Zamanın birinde halk tarafından çok muteber bilinen âlim bir zat varmış. Onu dinlemek için çok uzak yerlerden gelir vaazı nasihatini dinlerlermiş. Yine bir gün o zatı dinlemek için vaazı nasihat ettiği mekânı uzaktan yakından gelenler doldurmuşlar. Uzun bir bekleyişten sonra âlim zat kürsünün üzerine çıkar ve etrafını sarfı nazar etmeye başlar. Pür dikkat kesilen halk O zatın ağzından çıkacak sözleri beklerken, âlim zat önündeki kitabın sayfalarını bir bir çevirir, bir cümlelik söz söyler ve kürsüden iner. Halk şaşkınlık içerisindedir.
Âlim zatın bir cümlelik sözü şudur; "konuşmak da kolay, dinlemek de; siz de ben de bugün zor olanı yapalım; önceden söylediklerimizi düşünelim."
Gerçekten de çok manidar bir sözdür bu söz. Anlamasını bilene!
Çok söz dinledik, çok söz söyledik, çok söz okuduk. Eğer bu sözlerin muhatabı olarak kendimizi almadıysak; inanın kimseye bir fayda sağlamaz. Çünkü gerek dilimizden çıkan, gerek kulağımıza gelen, gerek gözümüze gönlümüz çarpan sözün asıl muhatabı biziz. Sorumlu olan bizleriz.
Her işin doğru olanını öğrenmek bizim görevimizdir.
Her işin doğru olanını araştırmak bizim görevimizdir.
Her işin doğru olanını anlamak, yaşamak, anlatmak ve yaymak bizim görevimizdir.
Böylece herkes yapılan her işte sorumluluğun öncelikle kendine ait olduğunu mutlaka bilmek zorundadır.
Çoğu insan bu hassasiyeti anlamaktan uzak olduğundan; sadece okumakla, konuşmakla, dinlemekle yetinir ve sorumluğu hep başkalarının üzerine atarlar.
İşte vaaz kürsüsünden; "konuşmak da kolay, dinlemek de; siz de ben de bugün zor olanı yapalım; önceden söylediklerimizi düşünelim" diyen âlimin anlatmak istediği de budur.
"Ben söylüyorum siz dinliyorsunuz ama söylenen sözlerin muhatabı olduğunuzu unutup sorumlulukları başkalarına yüklüyorsunuz, dinliyorsunuz ama düşünmüyorsunuz, böylece maksat hâsıl olmamaktadır" demek istiyordu. Cemaate bu mesajı vermek istiyordu.
Bu çerçevede kendinizi muhasebe ederseniz aslından kendi durumunuzun da bundan farksız olduğunu göreceksiniz. Çünkü toplumun çehresi bunu gösteriyor…
İyilik bekliyorsunuz iyilik yapmıyorsunuz!
Karşınızdaki şahıslardan sabır bekliyorsunuz sabretmiyorsunuz!
Merhamet ile muamele istiyorsunuz ama merhamet etmiyorsunuz!
Size verilmesini, cömert davranılmasını istiyorsunuz ama siz cimlilik ediyorsunuz!
Af bekliyorsunuz ama siz affetmiyorsunuz!
Toplumun genel manzarası bu değil mi? Konuşuyor, dinliyor, ama yapmıyor!
Yüce Allah bu konuda biz kullarını uyarmıyor mu?
"Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir." (Saf, 2-3).
Bu bilgiler çerçevesinde geliniz hep birlikte biz de zor olanı yapalım ve düşünelim! Ne dersiniz?
Âlim zatın bir cümlelik sözü şudur; "konuşmak da kolay, dinlemek de; siz de ben de bugün zor olanı yapalım; önceden söylediklerimizi düşünelim."
Gerçekten de çok manidar bir sözdür bu söz. Anlamasını bilene!
Çok söz dinledik, çok söz söyledik, çok söz okuduk. Eğer bu sözlerin muhatabı olarak kendimizi almadıysak; inanın kimseye bir fayda sağlamaz. Çünkü gerek dilimizden çıkan, gerek kulağımıza gelen, gerek gözümüze gönlümüz çarpan sözün asıl muhatabı biziz. Sorumlu olan bizleriz.
Her işin doğru olanını öğrenmek bizim görevimizdir.
Her işin doğru olanını araştırmak bizim görevimizdir.
Her işin doğru olanını anlamak, yaşamak, anlatmak ve yaymak bizim görevimizdir.
Böylece herkes yapılan her işte sorumluluğun öncelikle kendine ait olduğunu mutlaka bilmek zorundadır.
Çoğu insan bu hassasiyeti anlamaktan uzak olduğundan; sadece okumakla, konuşmakla, dinlemekle yetinir ve sorumluğu hep başkalarının üzerine atarlar.
İşte vaaz kürsüsünden; "konuşmak da kolay, dinlemek de; siz de ben de bugün zor olanı yapalım; önceden söylediklerimizi düşünelim" diyen âlimin anlatmak istediği de budur.
"Ben söylüyorum siz dinliyorsunuz ama söylenen sözlerin muhatabı olduğunuzu unutup sorumlulukları başkalarına yüklüyorsunuz, dinliyorsunuz ama düşünmüyorsunuz, böylece maksat hâsıl olmamaktadır" demek istiyordu. Cemaate bu mesajı vermek istiyordu.
Bu çerçevede kendinizi muhasebe ederseniz aslından kendi durumunuzun da bundan farksız olduğunu göreceksiniz. Çünkü toplumun çehresi bunu gösteriyor…
İyilik bekliyorsunuz iyilik yapmıyorsunuz!
Karşınızdaki şahıslardan sabır bekliyorsunuz sabretmiyorsunuz!
Merhamet ile muamele istiyorsunuz ama merhamet etmiyorsunuz!
Size verilmesini, cömert davranılmasını istiyorsunuz ama siz cimlilik ediyorsunuz!
Af bekliyorsunuz ama siz affetmiyorsunuz!
Toplumun genel manzarası bu değil mi? Konuşuyor, dinliyor, ama yapmıyor!
Yüce Allah bu konuda biz kullarını uyarmıyor mu?
"Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir." (Saf, 2-3).
Bu bilgiler çerçevesinde geliniz hep birlikte biz de zor olanı yapalım ve düşünelim! Ne dersiniz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Namaz kulun Allah’a en yakın olduğu haldir / 08.04.2025
- Fatiha suresindeki Allah ile kul arasındaki sır / 07.04.2025
- Ahlak bulaşıcıdır / 05.04.2025
- Şevval ayında yapılacak ibadetler / 03.04.2025
- Bayram bize umut neşe getirsin / 30.03.2025
- Arayışa devam etmeliyiz / 29.03.2025
- Kadir Gecesi’ni nasıl değerlendirmeliyiz? / 26.03.2025
- Kadir Gecesi önemli bir fırsattır / 25.03.2025
- Zekât vermeyenleri bekleyen tehlikeler / 24.03.2025
- Zekat verenler kurtuluşa ermiştir / 23.03.2025
- Fatiha suresindeki Allah ile kul arasındaki sır / 07.04.2025
- Ahlak bulaşıcıdır / 05.04.2025
- Şevval ayında yapılacak ibadetler / 03.04.2025
- Bayram bize umut neşe getirsin / 30.03.2025
- Arayışa devam etmeliyiz / 29.03.2025
- Kadir Gecesi’ni nasıl değerlendirmeliyiz? / 26.03.2025
- Kadir Gecesi önemli bir fırsattır / 25.03.2025
- Zekât vermeyenleri bekleyen tehlikeler / 24.03.2025
- Zekat verenler kurtuluşa ermiştir / 23.03.2025