Kulun hidayet ve irşadında sebebe ihtiyaç vardır
Hiç şüphesiz, Allah ile kul arasına kimse giremez. Yalnız her şeyde olduğu gibi kulun hidâyet ve irşadında da mutlaka bir sebebe ihtiyaç vardır
07.12.2024 18:30:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Hiç şüphesiz, Allah ile kul arasına kimse giremez. Yalnız her şeyde olduğu gibi kulun hidâyet ve irşadında da mutlaka bir sebebe ihtiyaç vardır. İrşat ve hidâyetin sebepsiz olacağını düşünmek, İslam'ın ve imanın mantalitesinden mahrumiyetin ifadesidir.
Maddî ve mânevî bir işte vasıta gerekir de, dünya ve âhiret hayatının akıbetini belirleyecek derecede mühim olan hidâyet ve irşad meselesinde nasıl olurda bir vasıta gerekmez?
Peygamber Efendimiz kendisini vesile ederek Allah'tan bir dilekte bulunmayı sahabesine öğretmiş tavsiye etmiştir.
"Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: 'Abdest alınan yere gidip abdest al! Sonra iki rekât kılıp şu duaları oku: Allah'ım! Senden dilerim ve peygamberimiz ve rahmet peygamberi olan Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) hürmetiyle Sana tevessül ederim. Ey Muhammed! İhtiyacımı görmesi için Seninle Rabb'ime yöneldim.' Ondan sonra hâcetin ne ise söylersin."
Evs b. Evs'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: 'Günlerinizin en üstünü Cuma günüdür. Çünkü Âdem o gün yaratılmış ve o gün ölmüştür. Sûr'a üfürme de o gün olacaktır. Sa'ka da (yüksek ses) o gün olacaktır. O gün Benim üzerime çok salât ü selâm getirin! Çünkü salâtlarınız Bana sunulmaktadır.'
Dediler ki: 'Kemiklerin çürüdükten sonra salâtlarımız Sana nasıl ulaşır?'
'Allah, toprağa, peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kılmıştır' buyurdu."
Peygamberler, kabirlerinde hayattadırlar, namaz kılarlar, yani tesbih ve tahlilde bulunurlar.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Allah'ın, ümmetimden Bana selâm getiren gezici melekleri vardır."
(Yine) Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) buyurmuştur: "Hayatım sizin için hayırlıdır; siz ona konuşursunuz, o da size konuşup anlatır. Ölümüm de sizin için hayırlıdır. Çünkü amelleriniz bana sunulur; amellerinizi hayırlı görürsem, Allah'a hamd ederim. Amellerinizden kötü gördüklerim hususunda da bağışlanması için Allah'tan mağfiret dilerim."
Sahabesi o hayatta iken Allah'a yakınlık için ona ait her şeyi, hatta içtiği suyun artığını dahi vesile edinmiştir:
Sehl b. Sa'd'den, "Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve âlihi) su getirildi, ondan içti. Sağında bir çocuk oturuyordu, solunda da yaşlı insanlar vardı.
Çocuğa dedi ki: 'Önce bunlara vermeme izin verir misin?'
Çocuk şöyle dedi: 'Ey Allah Resûlü! Vallahi Senden sonra kimseyi kendime tercih etmem.' Bunun üzerine maşrapayı ona verdi."
O'nun vefatından sonra da sahabesi O'nun mübarek vücuduna ait bir parça ya da O'nun mübarek vücuduna değen bir eşyayı vesile edinerek Cenâb-ı Hakk'a niyazda bulunmuşlardır. O'nun yüzüsuyu hürmetine duaları kabul olmuş, hastalar şifa bulmuştur:
Hz. Esmâ'dan (radiyallahu anhâ); "O, bize kisralar için yapılmış bir taylasân cübbesi çıkardı. Cübbenin ipekten yaması vardı. Yenleri dibacla işlenmişti. Dedi ki: İşte bu Allah Resûlünün (sallallahu aleyhi ve âlihi) cübbesidir.
Âişe›nin yanındaydı, o ölünce onu, ben aldım. Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) onu giyerdi. Onu hastalar (suyundan içsinler diye) için yıkıyoruz, onun yüzsuyu hürmetine şifalar diliyoruz"
Osman b. Abdillah b. Mevheb'den, "Ailem beni bir bardak su ile Ümmü Seleme'ye gönderdi.
Bir insana göz değdiği zaman ya da bir rahatsızlıkla karşı karşıya kaldığı zaman, ona bir kap gönderirdi. O da gümüş mahfazasında tuttuğu Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve âlihi) kıllarından bir kılı çıkartıp (kabın içine daldırır) suyu karıştırırdı. O (hasta) ondan içerdi. Mahfazaya baktım, içinde birkaç kırmızı kıl gördüm."
Ebû'l-Cevzâ'dan, "Medine'de şiddetli bir kıtlık oldu. Halk, Âişe'ye koşup durumdan yakındı. Bunun üzerine dedi ki: 'Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) kabrine bakın; tavanında göğe doğru küçük bir pencere açın ki, O'nunla sema arasında hiçbir tavan olmasın!'
Dediğini yaptılar, öyle yağmur yağdı ki, bolluğundan otlar bitti; develer şişmanlıktan âdeta çatlarcasına semizleşti. O yıla bu yüzden 'âmu'lfetak (çatlama yılı)' denildi."
Resûlullah'ın (s.a.a.) vefatından sonra sahabesi O'na olan akrabalık bağı dolayısıyla amcası Hz. Abbâs'ı vesile ederek Cenâb-ı Hakk'a niyazda bulunmuşlardır:
Enes'den, "Ömer, kıtlık olduğu dönemde yağmur duası yaptığı zaman 'Abbâs'ın yüzsuyu hürmetine' der ve 'Allah'ım biz Sana Peygamberinle tevessül eder Sen de bize rahmet verirdin; şimdi ise Peygamberinin amcasıyla tevessül ediyoruz; ne olur -onun yüzüsuyu hürmetine- bize yağmur ihsan et!' diye dua ederdi. Duanın ardından bolca yağmur yağardı."
İbn Abbâs'tan (radiyallahu anh) rivâyet edildiğine göre Allah'ın veli kullarını vesile etmek haktır: İbn Abbâs'tan (radiyallahu anh);
O, "Onları (Ashab-ı Kehf'i) ancak pek az kişiler bilir" mealindeki âyet hakkında dedi ki:
"Ben o az kişilerdenim. (Ashâb-ı Kehf) Mekselemînâ, şehre para ile gönderilen Yemlîhâ, Mertûlus, Yenbûnus, Derduûnûs, çoban olan Mentiyusisunus ile köpekleri Kıtmîr." Ebû Abdirrahmân der ki:
"Babam dedi ki: Bana ulaştığına göre; kim bu isimleri bir şey içine yazıp da yangına atarsa yangın hemen söner."
Peygamber Efendimiz (s.a.a.) İsm-i Âzam'ı ve Allah'ın güzel isimlerini vesile ederek edilen dualarında kabul olduğunu bildirmiştir:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Üzüntüsü çok olan şöyle desin: 'Allah'ım! Ben, Senin kulunum, erkek kulunun (babamın) ve kadın kulunun (annemin) oğluyum. Senin avucundayım. Perçemim Senin elindedir. Hakkımda hükmün geçerlidir. Hakkımdaki hükmün de âdildir.
Kendini adlandırdığın ya da Kitab'ında indirdiğin veyahut gayb varlıkları içinde kendine sakladığın her isminin hürmetine, Kur'ân-ı Azîm'i, kalbimin baharı, üzüntü ve kederimin cilâsı kılmanı diliyorum.' Kim bunu okursa Allah onun üzüntüsünü giderir ve kederini feraha (sevince) döndürür." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
Maddî ve mânevî bir işte vasıta gerekir de, dünya ve âhiret hayatının akıbetini belirleyecek derecede mühim olan hidâyet ve irşad meselesinde nasıl olurda bir vasıta gerekmez?
Peygamber Efendimiz kendisini vesile ederek Allah'tan bir dilekte bulunmayı sahabesine öğretmiş tavsiye etmiştir.
"Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: 'Abdest alınan yere gidip abdest al! Sonra iki rekât kılıp şu duaları oku: Allah'ım! Senden dilerim ve peygamberimiz ve rahmet peygamberi olan Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) hürmetiyle Sana tevessül ederim. Ey Muhammed! İhtiyacımı görmesi için Seninle Rabb'ime yöneldim.' Ondan sonra hâcetin ne ise söylersin."
Evs b. Evs'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: 'Günlerinizin en üstünü Cuma günüdür. Çünkü Âdem o gün yaratılmış ve o gün ölmüştür. Sûr'a üfürme de o gün olacaktır. Sa'ka da (yüksek ses) o gün olacaktır. O gün Benim üzerime çok salât ü selâm getirin! Çünkü salâtlarınız Bana sunulmaktadır.'
Dediler ki: 'Kemiklerin çürüdükten sonra salâtlarımız Sana nasıl ulaşır?'
'Allah, toprağa, peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kılmıştır' buyurdu."
Peygamberler, kabirlerinde hayattadırlar, namaz kılarlar, yani tesbih ve tahlilde bulunurlar.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Allah'ın, ümmetimden Bana selâm getiren gezici melekleri vardır."
(Yine) Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) buyurmuştur: "Hayatım sizin için hayırlıdır; siz ona konuşursunuz, o da size konuşup anlatır. Ölümüm de sizin için hayırlıdır. Çünkü amelleriniz bana sunulur; amellerinizi hayırlı görürsem, Allah'a hamd ederim. Amellerinizden kötü gördüklerim hususunda da bağışlanması için Allah'tan mağfiret dilerim."
Sahabesi o hayatta iken Allah'a yakınlık için ona ait her şeyi, hatta içtiği suyun artığını dahi vesile edinmiştir:
Sehl b. Sa'd'den, "Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve âlihi) su getirildi, ondan içti. Sağında bir çocuk oturuyordu, solunda da yaşlı insanlar vardı.
Çocuğa dedi ki: 'Önce bunlara vermeme izin verir misin?'
Çocuk şöyle dedi: 'Ey Allah Resûlü! Vallahi Senden sonra kimseyi kendime tercih etmem.' Bunun üzerine maşrapayı ona verdi."
O'nun vefatından sonra da sahabesi O'nun mübarek vücuduna ait bir parça ya da O'nun mübarek vücuduna değen bir eşyayı vesile edinerek Cenâb-ı Hakk'a niyazda bulunmuşlardır. O'nun yüzüsuyu hürmetine duaları kabul olmuş, hastalar şifa bulmuştur:
Hz. Esmâ'dan (radiyallahu anhâ); "O, bize kisralar için yapılmış bir taylasân cübbesi çıkardı. Cübbenin ipekten yaması vardı. Yenleri dibacla işlenmişti. Dedi ki: İşte bu Allah Resûlünün (sallallahu aleyhi ve âlihi) cübbesidir.
Âişe›nin yanındaydı, o ölünce onu, ben aldım. Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) onu giyerdi. Onu hastalar (suyundan içsinler diye) için yıkıyoruz, onun yüzsuyu hürmetine şifalar diliyoruz"
Osman b. Abdillah b. Mevheb'den, "Ailem beni bir bardak su ile Ümmü Seleme'ye gönderdi.
Bir insana göz değdiği zaman ya da bir rahatsızlıkla karşı karşıya kaldığı zaman, ona bir kap gönderirdi. O da gümüş mahfazasında tuttuğu Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve âlihi) kıllarından bir kılı çıkartıp (kabın içine daldırır) suyu karıştırırdı. O (hasta) ondan içerdi. Mahfazaya baktım, içinde birkaç kırmızı kıl gördüm."
Ebû'l-Cevzâ'dan, "Medine'de şiddetli bir kıtlık oldu. Halk, Âişe'ye koşup durumdan yakındı. Bunun üzerine dedi ki: 'Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) kabrine bakın; tavanında göğe doğru küçük bir pencere açın ki, O'nunla sema arasında hiçbir tavan olmasın!'
Dediğini yaptılar, öyle yağmur yağdı ki, bolluğundan otlar bitti; develer şişmanlıktan âdeta çatlarcasına semizleşti. O yıla bu yüzden 'âmu'lfetak (çatlama yılı)' denildi."
Resûlullah'ın (s.a.a.) vefatından sonra sahabesi O'na olan akrabalık bağı dolayısıyla amcası Hz. Abbâs'ı vesile ederek Cenâb-ı Hakk'a niyazda bulunmuşlardır:
Enes'den, "Ömer, kıtlık olduğu dönemde yağmur duası yaptığı zaman 'Abbâs'ın yüzsuyu hürmetine' der ve 'Allah'ım biz Sana Peygamberinle tevessül eder Sen de bize rahmet verirdin; şimdi ise Peygamberinin amcasıyla tevessül ediyoruz; ne olur -onun yüzüsuyu hürmetine- bize yağmur ihsan et!' diye dua ederdi. Duanın ardından bolca yağmur yağardı."
İbn Abbâs'tan (radiyallahu anh) rivâyet edildiğine göre Allah'ın veli kullarını vesile etmek haktır: İbn Abbâs'tan (radiyallahu anh);
O, "Onları (Ashab-ı Kehf'i) ancak pek az kişiler bilir" mealindeki âyet hakkında dedi ki:
"Ben o az kişilerdenim. (Ashâb-ı Kehf) Mekselemînâ, şehre para ile gönderilen Yemlîhâ, Mertûlus, Yenbûnus, Derduûnûs, çoban olan Mentiyusisunus ile köpekleri Kıtmîr." Ebû Abdirrahmân der ki:
"Babam dedi ki: Bana ulaştığına göre; kim bu isimleri bir şey içine yazıp da yangına atarsa yangın hemen söner."
Peygamber Efendimiz (s.a.a.) İsm-i Âzam'ı ve Allah'ın güzel isimlerini vesile ederek edilen dualarında kabul olduğunu bildirmiştir:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Üzüntüsü çok olan şöyle desin: 'Allah'ım! Ben, Senin kulunum, erkek kulunun (babamın) ve kadın kulunun (annemin) oğluyum. Senin avucundayım. Perçemim Senin elindedir. Hakkımda hükmün geçerlidir. Hakkımdaki hükmün de âdildir.
Kendini adlandırdığın ya da Kitab'ında indirdiğin veyahut gayb varlıkları içinde kendine sakladığın her isminin hürmetine, Kur'ân-ı Azîm'i, kalbimin baharı, üzüntü ve kederimin cilâsı kılmanı diliyorum.' Kim bunu okursa Allah onun üzüntüsünü giderir ve kederini feraha (sevince) döndürür." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.