Hilal'i andıran şekliyle, kenarlarından üç sıra silindir demir korkulukları...
Yolda bir başına yürüyen adam yavaş yavaş köprünün kenarına geldi. Aşağıya doğru baktı. O bakışlar bir anda hatıraları, sırları, hasreti, fikirleri coşturmuş, maziye köprüler kurulmuştu.
Köprünün altından akan dere, ara ara kenarlara vuruyor, denizin dalgası kadar olmasa da kendince adamlık taslıyordu. Cesurdu ne de olsa. Ulu dağın eteklerinden aşağıya doğru akıyor. Suda olmanın, suya tabi olmanın suyun kendisi olmanın haklı gururunu yansıtırcasına sert, tay gibi hızlı ve şirin...
Dereyi küçük görmeyin... Bakın nasıl da taşlara omuz çarpıyor, köpükler bile çıkarıyor... 'Ben Uludağ'dan alırım kuvvetimi' dercesine neredeyse yokuş yukarı akacak...
Adam dere ile konuşuyor, dertleşiyordu. Suya bakıp yorumlar yapıyor, ruhunun gizemli resminin şekillerde akışını arıyordu.
Daha küçüklüğünde köylerinin hemen önünde akan derede nice acı tatlı günler geçmemiş miydi...
Tarlaya giderken dizlerine kadar paçalarını toplar, yalın ayaklarla yosunlu taşlara basa basa, çoğu zamanda öküz arabası üzerinde suyu geçerdi.
Köprü kanatlanmış, kuş olmuştu adama... Dere kenarındaki ağaçlara bakıp yemyeşil söğütleri kavakları, kuş seslerini, kuş yuvalarını, söğüt dalından yaptığı düdükleri bile gözünün önüne geliyordu.
Köprünün hemen ilerisinde bir küçük kulube görüyor. Ağaçtan, tenekeden yapılmış, eski bir kilim örtülmüş küçük kulube. Öyle saray, değil, villa değil, ev değil. İçinde bir garib yolcu yaşıyor... Hem öyle lüks cadde kenarında da değil, dere kenarında birikmiş toprak üzerine kurulmuş bu kulube...
Köprü'den; etrafı yeşil, ortasından dere akan, yer yer iri taşlara çarparak ses çıkaran bu manzara, adamı dakikalarca oracığa mıhladı.
Köprü adeta duygularının sağnak sağnak yağacağı bulutlar gibi dolup dolup boşanıyordu.
Köprü, gönülleri derleyen, fikirleri aydınlığa çıkaran gönül dostlarına bağlılığa, hayranlığa, aşka ve selama götürüyordu.
Köprü birlik...
Köprü, gönülden gönüle baş eğerek, nefsi kardeşine tercih, kadirşinaslık, hayırhahlık...
Köprü:
Mostar...
Köprü:
Sinan...
Köprü:
Sabır taşlarının "Sabrı Cemil" kalesi... Hiç kimseye şikayet edilmeyen sabrın.
Köprü, çile taşı...
Her an yeni bir oluşa akan yiğitlerin bilek kuvveti... Altından sular aksa da, haşin sesler, neşeli sesler çıkarsa da, gülüp ağlasa, bağırıp çağırsa, şimşekler başına çaksa da tutunur, görevini bilir öyle hemen ümitsizliğe kapılmaz...
Bir kez bombalarla yıkılsa da Türkün eli gelir, onu, Mostar'ı ayağa kaldırır.
Köprü vefalıdır... Kendisini tanıyanı da tanımayanı da unutmaz...
Köprü, merhamet deryasıdır.
Durun!
Köprünün asaletini, köprünün tarih mührünü de söyleyelim.
Köprü, İla'yı Kelimetullah için yollara düşen erlerin ayak seslerine şahitlik edecektir.
Köprünün tek korkusu vardır: Değerinin bilinmemesi, unutulmasıdır.
Köprüden köprüye...
Durun Mostar'ı unutmayın...
Hilal'in en mahir ellerle inşa edildiği köşe taşı, çiçeği, kimliği, heybeti Mostar'ı unutmayın.
Adam dirseklerini kaldırıp yavaş yavaş adımlarla ayrıldı köprüden.
Bir an durdu geriye döndü, "Köprü" dedi... "Mostar" dedi...
Dudaklarında dualar kıpırdadı.
"Allah, bu millete zeval vermesin."
Yolda bir başına yürüyen adam yavaş yavaş köprünün kenarına geldi. Aşağıya doğru baktı. O bakışlar bir anda hatıraları, sırları, hasreti, fikirleri coşturmuş, maziye köprüler kurulmuştu.
Köprünün altından akan dere, ara ara kenarlara vuruyor, denizin dalgası kadar olmasa da kendince adamlık taslıyordu. Cesurdu ne de olsa. Ulu dağın eteklerinden aşağıya doğru akıyor. Suda olmanın, suya tabi olmanın suyun kendisi olmanın haklı gururunu yansıtırcasına sert, tay gibi hızlı ve şirin...
Dereyi küçük görmeyin... Bakın nasıl da taşlara omuz çarpıyor, köpükler bile çıkarıyor... 'Ben Uludağ'dan alırım kuvvetimi' dercesine neredeyse yokuş yukarı akacak...
Adam dere ile konuşuyor, dertleşiyordu. Suya bakıp yorumlar yapıyor, ruhunun gizemli resminin şekillerde akışını arıyordu.
Daha küçüklüğünde köylerinin hemen önünde akan derede nice acı tatlı günler geçmemiş miydi...
Tarlaya giderken dizlerine kadar paçalarını toplar, yalın ayaklarla yosunlu taşlara basa basa, çoğu zamanda öküz arabası üzerinde suyu geçerdi.
Köprü kanatlanmış, kuş olmuştu adama... Dere kenarındaki ağaçlara bakıp yemyeşil söğütleri kavakları, kuş seslerini, kuş yuvalarını, söğüt dalından yaptığı düdükleri bile gözünün önüne geliyordu.
Köprünün hemen ilerisinde bir küçük kulube görüyor. Ağaçtan, tenekeden yapılmış, eski bir kilim örtülmüş küçük kulube. Öyle saray, değil, villa değil, ev değil. İçinde bir garib yolcu yaşıyor... Hem öyle lüks cadde kenarında da değil, dere kenarında birikmiş toprak üzerine kurulmuş bu kulube...
Köprü'den; etrafı yeşil, ortasından dere akan, yer yer iri taşlara çarparak ses çıkaran bu manzara, adamı dakikalarca oracığa mıhladı.
Köprü adeta duygularının sağnak sağnak yağacağı bulutlar gibi dolup dolup boşanıyordu.
Köprü, gönülleri derleyen, fikirleri aydınlığa çıkaran gönül dostlarına bağlılığa, hayranlığa, aşka ve selama götürüyordu.
Köprü birlik...
Köprü, gönülden gönüle baş eğerek, nefsi kardeşine tercih, kadirşinaslık, hayırhahlık...
Köprü:
Mostar...
Köprü:
Sinan...
Köprü:
Sabır taşlarının "Sabrı Cemil" kalesi... Hiç kimseye şikayet edilmeyen sabrın.
Köprü, çile taşı...
Her an yeni bir oluşa akan yiğitlerin bilek kuvveti... Altından sular aksa da, haşin sesler, neşeli sesler çıkarsa da, gülüp ağlasa, bağırıp çağırsa, şimşekler başına çaksa da tutunur, görevini bilir öyle hemen ümitsizliğe kapılmaz...
Bir kez bombalarla yıkılsa da Türkün eli gelir, onu, Mostar'ı ayağa kaldırır.
Köprü vefalıdır... Kendisini tanıyanı da tanımayanı da unutmaz...
Köprü, merhamet deryasıdır.
Durun!
Köprünün asaletini, köprünün tarih mührünü de söyleyelim.
Köprü, İla'yı Kelimetullah için yollara düşen erlerin ayak seslerine şahitlik edecektir.
Köprünün tek korkusu vardır: Değerinin bilinmemesi, unutulmasıdır.
Köprüden köprüye...
Durun Mostar'ı unutmayın...
Hilal'in en mahir ellerle inşa edildiği köşe taşı, çiçeği, kimliği, heybeti Mostar'ı unutmayın.
Adam dirseklerini kaldırıp yavaş yavaş adımlarla ayrıldı köprüden.
Bir an durdu geriye döndü, "Köprü" dedi... "Mostar" dedi...
Dudaklarında dualar kıpırdadı.
"Allah, bu millete zeval vermesin."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021