Bağımsız Türkiye Partisi'nin başlatmış olduğu köy çalışma programına katılmak üzere bu haftasonu ülkemizin en güzel şehirlerinden Malatya'daydık. Yazın bunaltıcı havasına rağmen Malatya serinliğiyle karşıladı bizi. Bu sanki yapacağımız çalışmanın da habercisi gibiydi.Ben Malatya merkez ilçenin köylerini gezecek, Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Eyercioğlu ve avukat Galip Akdağ gibi değerli insanlarında içinde bulunduğu bir ekiple birlikte yola çıktım. Çalışmamıza Topsöğüt kasabasından başladık. Şirin, yeşillikler içinde bir belde ama ortada kimseler yok. Çünkü tam kayısı toplama mevsimi ve herkes kayısı bahçelerinde. Neyse ta Gaziantep'ten buraya kadar gelmişiz sohbet edecek birini bulmadan gitmeyiz diyoruz ve ilk karşımıza çıkan eve giriyoruz. Anadolu'nun o eşsiz misafirperverliğiyle Mahmut amca ve oğlu Hasan karşılıyorlar bizi. Biz kim olduğumuzu söyleyene kadar inanın kimsiniz, niye geldiniz bile demiyor, olması gerektiği gibi hal hatır edip, ne içeceğimizi soruyorlar. İşte benim milletimin karakteristik özelliğidir bu. Bunu dünyanın hiçbir yerinde bulamazsınız. Hele peşinden koştuğumuz Avrupa'da, Amerika'da hiç bulamazsınız. Oralarda sana yağmurlu havada su bile vermezler. Prof. Dr. Haydar Baş beye ait "Günün hangi saatinde evine giderseniz gidin Türk olsun, Kürt olsun, Laz veya Çerkez olsun sizi en iyi şekilde misafir ederler. Bu bizim ortak değerlerimizdendir, onun için bizi bölemezler, parçalayamazlar" sözünü pratikte görmüş olduk. Gerçekten G.Antep'te nasıl ağırlanıyorsan burada da böyle, Diyarbakır'da da, Trabzon'da da, Edirne'de de. Bu milletin, ortak değerleri olan harcı çok sağlam. Bunu hesaba katmayan hüsrana uğrar, 80 sene önce olduğu gibi. Merakları gidermek için söze girip BTP'den geldiğimizi, genel başkanımızdan selam getirdiğimizi söyleyince daha da bir koyulaştı sohbet. Bizim yaptığımız siyasetin mevcut kirlenmiş siyasi yapıyla alakasının olmadığı, tamamen Kuvva-yı Milliye ruhundan dolayı, bu ruhu hayata geçirmek için yapılan zorunlu bir fiil olduğunun en büyük kanıtıdır bu köy çalışmaları. Çünkü ortada seçim yok ama biz Genel Başkanımız Prof. Dr. Haydar Baş beyin direktifleriyle köy köy geziyoruz. Çünkü amacımız insanımızı ülkede oynanan oyunlar hakkında uyarmak, durumlarını bizzat yerinde görmek ve dertleşerek bir nebze olsun sıkıntılarını paylaşmak. Aslında görevi ülkesine hizmet etmek olan siyasetçinin yapması gereken tam da budur. Bugüne kadar yapmış olduğu çalışmalarla o alanda hep ölçü koymuş olan Genel Başkanımız, siyasete ve siyasetçiye de ölçü veriyor bu çalışmalarla. İnsanımızın özlediği, aradığı da bu. Çünkü ortada seçim bile yokken ayağına kadar gidip hal hatır sormanız, genel başkanınızdan selam götürmeniz o kadar memnun ediyor ki vatandaşları. Hele de Başbakanın, "açız" diye derdini anlatmaya çalışan köylüye, "bütün millet çalışıp size mi bakacak" diye azarladığı bir dönemde. İlk gün sekiz, ikinci gün altı köy gezdik. Yanımda Mehmet Aykaç bey var ve gezdiğimiz bütün köylerde tanıdığı, akrabası var. Kendisi av malzemeleri satıyor ve Prof. Dr.Haydar Baş beye gönül verdiği için işini gücünü bırakmış ve Kuvva-yı Milliye'ye hizmet etmek için bizimle beraber geziyor. Köylü tanıdığı biri olduğu zaman daha rahat, resmiyetten uzak ve samimi konuşuyor. Dilek kasabasında bir bahçeye giriyoruz. Evin hanımı kazanda şire yapıyor. Hasan abi de bahçeyle meşgul. Selam verip sohbete başlıyoruz ve anlıyoruz ki burada anlatacak birşeyimiz yok bizim. Çünkü Hasan abi de hanımı da bize Genel Başkanımızı ve projelerini anlatıyor. Samanköy'de Hoca'nın evini buluyoruz. Hoca lakabı ama kendisi de emekli imam. Orada da söze başlamamla dinlemeye koyulmam bir oluyor, çünkü Hoca da oğlu Mustafa da bizi hayretlere düşürecek kadar bilinçli. Bize dinlerarası diyaloğun tehlikesini anlatıyorlar. Bir önceki köyde denildiği gibi bize, "oğlum sizin gezmenize gerek yok, biz Haydar beyi gayet iyi biliyor ve takip ediyoruz, O'ndan başka kim kaldı zaten" diyorlar. Bir diğer köyde 80 yaşlarındaki Muhammed dayıya ve oğluna misafir oluyoruz. O da bize Amerika'nın bölgedeki hesabını, Avrupa ile Amerika ile dost olunamayacağını anlatıyor. Biz anlatmaktan çok dinliyoruz. Siville askerin, devletle milletin barışması gerektiğini ve bize bu kavganın yakışmadığını söylüyor ve ekliyor "oğlum kimler birbiriyle dalaşır biliyor musun?" İnanın Genel Başkanımızın oynadığı misyonun büyüklüğü herkes tarafından biliniyor. Muhammed dayının sözü herkesi kendine getirmeli, özellikle bu kavga ortamını hazırlayanları, tahrik edenleri. Gerçekten de kimler dalaşır? Bir düşünmeliler. Kısacası köylü her şeyin farkında ve çok bilinçli, sakın kimse köylü cahildir diye aklının ucundan bile geçirmesin, hele de hükümet...Tabi her yerde olduğu gibi burada da köylünün ekip biçtiği para etmiyor. Buranın geçimi kayısı üzerine kurulu. İki günde ondört köy geziyoruz ve etrafımda gördüğüm tek şey kayısı ağaçları. O kadar büyük ve heybetliler ki. Allah da bu sene bereket vermiş, ağaçların dalları kayısıyı taşıyamadığında kırılmış, her yerde manzara bu. Ama ne yazık ki yine ofis kayısıyı almıyor ve üretici tüccarın avucuna düşüyor. Aldığım bilgilere göre bu iş Malatya'da 3-5 kişinin elindeymiş. Tabi köylü de kayısı elinde kalıp hayvan yemi olmasın diye kaderine razı oluyor ve zararına tüccara satıyor. Hem de kayısı işçiliği çok olan, eziyetli bir ürün. 5-6 kere ilaçlanıyor, sonra toplanıyor, kasalara konuluyor, istifleniyor, daha sonra odalara konulup kükürtleniyor, sonra brandalara tek tek seriliyor, kurutuluyor, çekirdekleri çıkarılıyor ve iyisi kötüsü birbirinden ayrılıyor. Tam bir göz nuru söz konusu yani. Bütün bunlar zor olan şeyler yapılıyor ama en kolayı olan köylüden mal alımı yapılamadığı için bütün senenin emeği birilerine peşkeş çekiliyor. İşte asıl sömürgecilik, ağa-köle sistemi budur işte. Sen hükümet olarak İMF'ye vermek üzere yılda 120 katrilyonu buluyorsun, sıra köylünün emeğinin karşılığına gelince millet çalışıp sizi mi doyuracak diyorsun. Yazıklar olsun, kimin hakkını savunuyorsun sen! Köylü, milletin efendisi olduğunu, kendi biterse milletin de biteceğini çok iyi biliyor ve şu anda da efendi efendi seçim zamanını bekliyor. Ama partilere, özellikle de iktidar partisine seçim zamanı köyleri gezmesini pek tavsiye etmem. Köylü burnundan soluyor ve şu an bile arkalarından hiç iyi şeyler söylemiyor. Eğer giderseniz bile bize, yani Haydar beyin ekibine gösterilen misafirperverlik size pek gösterilmeyecek gibi. Milletvekilleri seçildiğinden beri ortada hiç görünmemişler zaten, seçim zamanı da ortaya çıkarlarsa onlar için pek hayırlı olmaz gibi geliyor bana. Benden uyarması...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012