Suriye en uzun mesafeli sınır komşumuz. Ve bu komşumuzla geçmişte pekiyi değildik. Çünkü Suriye’nin o zaman ki başkanı Hafız Esad senelerce Apo’yu besledi, PKK’ya baktı, büyüttü.
Bu komşumuzla aramızdaki sınırda, iki Kıbrıs adası büyüklüğünde bir mayınlı arazi vardı. Nice insanlar, çocuklar bu arazide ya canlarını, ya kollarını, bacaklarını, gözlerini bıraktılar.
Hafız Esad öldü. Oğlu iktidara geldi. Ilımlı, mütevazı bir insan. Halkı da, komşuları da sevdi Beşar Esad’ı. Erdoğan’la kardeş oldular. Vize mize kalktı. Kimlikle sınırlar geçilmeye başlandı. Hatta belki de dünyada ilk olarak, iki ülke ortak bakanlar kurulu toplantısı yaptı.
O sıralarda o mayınlı arazilerin temizlenmesi gündeme geldi. Suriye tarafından değil, Türkiye tarafından. Aslında bu konuyu gündeme getiren, Ortadoğu’nun kadastrosunu yeniden düzenlemeye çalışan BOP sahipleriydi. Tabii ki görev eş başkana (Erdoğan’a) verildi.
Erdoğan hükümeti, 2 Kıbrıs büyüklüğündeki artı stratejik değeri önemli bu araziyi ısrarla bir İsrailli firmaya 2 veya 3 milyar dolar karşılığı 49 yıllığına vermek istedi.
Tabi bu kabul edilemezdi. Hatta emekli subay, ast subaylarımız “biz bedava temizleriz” dediler. TSK’ da bu işi biz yaparız, dedi. Ama nafile. Hükümet ya Yahudi firması, ya bekle gör, taktiğine geçti.
Geldiğimiz noktadan bakınca gördüğüm; Bu arazi eğer o Yahudi firmasına verilmiş olsaydı şimdi Suriye düşmüştü. Nerden mi biliyorum?
Kuzey Irak örneği ortada. Benim ordumun en tepesindeki adam bile “ABD’nin izni olmadan Kuzey Irak’a giremeyiz (Kandile)” diyor. Niye? Oradaki Barzani ve peşmergelerinden mi korkuyoruz? Yok, hayır. Orası Barzani’nin filan kontrolünde değil. Orası ABD’nin kontrolünde. Neden? Çünkü o bölge petrol kaynıyor ve ABD, köpek balığından daha hassas petrol konusunda. O bölgede başka güce izin vermez.
Şimdi sözde zulümden kaçarak ülkemize gelen PKK vari teröristler artı onlara sağlanan silah ve diğer desteklerle Suriye bu kadar karıştırılırken, tüm sınırın İsrail ve ABD kontrolünde olduğunda neler yaşanacağını siz tahmin edin.
Zannımca hedefleri Arz-ı Mev’ud olan BOP sahipleri, bu basit planları tutmayınca ikinci planı devreye soktular. Suriye’nin demokrasiye ihtiyacı var. Bu ihtiyacı kim karşılayabilir? Tabii ki Erdoğan!
Bir anda “kardeş Esad, kalleş Esad” oldu. Oldu mu Ey Erdoğan! Yakıştı mı?
“Zulme son ver. Gücümüzü teste etme. Sabrımızı zorlama. Gerekeni yaparız. Gireriz, yakarız…” Sonuç; Bu iş lafla olmuyor. Artı Esad daha akılcı ve mantıklı laf atıyor.
Diyor ki; (Ey Türkiye Hükümeti) “Siz 30 senede bir sivil anayasa yapamadınız, benden bir ayda nasıl yapmamızı istersiniz!” Hadi gel de cevap ver…
Erdoğan baktı olmuyor, NATO gel şu işi halledelim, dedi. NATO, ben karışmam, kınarım ayağına yatıp, tek İslam olan üyesini her zaman ki gibi yalnız bıraktı. Çünkü NATO’da bir Hıristiyan kulübüdür.
Ama Erdoğan bir türlü hızını alamıyor. Özellikle gazetemizden yapmayın, etmeyin, bırakın maddi bedeli bu işin manevi bedelini ödeyemezsiniz, diye onlarca yazı yazıldı. Siyaseten nasıl bir oyuna kurban gittiği Erdoğan ve hükümetine anlatılmaya çalışıldı.
Ama Erdoğan ile de Suriye diyor. Şimdi çıkmış BM’yi (Birleşmiş Milletleri) askeri müdahale için davet ediyor.
Onlar Müslüman. Bizde Müslümanız. Kimin kanı akacak Ey Erdoğan? Kimin kanını akıtmaya çalışıyorsunuz? Bu Müslüman kanının bedeline nasıl talip olursun?
Bu komşumuzla aramızdaki sınırda, iki Kıbrıs adası büyüklüğünde bir mayınlı arazi vardı. Nice insanlar, çocuklar bu arazide ya canlarını, ya kollarını, bacaklarını, gözlerini bıraktılar.
Hafız Esad öldü. Oğlu iktidara geldi. Ilımlı, mütevazı bir insan. Halkı da, komşuları da sevdi Beşar Esad’ı. Erdoğan’la kardeş oldular. Vize mize kalktı. Kimlikle sınırlar geçilmeye başlandı. Hatta belki de dünyada ilk olarak, iki ülke ortak bakanlar kurulu toplantısı yaptı.
O sıralarda o mayınlı arazilerin temizlenmesi gündeme geldi. Suriye tarafından değil, Türkiye tarafından. Aslında bu konuyu gündeme getiren, Ortadoğu’nun kadastrosunu yeniden düzenlemeye çalışan BOP sahipleriydi. Tabii ki görev eş başkana (Erdoğan’a) verildi.
Erdoğan hükümeti, 2 Kıbrıs büyüklüğündeki artı stratejik değeri önemli bu araziyi ısrarla bir İsrailli firmaya 2 veya 3 milyar dolar karşılığı 49 yıllığına vermek istedi.
Tabi bu kabul edilemezdi. Hatta emekli subay, ast subaylarımız “biz bedava temizleriz” dediler. TSK’ da bu işi biz yaparız, dedi. Ama nafile. Hükümet ya Yahudi firması, ya bekle gör, taktiğine geçti.
Geldiğimiz noktadan bakınca gördüğüm; Bu arazi eğer o Yahudi firmasına verilmiş olsaydı şimdi Suriye düşmüştü. Nerden mi biliyorum?
Kuzey Irak örneği ortada. Benim ordumun en tepesindeki adam bile “ABD’nin izni olmadan Kuzey Irak’a giremeyiz (Kandile)” diyor. Niye? Oradaki Barzani ve peşmergelerinden mi korkuyoruz? Yok, hayır. Orası Barzani’nin filan kontrolünde değil. Orası ABD’nin kontrolünde. Neden? Çünkü o bölge petrol kaynıyor ve ABD, köpek balığından daha hassas petrol konusunda. O bölgede başka güce izin vermez.
Şimdi sözde zulümden kaçarak ülkemize gelen PKK vari teröristler artı onlara sağlanan silah ve diğer desteklerle Suriye bu kadar karıştırılırken, tüm sınırın İsrail ve ABD kontrolünde olduğunda neler yaşanacağını siz tahmin edin.
Zannımca hedefleri Arz-ı Mev’ud olan BOP sahipleri, bu basit planları tutmayınca ikinci planı devreye soktular. Suriye’nin demokrasiye ihtiyacı var. Bu ihtiyacı kim karşılayabilir? Tabii ki Erdoğan!
Bir anda “kardeş Esad, kalleş Esad” oldu. Oldu mu Ey Erdoğan! Yakıştı mı?
“Zulme son ver. Gücümüzü teste etme. Sabrımızı zorlama. Gerekeni yaparız. Gireriz, yakarız…” Sonuç; Bu iş lafla olmuyor. Artı Esad daha akılcı ve mantıklı laf atıyor.
Diyor ki; (Ey Türkiye Hükümeti) “Siz 30 senede bir sivil anayasa yapamadınız, benden bir ayda nasıl yapmamızı istersiniz!” Hadi gel de cevap ver…
Erdoğan baktı olmuyor, NATO gel şu işi halledelim, dedi. NATO, ben karışmam, kınarım ayağına yatıp, tek İslam olan üyesini her zaman ki gibi yalnız bıraktı. Çünkü NATO’da bir Hıristiyan kulübüdür.
Ama Erdoğan bir türlü hızını alamıyor. Özellikle gazetemizden yapmayın, etmeyin, bırakın maddi bedeli bu işin manevi bedelini ödeyemezsiniz, diye onlarca yazı yazıldı. Siyaseten nasıl bir oyuna kurban gittiği Erdoğan ve hükümetine anlatılmaya çalışıldı.
Ama Erdoğan ile de Suriye diyor. Şimdi çıkmış BM’yi (Birleşmiş Milletleri) askeri müdahale için davet ediyor.
Onlar Müslüman. Bizde Müslümanız. Kimin kanı akacak Ey Erdoğan? Kimin kanını akıtmaya çalışıyorsunuz? Bu Müslüman kanının bedeline nasıl talip olursun?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025