmeye çalıştı Başkan Bush. Erdoğan, İran'daki demokrasi yanlısı güçlerin kuvvetlendirilmesi gerektiğini söyleyerek, reform yanlılarına destek verilmesi gerektiğini söyledi.
Bush ise başını Cumhurbaşkanı Hatemi'nin çektiği reform çizgisine sıcak bir bakış ifade etmekle birlikte ABD'nin sınırlarını çizdi ve ''İran nükleer çalışmalarını durdurmadığı ve El Kaide mensuplarını barındırmaktan vazgeçmediği sürece İran'la ilişki kuramayız'' dedi.
Bush dindarlığını vurgulamış
Önceki gün Beyaz Saray'ın ''Old Family Dining Room''da yenen yemeğin kutsal motifleri de vardı.
İtikadı kuvvetli bir insan olan Bush, görüşmenin iki-üç ayrı noktasında dindarlığına atıf yaptı, örneğin bir keresinde ''Benim dediklerime inanın, ben dindar bir insanım'' diye konuştu.
''Yüksek düzeyde'' bir Türk yetkilisinin aktardığına göre, bu sözü ''Irak'ta bağımsız bir Kürt devletine izin vermeyecekleri'' güvencesini verirken sarf etti.
Bush, 2002 yılı aralık ayında Erdoğan'la yaptığı görüşmeye gazetecilerin önünde ''İkimizin de ortak yönü Allaha inanmamızdır'' gibi kuvvetli bir dindarlık temasıyla açmıştı.
Önceki günkü paradoks, görüşmede Bush'un dindarlık temasını Erdoğan'a kıyasla daha kuvvetli vurgularla işlemesi, Erdoğan'ın ise bu konuda çok daha ''kontrollü'' bir çizgide durmasıydı."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.