İnsan haklarının sözde savunucusu olan AB ve ABD, ortaya koydukları icraatlarla tam bir çifte standart sergiliyor.ABD'nin insan hakkından, demokrasiden ne anladığını Irak'ta, Afganistan'da, Somali'de ve dünyanın birçok ülkesinde yaptığı katliam, tecavüz ve işkencelerden gördük. Görmemek, duymamak mümkün değil, çünkü ABD bu vahşetin duyulması için özel gayret sarfediyor. Hedefleri, işkence ve zulümde sınır tanımadıklarını tüm dünyaya ilan ederek ABD karşıtı olanların üzerinde psikolojik baskı kurabilmek. O yüzden Irak'taki katliam operasyonunun adı, "Korku ve Dehşet Operasyonu" idi.ABD'li yetkililer, bütün dünyanın gözünün içine baka baka, "Irak'a demokrasiyi getirmek için bir süreliğine demokrasiyi rafa kaldırdık" açıklamalarını yaparak, dünya ile dalga geçmeyi de ihmal etmiyorlar.Göstere göstere katliam, işkence, zulüm?Irak'ı işgal gerekçelerinin her biri de yine kendi kaynaklarına göre fos çıktı, ama umursamıyorlar. "Biz yapacağımızı yaparız, sonra nasıl olsa bir sebep buluruz" havasındalar.Ama unutmamaları gereken bir husus var ki, "Zulümle payidar olunmaz" ve tarih bunun ispatıdır.AB'de durum farklı mı? Hayır. AB, ABD'den biraz daha sinsice hareket ediyor. Sözde demokrasi, insan hakları, medenileşmek, bilim gibi vasıtaları kullanarak muhatap aldığı ülke ve ülkeleri kültürel ve ekonomik olarak esareti altına alıyor.Kendi uygulamadığını, benimsemediğini o ülkelere uygulatıyor. AB'nin o talep ve tavsiyelerini yerine getiren ülkelerin geleceği son nokta, kesinlikle bir AB ülkesi olmak değil, AB'nin sömürgesi olma niteliğini taşıyor.AB'nin sömürü politikaları ağırlıklı olarak ülkemiz üzerinde yoğunlaşmış durumda. ABD de bu politikaları desteklediğine göre ortada bir çıkar birliği olduğu belli. Her ne kadar bazı yorumcular, ABD'nin, Türkiye'yi AB içine bir truva atı olarak sokmak istediği yorumlarını yapsalar da ben buna katılmıyorum. ABD'nin AB içindeki truva atı İngiltere'dir. Gerçek hedef, ise Türkiye üzerinde bir çıkar birliğidir, aynen Irak'ta olduğu gibi. Fakat, ABD'nin her ne kadar Türkiye üzerinde ciddi hesapları olsa da, sonuca hazır hale getirilmesi ihalesini AB'ye vermiş durumda.Esasen olayın biraz detayına girdiğimiz vakit, ABD'nin katliamla ve zulümle Irak ve Afganistan'da ulaşmak istediğine, AB, ülkemizi bir takım kriterler, belgeler, raporlar, taslaklar ve zirvelerle ulaşıyor. Hem de ABD gibi para ve asker kaybetmeden. Neticede ülkemizin bütün kaynaklarını sömürüyor, tarımını bitiriyor, insanını bitiriyor, milli direnci kırıyor.Misyonerler göndererek, eğitimimize müdahale ederek, devleti küçülterek, askerimizi susturarak, üretimimizi durdurarak, ekonomimizi altüst ederek, ülkemizi tam bir pazar haline getirerek, milleti etkisiz hale getirerek, Dumlupınar'da, Çanakkale'de bükemedikleri elin kendiliğinden bükülmesini sağlıyorlar. "İnsan insanın kurdudur" temel anlayışına sahip bir Batı dünyasının mayasında sömürgecilik hakimdir. Bu gerçek asla değişmeyecektir. Batı her ne kadar masum pozlara bürünse de, demokrasi havariliğine soyunsa da bunların sadece bir tiyatro olduğunu bütün dünya bilmektedir. Dünya gerçek adaleti, sevgiyi, huzuru aramaktadır. Bugün dünyanın jandarmalığına soyunanlar, eşkıyalığı, terörizmi bir devlet sistemi haline getirmişlerdir. Sahip oldukları teknolojiyi ise yaptıkları zulümleri örtbas etmek için kullanmaktadır. Batı dünyasının, ağırlıklı teknolojik çalışmaları, kendilerine zarar vermeme, hedefi ise daha çabuk ortadan kaldırma esasına dayalı. Örneğin gen teknolojisini, virüsleri bile bir silah olarak kullanmanın hesabı içindeler.Tarihte gerçekten dünyanın jandarmalığını yapmış, hakim olduğu coğrafyada insan haklarını doya doya yaşatmış, hakim olmadığı yerlerde ise zulmü önlemeye çalışmış tek bir millet vardır, o da aziz Türk milletidir. Dünya, aziz milletimizin sunduğu o özgürlüğe hasret duymaktadır. Bu sebeple, hem ülkemizin, hem de dünyadaki bütün insanların geleceği için yeniden olmamız gereken noktaya gelmeliyiz.Bunun tek yolu var.Dünyayı yaşanmaz bir hale getiren Batı dünyasının peşinden koşan, onların bir dediğini iki etmeyen, onlara dost ve müttefik, kendi milletine ise yabancı olanlara değil, ülkemizin, milletimizin ve de sahip olduklarımızın farkına varan ve de milli projeler üretenleri iktidara getirmeliyiz.Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in de her fırsatta vurguladığı gibi, ülkemiz bir "Kainat devleti" olmaya namzettir.Yine Haydar Bey'in ifade ettiği gibi, 3 katrilyon dolarlık yeratlı ve yerüstü kaynağıyla bizler değil Türkiye'yi, bütün dünyayı kıyamete kadar doyuracak imkana sahibiz.İşte bu sebeple bizler, hazine üzerinde oturan dilenciler gibiyiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025