Mal eşit şekilde paylaştırılır
Hz. Ali (a.s.) buyurdu ki: "Sizler Allah'ın kullarısınız. Mal da Allah'ın malıdır. Bu mal aranızda eşit şekilde paylaştırılır. Bu hususta kimsenin bir başkasına üstünlüğü yoktur. Ama muttakiler için yarın Allah katında en güzel karşılık ve en üstün ödül vardır"
01.11.2024 10:40:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
İmam Ali (a.s) yaklaşık çeyrek yüzyıl ümmete ve devlete liderlik etmekten uzak tutulduktan sonra iktidara geldi. O fiilî olarak liderlik yapmadığı sırada ümmet de, devlet de, baştakilerin davranışları yüzünden sapkın bir çizgide yol alıyordu. Bu da İmam'ın (a.s) olaylar karşısındaki konumunu doğal olarak zayıflatmıştı.
Geçen süre içinde insanlar İmam'ın yöneten değil, yönetilen olmasına alışmışlardı. Hem de yeterlilik ve liyakat bakımından kendisinden daha aşağı olan kimseler tarafından yönetilen biri. Ayrıca bazı insanlar, rekabet etme ve iktidara gelme niyetlerini taşıyorlardı.
Bunların amacı kişisel arzularını tatmin etmekti. Örneğin Zübeyir, Sakife'de iktidarı ele geçirmeye çalışanlara karşı İmam'ın (a.s) hakkını savunuyordu. Bugün ise onun iktidar için İmam'a (a.s) karşı mücadele verdiğini görüyoruz. Muaviye de bu süre zarfında devletin varlığını tehdit eden bir güç haline gelmişti.
Öte yandan İmam'ın (a.s) hareket alanını daraltan, yoluna engel koyan hususlardan biri de, sapkın çizgide yer alıp kendisine karşı çıkanlardan birçoğunun Hz. Peygamber'le (s.a.a) arkadaşlık eden kimseler olmalarıydı. Bu durum Müslümanların büyük bir kısmını yanıltıyordu. Dolayısıyla İmam'ın (a.s) hükümetinin başarılı olması ve egemenliğini sürdürmesi zorlaşıyordu.
Bunun yanında İmam (a.s) toprakları geniş bir alana yayılan koca bir devleti devralmıştı. Örneğin Ebu Bekir devrinde İslâm devletinin sınırları Arap Yarımadası'nı ve Irak'ı geçmiyordu. Ama İmam Ali zamanında İslâm devletinin sınırları Afrika'nın kuzeyine, Asya'nın ortalarına kadar uzanıyor, bütün Arap Yarımadası'nı, Irak'ı ve Şam'ı içine alıyordu. Arap olmayan milletler de Müslüman olmuşlardı. Dolayısıyla İmam'ın (a.s) hükümeti, iç sıkıntılarla birlikte en kısa zamanda çok önemli görevleri yerine getirmek durumundaydı.
Öncelikle sınıf esasına dayanan rejimin yerine devletin gelirlerini bütün Müslümanlar arasında eşit bir şekilde dağıtmayı esas alan bir yönetim anlayışı gerekiyordu. İmam Ali (a.s) bir hutbesinde, "Allah katında en üstün olanınız, Allah katında en fazla muttaki olanınızdır" hükmünden kaynaklanan paylaştırma politikasını şöyle açıklamaktadır:
"Haberiniz olsun! Kim Allah ve Resulünün çağrısına olumlu karşılık verir, bizim inanç sistemimizi tasdik eder, dinimize girer ve kıblemize yönelirse, İslâm'dan kaynaklanan hakları ve hudutları da kendisi için gerekli kılmış olur. Sizler Allah'ın kullarısınız. Mal da Allah'ın malıdır. Bu mal aranızda eşit şekilde paylaştırılır. Bu hususta kimsenin bir başkasına üstünlüğü yoktur. Ama muttakiler için yarın Allah katında en güzel karşılık ve en üstün ödül vardır." (Bihar'ul Envar, 32/17-18)
Geçen süre içinde insanlar İmam'ın yöneten değil, yönetilen olmasına alışmışlardı. Hem de yeterlilik ve liyakat bakımından kendisinden daha aşağı olan kimseler tarafından yönetilen biri. Ayrıca bazı insanlar, rekabet etme ve iktidara gelme niyetlerini taşıyorlardı.
Bunların amacı kişisel arzularını tatmin etmekti. Örneğin Zübeyir, Sakife'de iktidarı ele geçirmeye çalışanlara karşı İmam'ın (a.s) hakkını savunuyordu. Bugün ise onun iktidar için İmam'a (a.s) karşı mücadele verdiğini görüyoruz. Muaviye de bu süre zarfında devletin varlığını tehdit eden bir güç haline gelmişti.
Öte yandan İmam'ın (a.s) hareket alanını daraltan, yoluna engel koyan hususlardan biri de, sapkın çizgide yer alıp kendisine karşı çıkanlardan birçoğunun Hz. Peygamber'le (s.a.a) arkadaşlık eden kimseler olmalarıydı. Bu durum Müslümanların büyük bir kısmını yanıltıyordu. Dolayısıyla İmam'ın (a.s) hükümetinin başarılı olması ve egemenliğini sürdürmesi zorlaşıyordu.
Bunun yanında İmam (a.s) toprakları geniş bir alana yayılan koca bir devleti devralmıştı. Örneğin Ebu Bekir devrinde İslâm devletinin sınırları Arap Yarımadası'nı ve Irak'ı geçmiyordu. Ama İmam Ali zamanında İslâm devletinin sınırları Afrika'nın kuzeyine, Asya'nın ortalarına kadar uzanıyor, bütün Arap Yarımadası'nı, Irak'ı ve Şam'ı içine alıyordu. Arap olmayan milletler de Müslüman olmuşlardı. Dolayısıyla İmam'ın (a.s) hükümeti, iç sıkıntılarla birlikte en kısa zamanda çok önemli görevleri yerine getirmek durumundaydı.
Öncelikle sınıf esasına dayanan rejimin yerine devletin gelirlerini bütün Müslümanlar arasında eşit bir şekilde dağıtmayı esas alan bir yönetim anlayışı gerekiyordu. İmam Ali (a.s) bir hutbesinde, "Allah katında en üstün olanınız, Allah katında en fazla muttaki olanınızdır" hükmünden kaynaklanan paylaştırma politikasını şöyle açıklamaktadır:
"Haberiniz olsun! Kim Allah ve Resulünün çağrısına olumlu karşılık verir, bizim inanç sistemimizi tasdik eder, dinimize girer ve kıblemize yönelirse, İslâm'dan kaynaklanan hakları ve hudutları da kendisi için gerekli kılmış olur. Sizler Allah'ın kullarısınız. Mal da Allah'ın malıdır. Bu mal aranızda eşit şekilde paylaştırılır. Bu hususta kimsenin bir başkasına üstünlüğü yoktur. Ama muttakiler için yarın Allah katında en güzel karşılık ve en üstün ödül vardır." (Bihar'ul Envar, 32/17-18)