Türkiye, ara sıra ekonomik ve siyasi krize yakalanıyor. Bu krize yakalanıyor. Bu krizlerin elbette bir çok sebebi oluyor. Ama asıl sebeb hiç bitmeyen bir kültür krizidir. Bir başka değişle kimlik bunalımıdır. Olaya bu açıdan bakmadıkça, yani asıl krizden, bunalımdan kurtulamadıkça, ekonomik ve siyasi krizlerden kurtulmamız mümkün değildir.
Bilindiği gibi, her medeniyetin bir insan tipi ve kimliği vardır. Bu korundukça, yaşadıkça o millet ayakta durur. Aksi halde yıkılma, yok olma kaçınılmazdır. Malesef, milletimiz bu konuda savunmasız bırakılmıştır. Düşman saldırılarını kendi gücüyle püskürtmeye çalışan bu milletin artık tahammülü kalmamıştır. Gücü zayıflatılmış, kalelerinde gedikler açılmıştır. Gençler arasında alienasyon, yani yabancılaşma, aidiyet ve mensubiyet çökmesi açıkça görülmeye başlandı.
Bu fırsattan istivade eden Türk düşmanları, milletimizin içerisinde etnik grup arayışına çıktılar. Halbuki Türk milleti içerisinde etnik grup yoktur. Bir grubun etnik grup sayılması için en başta o grubun dininin farklı olması gerekir. Ölçü budur. Aynı kimliği taşıyan bu millet içerisinde etnik grup olurmu? Milletlerin kimliğini oluşturan dini, tarihi, coğrafyası değil mi? Peki Anadolu'da farklı dine, farklı tarihe, farklı coğrafya ya mensup bir grup varmı ki, farklı etnik grub olsun? Gerçek bu iken ne yazıkki, bu ülkede bir Başbakan Diyarbakır'da "Halka kürt kimliği tanıyoruz" diyebilmiştir. Siz buna ister gaflet deyin, isterseniz başka birşey, ama böyle bir örnek dünyada bulamazsınız.
Bunu derken, Anadolu'da alt kimliklerin varlığınıda inkar etmiş olmuyoruz. Evet Anadolu'da alt kimlikler var, fakat etnik grup yoktur. Anadolu Balkan'lardan, Kafkaslar'dan gelen göçler sebebiyle Osmanlı Devleti'nin küçük bir minyatürü haline gelmiştir. Boşnak, Pomak, Çerkez, Gürcü ve Abaza gibi alt kültür ve kimlik sahipleri Anadolu'yu yurt edinmişlerdir. Kürtler ise daha farklı bir konumdadırlar. Onlar asırlardır Türkler'le birlikte bu topraklarda yaşamışlar. Ortak bir tarih, kültür ve hayat tarzı oluşturmuşlardır. Velhasıl Anadolu'da tek bir millet vardır. Atatürk bu milleti şöyle tanımlıyor: "Meclisi ailenizi temsil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yanlız laz değildir. Fakat hepsinden mürekep Anasır-i İslamiye'dir. Samimi mecmuadır. İşte hudud-u milletimiz budur dedik."
Atatürk dini bütünlüğümüz ile milli bütünlüğümüzü ayrılmaz olduğunu bu sözlerle ortaya koymuşken, nasıl olupta bazıları Atatürkçülük adını dini bütünlüğümüzü bozmaya, daha doğrusu bu milletin din değiştirmesine yönelik çalışanlara destek verebiliyor. Misyonerlik faaliyetlerinin ayyuka çıktığı, alenileştiği, her ilde ve hatta ilçelerde bile kilise evlerinin açıldığı bir zamanda "yok böyle bir şey" diyemezsiniz. Hangi tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu gelin birde düşmanlarımızın ağızlarından dinleyelim. Kudüs'teki misyonerler toplantısında papaz Züveymür, konuşmasının bir yerinde şöyle der: " İslam aleminde yepyeni bir nesil meydana getirdik. Bu Müslüman olmayan, Hırıstiyan ve Yahudi de olmayan yepyeni bir nesil. Bu nesil neye inandığını bilmeyen şaşkın ve amaç olarak sadece maddeyi düşünen bir nesil. Herhangi bir akideye inanmayan, herhangi bir dini hak olarak tanımayan ve herhangi bir vatana saygısı olmayan bir nesil" (İslam'ın ve insanlığın geleceği. Abdullah Azam, s. 70). İngiliz misyoner Hamilton Gibb'de şöyle diyor:" İslam dünyası pek yakın bir tarihte dinsiz bir toplum olarak ortaya çıkacak ve bu dinsizliğin onların hayatlarının tüm alanlarını kuşatacaktır." (A.g.e,s. 70)
Sözün özü, dini bütünlüğümüz bozulduğu oranda kimlik bunalımına düşmemiz mukadderdir. Kimlik bunalımı devam ettiği sürece de diğer bunalımlar katmerleşecektir.
Bilindiği gibi, her medeniyetin bir insan tipi ve kimliği vardır. Bu korundukça, yaşadıkça o millet ayakta durur. Aksi halde yıkılma, yok olma kaçınılmazdır. Malesef, milletimiz bu konuda savunmasız bırakılmıştır. Düşman saldırılarını kendi gücüyle püskürtmeye çalışan bu milletin artık tahammülü kalmamıştır. Gücü zayıflatılmış, kalelerinde gedikler açılmıştır. Gençler arasında alienasyon, yani yabancılaşma, aidiyet ve mensubiyet çökmesi açıkça görülmeye başlandı.
Bu fırsattan istivade eden Türk düşmanları, milletimizin içerisinde etnik grup arayışına çıktılar. Halbuki Türk milleti içerisinde etnik grup yoktur. Bir grubun etnik grup sayılması için en başta o grubun dininin farklı olması gerekir. Ölçü budur. Aynı kimliği taşıyan bu millet içerisinde etnik grup olurmu? Milletlerin kimliğini oluşturan dini, tarihi, coğrafyası değil mi? Peki Anadolu'da farklı dine, farklı tarihe, farklı coğrafya ya mensup bir grup varmı ki, farklı etnik grub olsun? Gerçek bu iken ne yazıkki, bu ülkede bir Başbakan Diyarbakır'da "Halka kürt kimliği tanıyoruz" diyebilmiştir. Siz buna ister gaflet deyin, isterseniz başka birşey, ama böyle bir örnek dünyada bulamazsınız.
Bunu derken, Anadolu'da alt kimliklerin varlığınıda inkar etmiş olmuyoruz. Evet Anadolu'da alt kimlikler var, fakat etnik grup yoktur. Anadolu Balkan'lardan, Kafkaslar'dan gelen göçler sebebiyle Osmanlı Devleti'nin küçük bir minyatürü haline gelmiştir. Boşnak, Pomak, Çerkez, Gürcü ve Abaza gibi alt kültür ve kimlik sahipleri Anadolu'yu yurt edinmişlerdir. Kürtler ise daha farklı bir konumdadırlar. Onlar asırlardır Türkler'le birlikte bu topraklarda yaşamışlar. Ortak bir tarih, kültür ve hayat tarzı oluşturmuşlardır. Velhasıl Anadolu'da tek bir millet vardır. Atatürk bu milleti şöyle tanımlıyor: "Meclisi ailenizi temsil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yanlız laz değildir. Fakat hepsinden mürekep Anasır-i İslamiye'dir. Samimi mecmuadır. İşte hudud-u milletimiz budur dedik."
Atatürk dini bütünlüğümüz ile milli bütünlüğümüzü ayrılmaz olduğunu bu sözlerle ortaya koymuşken, nasıl olupta bazıları Atatürkçülük adını dini bütünlüğümüzü bozmaya, daha doğrusu bu milletin din değiştirmesine yönelik çalışanlara destek verebiliyor. Misyonerlik faaliyetlerinin ayyuka çıktığı, alenileştiği, her ilde ve hatta ilçelerde bile kilise evlerinin açıldığı bir zamanda "yok böyle bir şey" diyemezsiniz. Hangi tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu gelin birde düşmanlarımızın ağızlarından dinleyelim. Kudüs'teki misyonerler toplantısında papaz Züveymür, konuşmasının bir yerinde şöyle der: " İslam aleminde yepyeni bir nesil meydana getirdik. Bu Müslüman olmayan, Hırıstiyan ve Yahudi de olmayan yepyeni bir nesil. Bu nesil neye inandığını bilmeyen şaşkın ve amaç olarak sadece maddeyi düşünen bir nesil. Herhangi bir akideye inanmayan, herhangi bir dini hak olarak tanımayan ve herhangi bir vatana saygısı olmayan bir nesil" (İslam'ın ve insanlığın geleceği. Abdullah Azam, s. 70). İngiliz misyoner Hamilton Gibb'de şöyle diyor:" İslam dünyası pek yakın bir tarihte dinsiz bir toplum olarak ortaya çıkacak ve bu dinsizliğin onların hayatlarının tüm alanlarını kuşatacaktır." (A.g.e,s. 70)
Sözün özü, dini bütünlüğümüz bozulduğu oranda kimlik bunalımına düşmemiz mukadderdir. Kimlik bunalımı devam ettiği sürece de diğer bunalımlar katmerleşecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018