Ekonomistlerin, işadamlarının, siyasetçilerin, "ekonomi düzeliyor, bu iş tamam" dediği şu günlerde ekonomik krizden söz etmenin zorluğunu bilerek, biz yine krize dikkat çekmek istiyoruz. Çünkü gerçekle temasını oldukça yitirmiş bir ekonomide yaşıyoruz. Böyle bir ekonomide kriz, şok panik ve kaos tehlikesi her an mevcuttur.
İsterseniz olaya tersten bakalım ve şu soruyu soralım: "Neye, hangi göstergelere göre ekonomi iyi veya kötü diyoruz?" Borsa, faiz ve döviz sabitse ekonomi iyi demiyor muyuz. Bunlarda meydana gelen en ufak dalgalanmaları kriz olarak nitelendirdiğimize göre "kriz olmaz" diyebilir miyiz? Nitekim aynı hatayı Ecevit hükümeti yapmıştı. Ekonominin düzeldiği konusunda, o dönemde herkes ve her kesim ittifak etmişti. Hükümet üyeleri büyük bir gururla ekonomik programın başarısını, işadamları 10 yıl öncesini gördüklerini anlatıyordu. Ama ne oldu? Kriz birden bire patlak verdi.
Bu durum Başbakan Ecevit'e sorulduğunda cevabı şöyle oldu: "Bize verilen bilgiler ekonominin iyiye gittiği yönünde idi. Demek ki ekonomi iyi değilmiş." Bu hükümetin de aynı manzara ile karşılaşması muhtemeldir. Onun için uyarıyor ve diyoruz ki; "krizden emin olmayınız". Paul Ormerod'un dediği gibi "krizlerin dalga boyu, genişliği ve sıklığı öngörülemez hale gelmiştir". Sıcak para oyunlarının oynandığı bir ülkede kriz de, soygun da kaçınılmazdır. Bu, böyle biline.
Dünyadaki ekonomik krizler incelendiğinde şu gerçekle karşılaşılır. Ekonomik krizler önce finansal sistemde başlar, sonra dalga dalga bütün ekonomiye yayılır. Esasen "krizlerin ana sebebi IMF politikalarıdır" diyerek kesip atmak da mümkün. Zira krize düşen ülkelerin hepsi IMF politikalarını uygulayarak krize düşmüşlerdir. IMF politikaları yüzünden krize düşen bir ülkenin IMF politikalarını uygulayarak krizden çıkmaya çalışması ne kadar mantıklı olabilir. İşte 59. hükümetin yaptığı da budur. Yani çıkmaz sokakta koşmak. Çıkmaz sokakta ha koşmuşsun ha yürümüşsün, sonuç değişmez.
Bazıları "ekonomi küreselleşti, milli politikalar yetersiz kalıyor" diyerek ulus-üstü kurumlara teslimiyeti sunuyor. Çok yanlış. Önümüzde Asya krizinde IMF reçetelerini reddeden Malezya örneği var. Malezya IMF'nin köklü ekonomik reformlar karşılığında vermeyi taahhüt ettiği yardım paketini geri çevirdi. Neo-Liberal ekonomistlerin felaket senaryolarının tam aksine Asya krizini kolay bir şekilde atlattı. IMF başkanı Horst Köhler bile şu itirafı yapmak zorunda kaldı: "Malezya ekonomisinin iyi performansını gözardı edemeyiz. Demek ki Malezya'nın kararları yanlış değilmiş". Aynı şekilde Paul Krugman da itirafta bulunuyor. Diyor ki; "Yatırımcılar (ben de dahil) çılgın başbakanın (Malezya başbakanı Mahathir'in) felaketi davet ettiğini iddia ettiler. İlk birkaç hafta boyunca denetimlerin nasıl başarısız olacağı ya da başarısız olmak üzere oldukları konusunda korku hikayeleri yaygın bir biçimde ortalıkta dolaştı. Halbuki denetimler, kuşkucuların iddia ettiğinden çok daha fazla işe yaradı".
"IMF ile olmak zorundayız" tezini savunanlar bizim değil bir de ABD'li ekonomist Laster Thurow'un şu sözlerine kulak versinler. Versinler de akıllarını başlarına devşirsinler. "IMF Türkiye'nin ekonomik kurtarıcısı olarak görülmemelidir. Türkiye IMF'yi dinlemesin, ABD yardımına da bel bağlamasın. Yapılması gerekenleri kendisi tespit etsin ve uygulasın, ekonomik başarı ancak böyle yakalanır." Doğru söze ne denir? Doğru söz karşısında sadece şapka çıkartılır. Hükümetin de bunu yapmasını dileriz.
Görülen o ki, 59. Hükümet de yanlış bir kulvarda koşuyor. Kulvar değiştirmeyi hiç düşünmüyor. Onun için bütün olumlu ve iyimser tahminlerin aksine biz yine "kriz olabilir" uyarısını yapıyoruz.
İsterseniz olaya tersten bakalım ve şu soruyu soralım: "Neye, hangi göstergelere göre ekonomi iyi veya kötü diyoruz?" Borsa, faiz ve döviz sabitse ekonomi iyi demiyor muyuz. Bunlarda meydana gelen en ufak dalgalanmaları kriz olarak nitelendirdiğimize göre "kriz olmaz" diyebilir miyiz? Nitekim aynı hatayı Ecevit hükümeti yapmıştı. Ekonominin düzeldiği konusunda, o dönemde herkes ve her kesim ittifak etmişti. Hükümet üyeleri büyük bir gururla ekonomik programın başarısını, işadamları 10 yıl öncesini gördüklerini anlatıyordu. Ama ne oldu? Kriz birden bire patlak verdi.
Bu durum Başbakan Ecevit'e sorulduğunda cevabı şöyle oldu: "Bize verilen bilgiler ekonominin iyiye gittiği yönünde idi. Demek ki ekonomi iyi değilmiş." Bu hükümetin de aynı manzara ile karşılaşması muhtemeldir. Onun için uyarıyor ve diyoruz ki; "krizden emin olmayınız". Paul Ormerod'un dediği gibi "krizlerin dalga boyu, genişliği ve sıklığı öngörülemez hale gelmiştir". Sıcak para oyunlarının oynandığı bir ülkede kriz de, soygun da kaçınılmazdır. Bu, böyle biline.
Dünyadaki ekonomik krizler incelendiğinde şu gerçekle karşılaşılır. Ekonomik krizler önce finansal sistemde başlar, sonra dalga dalga bütün ekonomiye yayılır. Esasen "krizlerin ana sebebi IMF politikalarıdır" diyerek kesip atmak da mümkün. Zira krize düşen ülkelerin hepsi IMF politikalarını uygulayarak krize düşmüşlerdir. IMF politikaları yüzünden krize düşen bir ülkenin IMF politikalarını uygulayarak krizden çıkmaya çalışması ne kadar mantıklı olabilir. İşte 59. hükümetin yaptığı da budur. Yani çıkmaz sokakta koşmak. Çıkmaz sokakta ha koşmuşsun ha yürümüşsün, sonuç değişmez.
Bazıları "ekonomi küreselleşti, milli politikalar yetersiz kalıyor" diyerek ulus-üstü kurumlara teslimiyeti sunuyor. Çok yanlış. Önümüzde Asya krizinde IMF reçetelerini reddeden Malezya örneği var. Malezya IMF'nin köklü ekonomik reformlar karşılığında vermeyi taahhüt ettiği yardım paketini geri çevirdi. Neo-Liberal ekonomistlerin felaket senaryolarının tam aksine Asya krizini kolay bir şekilde atlattı. IMF başkanı Horst Köhler bile şu itirafı yapmak zorunda kaldı: "Malezya ekonomisinin iyi performansını gözardı edemeyiz. Demek ki Malezya'nın kararları yanlış değilmiş". Aynı şekilde Paul Krugman da itirafta bulunuyor. Diyor ki; "Yatırımcılar (ben de dahil) çılgın başbakanın (Malezya başbakanı Mahathir'in) felaketi davet ettiğini iddia ettiler. İlk birkaç hafta boyunca denetimlerin nasıl başarısız olacağı ya da başarısız olmak üzere oldukları konusunda korku hikayeleri yaygın bir biçimde ortalıkta dolaştı. Halbuki denetimler, kuşkucuların iddia ettiğinden çok daha fazla işe yaradı".
"IMF ile olmak zorundayız" tezini savunanlar bizim değil bir de ABD'li ekonomist Laster Thurow'un şu sözlerine kulak versinler. Versinler de akıllarını başlarına devşirsinler. "IMF Türkiye'nin ekonomik kurtarıcısı olarak görülmemelidir. Türkiye IMF'yi dinlemesin, ABD yardımına da bel bağlamasın. Yapılması gerekenleri kendisi tespit etsin ve uygulasın, ekonomik başarı ancak böyle yakalanır." Doğru söze ne denir? Doğru söz karşısında sadece şapka çıkartılır. Hükümetin de bunu yapmasını dileriz.
Görülen o ki, 59. Hükümet de yanlış bir kulvarda koşuyor. Kulvar değiştirmeyi hiç düşünmüyor. Onun için bütün olumlu ve iyimser tahminlerin aksine biz yine "kriz olabilir" uyarısını yapıyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018