Petrol ve doğalgaz güzergahları konusu yıllardır stratejik bir ağırlık teşkil ederken son dönemlerde bu ağırlık, çatışma boyutuyla ülkelere tesir etmekte.
Ülkelerarası siyasal çatışmalara eklemlenen ekonomik rekabetin konusunu petrol ve doğalgaz oluşturuyor.
Özellikle Ortadoğu merkezli petrol ve Kafkas merkezli doğalgaz çıkarım ve dağıtım işlemleri güçlü ülkelerin kıyasıya mücadele ettiği bir alan teşkil ediyor.
Tek kutuplu dünyanın başat gücü Amerika değil sadece, kendini yeniden ayağa kaldırabilmek için arka bahçesinde güç depolayan Rusya da devreye girmek istiyor.
Rusya petrol ve doğalgaz konusunda önemli bir paya sahip.
Putin Yönetimi kendi etki alanında civar ülkeleri de yanına katarak bu pazardaki ağırlığını artırmayı hedefliyor.
Türkmenistan, Kazakistan, İran, Azerbaycan ve Ernmenhistan ile tek taraflı ve çok boyutlu olarak sürdürülen ilişkilerin temelinde bu düşünce yatıyor.
Durumun farkına varan Amerika ise Rusya'nın bu planını baltalamak için aynı ülkelerin siyasal kadroları üzerinden planlar yapmakta.
İdeolojik çatışmaların ve güç paylaşımının ardından doğal kaynaklar konusunda sürdürülen yeni mücadeleden elbette Türkiye de nasipleniyor.
Bu nasiplenmenin olumlu olumsuz yönünü Türk siyasa yapıcıları düşünmek durumundalar.
Türkiye Bakü-Tiflis-Ceyhan güzergahının en etkili ülkelerinden.
Zaman zaman bu projeye etki etmek ve alternatif oluşturmak niyetleri sergileniyor.
Türkiye ile stratejik ilişkilerini ön palanda tutarak Türkiye'yi elinde rahatça tutabileceğini hesap eden Amerika Gürcistan ve Ermenistan'ı daha çok masaya yatırarak Rusya'yı kendi bölgesinde hapsetmeyi kurguluyor.
Nasıl ki Afrika kıtasının batı ve güney yeraltı kaynakları İngiltere Almanya, Fransa ve İtalyanlar tarafından sömürülerek tüketildi ise Ortadoğu ve Kafkas kaynakları da Rusya ev Amkerika tarafından sömürülmek isteniyor.
Sömürünün siyasal ve askeri açıdan zorlandığı ülkelerde devreye uluslararası şirketler giriyor.
Aynı bölgeleri ahtapotun kolları gibi saran Amerikan ve İngiliz şirketlerinin sayısına Rus şirketler de eklenince pazarın ne derece kapışmaya sahne olduğu görülür.
Girdikleri ülkenin siyasal yapısına bukalemun misali çok iyi uyum sağlamayı bilen uluslararası şirketler girdikleri alanları kene gibi bitirmekteler.
Büyük ülkelerin uzun kolu şirketler, sıkı mevzuatlı ve devletçi ülkeleri açmak içinse ekonomik kıskaca aldıktan sonra o ülkeleri özelleştirme adı altında yeni prese çekiyorlar.
Günümüzde sözkonusu senaryoların yansımalarını Türkiye'de de yaşıyoruz.
Rusya, İngiltere ve Amerika kendi yeraltı ve yerüstü milli kaynaklarını stratejik çıkarları için muhafaza ederlerken kontrol altındaki ülkelerin kaynaklarına oynuyorlar.
Büyük ülkeleri büyük yapan faktörlerden biri de bugünü yarına uyarlayabilmeleri.
Sömürüye maruz kalanların içleracısı durumu ise onların yarınla ilgili planlarının ve öngörülerinin olmayışı
Ülkelerarası siyasal çatışmalara eklemlenen ekonomik rekabetin konusunu petrol ve doğalgaz oluşturuyor.
Özellikle Ortadoğu merkezli petrol ve Kafkas merkezli doğalgaz çıkarım ve dağıtım işlemleri güçlü ülkelerin kıyasıya mücadele ettiği bir alan teşkil ediyor.
Tek kutuplu dünyanın başat gücü Amerika değil sadece, kendini yeniden ayağa kaldırabilmek için arka bahçesinde güç depolayan Rusya da devreye girmek istiyor.
Rusya petrol ve doğalgaz konusunda önemli bir paya sahip.
Putin Yönetimi kendi etki alanında civar ülkeleri de yanına katarak bu pazardaki ağırlığını artırmayı hedefliyor.
Türkmenistan, Kazakistan, İran, Azerbaycan ve Ernmenhistan ile tek taraflı ve çok boyutlu olarak sürdürülen ilişkilerin temelinde bu düşünce yatıyor.
Durumun farkına varan Amerika ise Rusya'nın bu planını baltalamak için aynı ülkelerin siyasal kadroları üzerinden planlar yapmakta.
İdeolojik çatışmaların ve güç paylaşımının ardından doğal kaynaklar konusunda sürdürülen yeni mücadeleden elbette Türkiye de nasipleniyor.
Bu nasiplenmenin olumlu olumsuz yönünü Türk siyasa yapıcıları düşünmek durumundalar.
Türkiye Bakü-Tiflis-Ceyhan güzergahının en etkili ülkelerinden.
Zaman zaman bu projeye etki etmek ve alternatif oluşturmak niyetleri sergileniyor.
Türkiye ile stratejik ilişkilerini ön palanda tutarak Türkiye'yi elinde rahatça tutabileceğini hesap eden Amerika Gürcistan ve Ermenistan'ı daha çok masaya yatırarak Rusya'yı kendi bölgesinde hapsetmeyi kurguluyor.
Nasıl ki Afrika kıtasının batı ve güney yeraltı kaynakları İngiltere Almanya, Fransa ve İtalyanlar tarafından sömürülerek tüketildi ise Ortadoğu ve Kafkas kaynakları da Rusya ev Amkerika tarafından sömürülmek isteniyor.
Sömürünün siyasal ve askeri açıdan zorlandığı ülkelerde devreye uluslararası şirketler giriyor.
Aynı bölgeleri ahtapotun kolları gibi saran Amerikan ve İngiliz şirketlerinin sayısına Rus şirketler de eklenince pazarın ne derece kapışmaya sahne olduğu görülür.
Girdikleri ülkenin siyasal yapısına bukalemun misali çok iyi uyum sağlamayı bilen uluslararası şirketler girdikleri alanları kene gibi bitirmekteler.
Büyük ülkelerin uzun kolu şirketler, sıkı mevzuatlı ve devletçi ülkeleri açmak içinse ekonomik kıskaca aldıktan sonra o ülkeleri özelleştirme adı altında yeni prese çekiyorlar.
Günümüzde sözkonusu senaryoların yansımalarını Türkiye'de de yaşıyoruz.
Rusya, İngiltere ve Amerika kendi yeraltı ve yerüstü milli kaynaklarını stratejik çıkarları için muhafaza ederlerken kontrol altındaki ülkelerin kaynaklarına oynuyorlar.
Büyük ülkeleri büyük yapan faktörlerden biri de bugünü yarına uyarlayabilmeleri.
Sömürüye maruz kalanların içleracısı durumu ise onların yarınla ilgili planlarının ve öngörülerinin olmayışı
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005