Geçen haftadan bu yana konuştuğumuz Kudüs meselesine ilişkin birkaç noktaya dikkat çekmek ve konu hakkında yapılan çıkarımları Kudüs'ün dini değeri konusunu başkaca bir yazıya bırakarak değerlendirmek istiyorum:
Öncelikle birkaç gündür dev tepkiler verilen durumun ne olduğunu hatırlatalım: ABD, İsrail'in uzun zaman evvel ilan ettiği Kudüs'ün başkent olması kararını 'tanıdığını' açıkladı.
Tanıma, uluslararası hukukun esas özneleri olan devletlerce yapılan tek taraflı bir işlem olup, zımnen veya alenen yapılabilir. Örneğin belirli şartlara uygun bir uluslararası sözleşmeye taraf olduğunuzda, ek bir beyana gerek olmadan sözleşmenin diğer tarafı olan devletlerin varlığını kural olarak tanımış sayılırsınız.
O halde kamuoyunda oluşan bu tepki, ABD'nin bu tanımayı açıkça yapmasına ilişkindir. Tabii olarak ABD'nin, İsrail'in başkentinin varlığını zımnen kabul etmesi mümkün gözükmemektedir ancak kamuoyunun bu kadar sinirli olmasının sebebi açıkça yapılan bir açıklamadır.
Örneğin Sayın Cumhurbaşkanımız bilindiği üzere BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) eşbaşkanıdır. Bu proje kapsamında İsrail'in Kudüs'ü başkent olarak ilan etmesi ve proje sahibi ABD'nin bunu tanımasından daha doğal bir sonuç yoktur. Kaldı ki belirttiğimiz ve bilindiği gibi Kudüs de facto olarak uzun süredir İsrail'in başkentliği görevi görmektedir. Devlet yönetimine ilişkin birçok idari kurum buradadır. O halde Cumhurbaşkanı'nın tepkisi bunun dile getirilmesine ilişkin diyebiliriz. Zira yıllardır günyüzünde olan bir olgunun bu açıklama üzerine tartışılmasının başka bir izahı yoktur.
Bunların yanında bu açıklama şüphesiz en çok ABD Başkanı Trump'ın işine gelmiştir. Zira bölgedeki güçlü devletlerden ikisi çok hafif tepkiler vermiştir. Rusya, Esad konusunda ABD'nin verdiği tavizlerden, İran ise Şii yapıdan ve Kudüs konusunda Sünni dünyadan çok daha rahat bir tutuma sahip olduğundan bu harekete verdikleri tepkiler Trump'ın tam istediği gibidir. Bunun yanında zaten seçim vaatlerinden biri olan hareketi yerine getiren Trump, hem halkın hem ABD'deki yahudi localarının hem de Ortadoğu'ya silah satan tüccarlarının onay ve takdirini kazanmış bulunmaktadır. Bir taşta üç kuş vuran Trump, son dönemde tartışmalara konu olan koltuğunu ciddi derecede güçlendirmiştir.
Bu, çok farklı noktalara gidebilecek veya sindirilebilecek bir süreç olup, bu süreçte hem ABD iç siyasetinde hem Ortadoğu'daki taktiksel savaşta taşlar yerinden oynayacaktır. Değişmeyen tek şey ise her zaman olduğu gibi Filistin halkının yalnız bırakılması olacak gibi gözükmektedir. Burada fark ortaya koymak isteyen bir Türkiye varsa acilen duruma vazife etmelidir. Yağmadan gürlemenin ne bize ne de Filistin'e hiçbir faydası olmayacağı açıktır.
Öncelikle birkaç gündür dev tepkiler verilen durumun ne olduğunu hatırlatalım: ABD, İsrail'in uzun zaman evvel ilan ettiği Kudüs'ün başkent olması kararını 'tanıdığını' açıkladı.
Tanıma, uluslararası hukukun esas özneleri olan devletlerce yapılan tek taraflı bir işlem olup, zımnen veya alenen yapılabilir. Örneğin belirli şartlara uygun bir uluslararası sözleşmeye taraf olduğunuzda, ek bir beyana gerek olmadan sözleşmenin diğer tarafı olan devletlerin varlığını kural olarak tanımış sayılırsınız.
O halde kamuoyunda oluşan bu tepki, ABD'nin bu tanımayı açıkça yapmasına ilişkindir. Tabii olarak ABD'nin, İsrail'in başkentinin varlığını zımnen kabul etmesi mümkün gözükmemektedir ancak kamuoyunun bu kadar sinirli olmasının sebebi açıkça yapılan bir açıklamadır.
Örneğin Sayın Cumhurbaşkanımız bilindiği üzere BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) eşbaşkanıdır. Bu proje kapsamında İsrail'in Kudüs'ü başkent olarak ilan etmesi ve proje sahibi ABD'nin bunu tanımasından daha doğal bir sonuç yoktur. Kaldı ki belirttiğimiz ve bilindiği gibi Kudüs de facto olarak uzun süredir İsrail'in başkentliği görevi görmektedir. Devlet yönetimine ilişkin birçok idari kurum buradadır. O halde Cumhurbaşkanı'nın tepkisi bunun dile getirilmesine ilişkin diyebiliriz. Zira yıllardır günyüzünde olan bir olgunun bu açıklama üzerine tartışılmasının başka bir izahı yoktur.
Bunların yanında bu açıklama şüphesiz en çok ABD Başkanı Trump'ın işine gelmiştir. Zira bölgedeki güçlü devletlerden ikisi çok hafif tepkiler vermiştir. Rusya, Esad konusunda ABD'nin verdiği tavizlerden, İran ise Şii yapıdan ve Kudüs konusunda Sünni dünyadan çok daha rahat bir tutuma sahip olduğundan bu harekete verdikleri tepkiler Trump'ın tam istediği gibidir. Bunun yanında zaten seçim vaatlerinden biri olan hareketi yerine getiren Trump, hem halkın hem ABD'deki yahudi localarının hem de Ortadoğu'ya silah satan tüccarlarının onay ve takdirini kazanmış bulunmaktadır. Bir taşta üç kuş vuran Trump, son dönemde tartışmalara konu olan koltuğunu ciddi derecede güçlendirmiştir.
Bu, çok farklı noktalara gidebilecek veya sindirilebilecek bir süreç olup, bu süreçte hem ABD iç siyasetinde hem Ortadoğu'daki taktiksel savaşta taşlar yerinden oynayacaktır. Değişmeyen tek şey ise her zaman olduğu gibi Filistin halkının yalnız bırakılması olacak gibi gözükmektedir. Burada fark ortaya koymak isteyen bir Türkiye varsa acilen duruma vazife etmelidir. Yağmadan gürlemenin ne bize ne de Filistin'e hiçbir faydası olmayacağı açıktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Haydar Bektaş / diğer yazıları
- Süleymani’nin ardından / 10.01.2020
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018