Devletlerin en önemli işlerinden birisi dış politikadır. Dış politika, diplomasiyle yürütülür. Onun için, diplomasi bilgi ve sanatı, devlet adamlarında aranan özelliklerin başında gelmektedir. Sosyal bilimciler, diplomasinin önemini şu sözlerle anlatırlar: "Diplomasi, silahsız savaştır, savaş, silahlı diplomasidir". Demek ki, devletler, diplomasiyle de işgal edilebilir veya yıkılabilir.
Maalesef Türkiye, böyle bir işgalle karşı karşıyadır. Birazcık tarih ve diplomasi bilenler, bu gerçeği idrak ederler. AB Konseyi Dış İlişkiler ve Siyasi -Askeri İşbirliği Direktörü Robert Coper, "Ulusların Dağılması" adlı kitabından Türkiye hakkında bakınız neler söylüyor: " Son yıllarda AB üyesi olmayı amaçlayan birçok Orta Avrupa ülkesi anayasalarını ve yasalarını değiştirdi. Aynı amaçla ölüm cezasını kaldıran ve azınlık haklarını kabul eden Türkiye'de yaşanan gelişmeler çarpıcıydı. Başka çağda bu tür değişim ancak sömürgeci gücün diktası altında gerçekleşebilirdi". İşte gerçek bu. Bazı ülkeler askeri güçle, bazıları da diplomasi yoluyla hallediliyor. Onun için, diplomaside yetişmeyen, geleceği düşünmeyen, günü kurtarma peşinde koşan idareciler, devletine ve milletine, düşmandan daha çok zarar verirler.
AKP hükümeti, bu konuda tam bir örnektir. Hükümetin geleceğe dair bir planı, bir projesi olmadığını Başbakan Erdoğan'ın sözlerinden anlamak mümkün. Avusturya Başkana Wolfgong Schüssel, ülkesinde, Türkiye'nin AB'ye üyeliği ile ilgili referandum yapılacağını söylemesi üzerine, gazeteciler Başbakana şu soruyu sordular: "10 yıl sürecek müzakereler sonunda aynı sorunlar yine karşımıza çıkarsa ne olacak?" Başbakan bu soruya şöyle cevap verdi: " O güne kadar kim öle, kim kala". Böyle bir anlayış, devlet adamında asla olmamalı. Çünkü devlet adamı, kendini değil, devletinin ve milletinin geleceğini düşünmeli, asırlık hesaplar yapmalıdır.
Başbakan, "çok şeyler değişecek, köprünün altından çok sular akacak. Şimdi bunları konuşmanın anlamı yok" diyerek, hangi ufka sahip olduğunu ortaya koydu. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de, "Bugünkü Türkiye ile yarınki Türkiye birbirinden çok farklı olacaktır. Siyaseten farklı olacaktır, ekonomik olarak farklı olacaktır" diyor.
Sormamız gerekiyor: "Türkiye'nin düşmanları farklılaşmıyor da, Türkiye neden farklılaşıyor?. Türkiye'yi idare edenlerin, 10 yıl sonrasını düşünmemesi, hangi anlayışın ürünüdür?. Böyle bir düşünce devlet adamlığı ile bağdaşıyor mu?". Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanı, İsrail'in "Arz-ı Mevud" idealinden, Yunanistan'ın "Megalo İdea"den, Ermenistan'ın Büyük Ermenistan idealinden vazgeçtiklerini söyleyebiliyorlar mı?
Ermenistan Anayasası'nın 11 ve 13. Maddeleri Türkiye'den toprak talebini içeriyor. Dahası Ermenistan, Türkiye'nin doğu sınırını belirleyen 1920 tarihli Gümrü Anlaşması'nı tanımıyor ve devlet armasında Ağrı Dağı yer alıyor. Bunlar değişmiyor da, Türkiye niye değişiyor?
Merak ediyorum, Başbakan "kim öle, kim kala" anlayışını, kendi şirketlerinde de uyguluyor mu? Başka kurumları bilmeyiz, ama devlet idaresinde bu anlayışın ve bu anlayışa sahip olanların yeri yoktur. Bunu çok iyi biliyoruz.
Maalesef Türkiye, böyle bir işgalle karşı karşıyadır. Birazcık tarih ve diplomasi bilenler, bu gerçeği idrak ederler. AB Konseyi Dış İlişkiler ve Siyasi -Askeri İşbirliği Direktörü Robert Coper, "Ulusların Dağılması" adlı kitabından Türkiye hakkında bakınız neler söylüyor: " Son yıllarda AB üyesi olmayı amaçlayan birçok Orta Avrupa ülkesi anayasalarını ve yasalarını değiştirdi. Aynı amaçla ölüm cezasını kaldıran ve azınlık haklarını kabul eden Türkiye'de yaşanan gelişmeler çarpıcıydı. Başka çağda bu tür değişim ancak sömürgeci gücün diktası altında gerçekleşebilirdi". İşte gerçek bu. Bazı ülkeler askeri güçle, bazıları da diplomasi yoluyla hallediliyor. Onun için, diplomaside yetişmeyen, geleceği düşünmeyen, günü kurtarma peşinde koşan idareciler, devletine ve milletine, düşmandan daha çok zarar verirler.
AKP hükümeti, bu konuda tam bir örnektir. Hükümetin geleceğe dair bir planı, bir projesi olmadığını Başbakan Erdoğan'ın sözlerinden anlamak mümkün. Avusturya Başkana Wolfgong Schüssel, ülkesinde, Türkiye'nin AB'ye üyeliği ile ilgili referandum yapılacağını söylemesi üzerine, gazeteciler Başbakana şu soruyu sordular: "10 yıl sürecek müzakereler sonunda aynı sorunlar yine karşımıza çıkarsa ne olacak?" Başbakan bu soruya şöyle cevap verdi: " O güne kadar kim öle, kim kala". Böyle bir anlayış, devlet adamında asla olmamalı. Çünkü devlet adamı, kendini değil, devletinin ve milletinin geleceğini düşünmeli, asırlık hesaplar yapmalıdır.
Başbakan, "çok şeyler değişecek, köprünün altından çok sular akacak. Şimdi bunları konuşmanın anlamı yok" diyerek, hangi ufka sahip olduğunu ortaya koydu. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de, "Bugünkü Türkiye ile yarınki Türkiye birbirinden çok farklı olacaktır. Siyaseten farklı olacaktır, ekonomik olarak farklı olacaktır" diyor.
Sormamız gerekiyor: "Türkiye'nin düşmanları farklılaşmıyor da, Türkiye neden farklılaşıyor?. Türkiye'yi idare edenlerin, 10 yıl sonrasını düşünmemesi, hangi anlayışın ürünüdür?. Böyle bir düşünce devlet adamlığı ile bağdaşıyor mu?". Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanı, İsrail'in "Arz-ı Mevud" idealinden, Yunanistan'ın "Megalo İdea"den, Ermenistan'ın Büyük Ermenistan idealinden vazgeçtiklerini söyleyebiliyorlar mı?
Ermenistan Anayasası'nın 11 ve 13. Maddeleri Türkiye'den toprak talebini içeriyor. Dahası Ermenistan, Türkiye'nin doğu sınırını belirleyen 1920 tarihli Gümrü Anlaşması'nı tanımıyor ve devlet armasında Ağrı Dağı yer alıyor. Bunlar değişmiyor da, Türkiye niye değişiyor?
Merak ediyorum, Başbakan "kim öle, kim kala" anlayışını, kendi şirketlerinde de uyguluyor mu? Başka kurumları bilmeyiz, ama devlet idaresinde bu anlayışın ve bu anlayışa sahip olanların yeri yoktur. Bunu çok iyi biliyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018