Çocukluğumda içtiğimiz sütleri hatırlıyorum. O zamanlar hiç kimse şimdiki gibi sütten korkmazdı, korkutulmamıştı... Annem sütü önce mis gibi kalaylı tencerelerde kaynatır, üstünde biriken yağı kaşığıyla topladıktan sonra bize içirirdi. Nerdeyse her sokakta ineği veya keçisi olan biri vardı ve hepsinden önemlisi süt, 'en fakir ailelerin bile' rahatça satın alabileceği, bol bol içebileceği kadar ucuzdu...Sonra derken medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar, bir dünya şirketi 'karton kutu fabrikası' şeklinde ülkemize avdet etti. Dünya devi kutu fabrikasının, sırf halkımızın sağlığını düşünerek, ülkemizde son 3 yılda, 18 şehirde, 1 milyonun üzerinde eğitmen ve kursiyere 'açık sütlerin zararları' konusunda seminerler düzenleyip bilgi vermesi ne kadar güzel, ne kadar anlamlı!... Sanayicilerimiz de karton kutu fabrikasının ülkemize gelmesiyle 'Ne yapsak da yıllardır sokak sütçüsünden süt içip hastalıktan telef olan bu halkımızı steril pastörize kutu sütlerle alıştırıp hayatlarını kurtarsak?!..' dediler.. Hemen kolları sıvayıp, bir yandan dev fabrikalar kurarken bir yanda da rakipleri gariban sokak sütçülerine karşı amansız bir kampanya başlattılar. 'Sizi gidi pis sütçüler, sütümüze su katarsınız ha... Hemen mikroplu ineklerinizi, keçilerinizi toplayıp gidin buradan...' dediler.Birdenbire ne kadar pis olduklarının farkına vardığımız sütçüler, eskiden bahçelerimizde yaşayan inekler, keçiler, tavuklarla beraber yavaş yavaş şehrin dışına itildiler. Bir süre varoşlardaki gecekondularından at arabalarının arkasına yükledikleri süt güğümleri ile idare ettiler. Sonra bazılarının gelişmeye ayak uydurup Skoda arabalara terfi ettiklerini gördük. Ucuz verdiler, veresiye verdiler ama saldırı beklemedikleri kadar güçlüydü, üstelik şehir dışına taşınmak nakliye maliyetini de artırmıştı... Onlar da süte kattıkları su miktarını artırıp 'kutu'cuların ekmeğine yağ sürdüler... Hala ara sıra rastlıyorum; sanki kanunsuz bir iş yapıyorlarmış gibi korkak bakışlarla, mahalledeki tanıdık müşterilerine sütlerini verip çabucak uzaklaşıyorlar. Alıcılar da 'sokak sütçüsünden süt alan, temizlikten nasibini almamış fakir kişi' pozisyonuna düşmemek için kaplarını doldurur doldurmaz kimseye görülmeden içeri kaçıyor...Süt bu kadar faydalı bir içecek olduğu halde ülkemizde neden bir türlü tüketimi artmıyor?... Neden gelişmiş ülkelerde 60-170 lt. olan kişi başı süt tüketimi bizim ülkede topu topu 5-10 lt.Pek çok nedeni var, birini de ben söyleyeyim...Ben pastörize süte karşı değilim, sadece bu konuda yıllardır bir yanlışlık yapıldığına inanıyorum... Keşke biz de zengin bir ülke olsak ve bizim de çocuklarımız yılda 125 lt. pastörize kutu süt tüketse ama değiliz ve bizim çocuklarımız yılda 10 lt. süt tüketiyor...Bakın, sektörden bir insan, Aksaray Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Başkanı Esat Zengin ne diyor; 'Şu anda sütün litresi 35 YKr'nin altına indi. Fiyatların düşmesine karşın sütün tüketiciye yüzde 300 karla ulaşması kafamızı karıştırıyor.' Pastörize kutu sütü % 300 karla veriyorsunuz, sokak sütüne pis diyorsunuz... Peki, bu insanlar ne içecek? Söyleyeyim kola içecek... Nebahat'ın çocukları bir yılda kafa başı 10 litre süt, 100 şişe kola içecekler. Sonra Alman bilim adamı çıkıp sizin çocuklarınızın IQ'su düşük deyince hep birlikte adamı ırkçılıkla suçlayacağız...Ey millet... Genç, yaşlı demeyin hepiniz her gün düzenli olarak süt için. Çocuklarınıza verebileceğiniz en güzel hediye her gün düzenli olarak iki bardak süt içmelerini sağlamaktır. Eğer bütçeniz uygunsa 'pastörize kutu süt' için, yok ailenizin toplam süt gideri bütçenizi etkiliyorsa ve size servis veren güvenilir bir sütçünüz varsa korkmadan 'sokak sütü' için. Sütü 15 dakika kaynattıktan sonra korkmadan güvenle içebilir, çocuklarınıza da içirebilirsiniz. Unutmayın, çocuklarımız büyüme çağında yeteri kadar protein alırsa ırkçı Almanların aşağılamalarına maruz kalmayız...Bir şey daha; lütfen sokak sütçülerini kovalamayın, vurmayın, taş atmayın. Murat Kınıkoğlu / Habertürk
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.