(dünden devam…)
2- Kapitalizmin felsefesi:
Kapitalizmin temel ilkeleri, İngiltere'nin felsefi okulunda oluşturulmuştur. Bu okul, antik çağ'da atomizmin (Demokritus), orta çağda nominalizmin varisi olarak ortaya çıktı. O, F. Bekon'un "bilgi güçtür" ampirizmi, metafiziğin inkârı ve özne-nesne ilişkisi felsefesinin ilerlemesi üzerinde gelişti.
İngiltere'de, Thomas Gobbs ve John Locke arasında insanın doğası, ahlakı ve sosyal sistem hakkında tartışmaları bünyesinde, liberal düşüncenin temeli şekillendi. T. Gobbs'un "insan insanın canavarıdır ve toplumu bu tehlikeden korumanın tek yolu güçlü devlettir (Leviafan)" tezine karşı, C. Locke (Kral Cemiyeti Konseyi üyesi) "insan temiz levhadır (tabula rasa) ve onu oluşturan sosyal ortamdır" antitezini ortaya koydu.
Thomas Gobbs kendi düşüncesi ile, bireyin ve toplumun özgür gelişmesine, onların manevi potansiyeli ortaya çıkarmasına karşıydısa, J. Locke bunun karşıtı olan dinamik sosyal ortam ve sivil toplum düşüncesini (progress–terakki-ilerleme) destekliyordu.
Ona göre, güçlü devlet kapalı ve zoraki bir sistem oluşturduğu için, er geç ortadan kalkacak, ama, sivil toplumun kalkınması devletlerin ortadan kalkması ile durmayacak ve ileri giderek (progress) daha da gelişecektir. Progress temel kriter olduğu için, onun dinamiğine engel olan tüm kamu kurumları (devlet, din, aile) değişmeli, ona uyumlu olmalı veya iptal edilmeli ve progressin temel ölçü birimi individ (birey) olmalıdır.
Progress ve birey ilişkisinden doğan yeni paradigma - liberalizmdir. Aslında, progress felsefesi, dünyada kapitalizmin genişlenmesine, birey paradigması ise, insanların kapitalizmin amaclarına hizmet etmesine yönelmiştir.
J. Locke liberal felsefesini ekonomiye getiren İngiliz bilim adamı Adam Smith oldu. Locke'un liberal fikirlerine dayanarak "serbest ticaret" fikrini ortaya koydu ve kimliğinden bağımsız olarak herkesin özgür girişimcilik faaliyetlerinde bulunabileceğini belirtti. O, liberal ekonominin gelişmesini ulusal değil, ulusötesi sistemde mümkün olduğunu savundu. Zira, devlet sınırları merkantil ekonominin gelişimini engeller.
Bu nedenle, ilerlemenin temsilcisi olarak liberal ekonomi ve demokrasi, devletin rolünü sıfıra indirmeyi ve bireyin rolünü ise, yükseltmeği amaçlıyor. Demokrasinin ve pazar ekonomisinin dünyada genişlenmesi, piyasaların genişlemesine, devletlerin ortadan kalkmasına ve ulusüstü kuruluşların sivil toplum üzerinde gizli hakimiyetine imkan sağlıyor. (6)
Bireyin özgürlüğüne dayanan liberal sistem, insanda kayıtsızlık, bencillik, yabancılaşma ve adaletsizlik duygusunu güçlendiriyor. Zira, kollektivizmi (sosyal dayanışmanı) temsil eden kurumlar (akrabalık, komşuluk, aile) zayıflayarak kaldırılıyor. İnsan bu sistemde kendi kendisinin amacına dönüşen "homo ekonomikus" varlığına dönüşüyor ve gedonizm, utilitarizm, pragmatizm, rasyonel bencillik, ateizm, kozmopolitizm ve konfortizm onun temel ahlak kodeksi oluyor.
Zira, kapitalizmin ekonomik modeli insan değildir ve insan, sadece bu modele göre deforme oluyor. Bunlar, çağdaş dünyada uyuşturucu bağımlılığının ve intihar olaylarının psikolojik nedenleri arasında önemli yere sahiptir.
Klasik liberal ekonomi teoriler toplum ve doğa kanunlarının eyniyyet prensibinden çıkış yaptıkları için, devletin sosyoekonomik sisteme müdahalesini anormal olarak kabul ederler. Adam Smith, doğada olduğu gibi, toplumun ortak çıkarları ve insanların yetenekleri doğrultusunda da ortak bir ekonomik sistemin mevcut olduğunu savunuyordu.
Ona göre, bu sistemi yönlendiren mekanizmanın özü, ona dayalı özel mülkiyet ve ortak çıkarlara dayanan bireysel bencilliktir. A. Smith, bu mekanizmayı ekonomik sistem içinde düzenleyen ve yönlendiren "görünmez el" olarak adlandırdı. (7). Fakat bu "görünmez el", aslında, ekonomiyi siyasi amaçları doğrultusunda yönlendiren ulusüstü güçler idi.
A. Smith'in "kaynaklar sınırlı, ihtiyaçlar sınırsızdır" tezi, kapitalist sistemin mihenk taşı haline gelmiştir. Aslında, bu tez, emperyalist politikalarla yeni pazarlar elde etmek, daha fazla kazanmak, sömürücülük etmek, zayıfları ezmek düşüncesi ile yola çıktı. Malthus da bir zamanlar bu tezi savunmuştur.
Aslında, A. Smith'in objektif ekonomik yasalar ve "görünmez el" dediği fenomenin gerçek ismi "doğal seçim"e dayanan ve bugüne kadar Avrupa filozoflarının düşüncesini şekillendiren sosyal darvinizm idi. Irkçılığa, faşizme yol açan bir düşüncenin ekonomik sistemde objektif bir yasa olarak kabul edilmesi, toplumların "ekonomik faşizm" ortamında mevcut olması demektir.
A. Smith'in geldiği kanaate göre, toplumun ekonomik gelişiminin temelinde dayanan teknoloji ilerleme sonsuz olamaz. Zira, dünya sınırsız değildir. Yani, dünya pazarını sömüren emperyalizmin genişlenme imkanları bitiyor. O zaman, sistem kapanacak ve durgunluğa doğru ilerleyecek.
K. Marks bu düşünceni geliştirerek kendi tarihsel diyalektik metodolojisini yarattı. Yani, ona göre, önceki toplumsal-ekonomik formasiyalarda olduğu gibi, kapitalizm sistemi de kendi emperyalizm aşamasında kapalı sisteme düşerek kendi içinden yıkıma gidecek, ardından, genişlemesini harekete geçirecek bilimsel ve teknolojik ilerleme olgusu da ortadan kalkacaktır. K. Marks bunu yeni bir sosyalizm sistemine geçiş gibi değerlendiriyor.
XX. yüzyılın ortalarına kadar devam eden savaşlar kapitalist sistemin kötülüklerini kapatmıştır. Savaşlar, insanların karşılaştığı ağır ekonomik krizlerin ve açlıktan toplu halinde ölümlerin tek suçlusu olarak kabul edilmiştir. Buna rağmen, o zaman, sosyal sorunlarda kapitalist sistemin ve piyasa ekonomisinin suçlu olduğunu söyleyenler oldu. Kapitalizmin liberal ekonomisini, yani A. Smith teorisini eleştiren C. Keynes'in teorisi dikkat çekiyor.
C. Keynes, ekonomik sistemin doğal bir olgu olmadığını ve devlet tarafından yönetildiğini (yatırım, vergilendirme, tasarruf vb.) savundu. O, ekonominin matematiksel model şekline salınmasına ve onun çetinleştirilmesine karşı çıkarak, onun insanların anladığı basit bir dilde nakledilmesini savundu. Ona göre, zenginlik arayışı maddeye değil, ahlaka yönelmelidir. "İyi yaşamak" fazla parayla değil, "doğru yaşamakla" elde olunmalıdır.
Ekonominin gelişimi, insan, toplum ve dünyanın manevi gelişmesine hizmet etmelidir (8). Bu yaklaşım, C. Keynes'e yönelik saldırıların artmasına neden oldu (F. Hayek, Y. Tinbergen, M. Friedman). Onun takipçileri sonraları neoklasik mikroekonomi düşüncelerini C. Keynesin makroekonomik düşünceleri ile birleştirerek modern ekonomik meinstrime dahil oldular. Kapitalizmi eleştiren iktisatçıların görüşleri, onların eleştirenlerin teorileri gölgesinde gizli saklandı.
Fakat klasik ve neo-klasik ekonomi teoriler ile pratik arasındaki bazı tutarsızlıklar, bu teorilerin gerçekliğini zamanla kuşku altında bırakıyor. Prof. Dr. Haydar Başın MEM teorisi, kapitalist ekonominin gerçek yüzünü ortaya koydu ve insanların sosyal-ekonomi ihtiyaçlarının ödeyen en mükemmel reel ekonomi modeli gibi ortaya çıktı.
(devam edecek…)
- 44 günlük savaş: Karabağ zaferi-II / 22.01.2021
- 44 günlük savaş: Karabağ zaferi-I / 21.01.2021
- Küresel güçlerin kapitalizme alternatifleri-II / 08.08.2020
- Küresel güçlerin kapitalizme alternatifleri-I / 07.08.2020
- İslam ekonomisi ve Milli Ekonomi Model / 06.08.2020
- Kapitalizme alternatif modeller / 05.08.2020
- Kapitalizmin gerçek sahipleri-V / 30.07.2020
- Kapitalizmin gerçek sahipleri-IV / 29.07.2020
- Kapitalizmin gerçek sahipleri-III / 28.07.2020