İyiliği ancak Müslüman tavsiye eder
İyiliği yaptırmak, kötülüğü yaptırmamak işini Müslüman yapar. Bu görevi alan kimse, insanları korkutur, çekindirir, tekdir eder. Bu işin yapılması şahıslara göre değişmez. Padişah, imam, vs. bu vazifede eşittir. Hangisi bir kötülük ederse, onu alıkoymak icap eder
05.07.2023 21:00:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş
![İyiliği ancak Müslüman tavsiye eder](resimler/haberler/33/iyiligi-ancak-musluman-tavsiye-eder-H1489254-11.jpg)
![](temalar/resimler/bos.gif)
![İyiliği ancak Müslüman tavsiye eder](resimler/haberler/33/iyiligi-ancak-musluman-tavsiye-eder-H1489254-12.jpg)
![](temalar/resimler/bos.gif)
![](temalar/resimler/bos.gif)
İmam Gazali Hazretleri, emr-i maruf nehy-i münker hususunda buyurdu ki:
Emr-i maruf nehy-i münker için dörtbaşı mâmur birini aramak, terk etmek sayılır; çünkü bulunması zordur. Bu şartın tahakkuku kolay olmaz. Birçok içki içen vardır ama başkasının yapmasına razı olmaz; mâni olur.
İnsan demeli ki: Benim için iki görev var. Biri kötülüğü yapmamak, öbürü de yapana mâni olmak... Birincisini, gücüm yettiği kadar yapıyorum; bu sayede ikinciye de yol arıyorum. Yani, yapanları alıkoymak istiyorum; inşallah, bir gün ben de hata işlememeye muvaffak olurum.
Böyle bir vazifeye kâfir tayin edilemez. Çünkü o Müslümanlara saldırır. Bir ayet-i kerimede şöyle buyurulur: "Allah, kâfirlere; mü'minlerin üstünde bir yol vermeyecektir." (Nisa, 141).
İyiliği yaptırmak, kötülüğü yaptırmamak işini daima Müslüman şahıs yapar. Bu görevi alan kimse, insanları korkutur, çekindirir, tekdir eder; yerine göre döver de... Bu işin yapılması şahıslara göre değişmez. Padişah, imam, vs. bu vazifede eşittir. Hangisi bir kötülük ederse, onu alıkoymak icap eder. Bu hususta anlatacağımız şu hikâye manalıdır:
Bir gün Mervan b. Hakim, bayram hutbesini namazdan önce okumaya kalktı. Aradan bir zat şöyle bağırdı: "Hutbe namazdan sonra olur."
Bunun üzerine Mervan, "Karışma" diye bağırdı.
Sonra Ebû Said-i Hudrî şöyle konuşmaya başladı: "Hutbenin namazdan sonra okunması bir kaziye haline gelmiştir. Bu adamın hatırlatması da Peygamber Efendimizin şu hadis-i şerifine istinad eder: Kim beğenilmeyen bir hal görürse, eli ile bertaraf etsin. Gücü yetmezse, dili ile yapsın. Buna kadir olamazsa, kalbi ile yapsın; bu imanın en zayıf derecesidir."
Bu söylenenlerden anlaşıldığı gibi, kötülükten almak birkaç mertebeye dayanır.
Yasak olduğu için yaptırılmayan şeyin kötülüğü açıktan bilinmeli. Üzerinde kötü olmadığına dair içtihat yapılmış olmamalı. İçtihada hacet olmadan kötülüğü belli olan yasak edilmiş olmalı. Misal olarak; sarhoşluk vermeyen ekşi hurma suyunu Hanefî mezhebi mahzurlu bulmaz; Şafiî mezhebi bunun içilmesini istemez.
Ama bu bapta Şafiî mezhebi sâliki, Hanefî mezhebinde olana mani olamaz. Keza, Şafiî mezhebinde yenmesi yasak olan bazı hayvan etlerini yedikleri için Hanefî mezhebi sâlikleri mâni olamaz. Kertenkele ve sırtlan gibi.
Yapılan yakışıksız iş, bir çocuk tarafından dahi yapılsa, yaptırmamak gerekir. İçki içen bir çocuğa mâni olmak icap eder.
Bir deli, yaptığı iş ona göre zararı yoksa mâni olunmaz. Çocuk da aynıdır. Hallerine zararı olmayacak hatalar yaparlarsa bir şey denmez.
Kötülüğe mani olacak kimse âlim olmalı, yaptığı işi bilmeli. Adı, şüpheli işlere karışmış olmamalı. İyi huylu olmalı ve herkesi azarlayan cinsten olmamalı; sert olmamalı, yumuşak olmalı.
İlim sahibi olursa yaptığı işin nereye vardığını ve şer'î hadleri bilir. İyi huylu ve yumuşak olursa, haddi aşmaz ve yaptığı yıktığından çok olur. Aksi halde, yaptığından çok yıkar.
Mâni olduğu şeyde bir şefkat duygusuna sahip olmalı. Bu vazifeyi yaparken; mâni olan biri çıkar, ya da sevmeyeceği bir işle karşılaşırsa, haddi aşmamalı. Yaptığı işin önemini unutmamalı. Sonra, kötülüğü bizzat kendisi getirmiş olur.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Emr-i maruf nehy-i münker için dörtbaşı mâmur birini aramak, terk etmek sayılır; çünkü bulunması zordur. Bu şartın tahakkuku kolay olmaz. Birçok içki içen vardır ama başkasının yapmasına razı olmaz; mâni olur.
İnsan demeli ki: Benim için iki görev var. Biri kötülüğü yapmamak, öbürü de yapana mâni olmak... Birincisini, gücüm yettiği kadar yapıyorum; bu sayede ikinciye de yol arıyorum. Yani, yapanları alıkoymak istiyorum; inşallah, bir gün ben de hata işlememeye muvaffak olurum.
Böyle bir vazifeye kâfir tayin edilemez. Çünkü o Müslümanlara saldırır. Bir ayet-i kerimede şöyle buyurulur: "Allah, kâfirlere; mü'minlerin üstünde bir yol vermeyecektir." (Nisa, 141).
İyiliği yaptırmak, kötülüğü yaptırmamak işini daima Müslüman şahıs yapar. Bu görevi alan kimse, insanları korkutur, çekindirir, tekdir eder; yerine göre döver de... Bu işin yapılması şahıslara göre değişmez. Padişah, imam, vs. bu vazifede eşittir. Hangisi bir kötülük ederse, onu alıkoymak icap eder. Bu hususta anlatacağımız şu hikâye manalıdır:
Bir gün Mervan b. Hakim, bayram hutbesini namazdan önce okumaya kalktı. Aradan bir zat şöyle bağırdı: "Hutbe namazdan sonra olur."
Bunun üzerine Mervan, "Karışma" diye bağırdı.
Sonra Ebû Said-i Hudrî şöyle konuşmaya başladı: "Hutbenin namazdan sonra okunması bir kaziye haline gelmiştir. Bu adamın hatırlatması da Peygamber Efendimizin şu hadis-i şerifine istinad eder: Kim beğenilmeyen bir hal görürse, eli ile bertaraf etsin. Gücü yetmezse, dili ile yapsın. Buna kadir olamazsa, kalbi ile yapsın; bu imanın en zayıf derecesidir."
Bu söylenenlerden anlaşıldığı gibi, kötülükten almak birkaç mertebeye dayanır.
Yasak olduğu için yaptırılmayan şeyin kötülüğü açıktan bilinmeli. Üzerinde kötü olmadığına dair içtihat yapılmış olmamalı. İçtihada hacet olmadan kötülüğü belli olan yasak edilmiş olmalı. Misal olarak; sarhoşluk vermeyen ekşi hurma suyunu Hanefî mezhebi mahzurlu bulmaz; Şafiî mezhebi bunun içilmesini istemez.
Ama bu bapta Şafiî mezhebi sâliki, Hanefî mezhebinde olana mani olamaz. Keza, Şafiî mezhebinde yenmesi yasak olan bazı hayvan etlerini yedikleri için Hanefî mezhebi sâlikleri mâni olamaz. Kertenkele ve sırtlan gibi.
Yapılan yakışıksız iş, bir çocuk tarafından dahi yapılsa, yaptırmamak gerekir. İçki içen bir çocuğa mâni olmak icap eder.
Bir deli, yaptığı iş ona göre zararı yoksa mâni olunmaz. Çocuk da aynıdır. Hallerine zararı olmayacak hatalar yaparlarsa bir şey denmez.
Kötülüğe mani olacak kimse âlim olmalı, yaptığı işi bilmeli. Adı, şüpheli işlere karışmış olmamalı. İyi huylu olmalı ve herkesi azarlayan cinsten olmamalı; sert olmamalı, yumuşak olmalı.
İlim sahibi olursa yaptığı işin nereye vardığını ve şer'î hadleri bilir. İyi huylu ve yumuşak olursa, haddi aşmaz ve yaptığı yıktığından çok olur. Aksi halde, yaptığından çok yıkar.
Mâni olduğu şeyde bir şefkat duygusuna sahip olmalı. Bu vazifeyi yaparken; mâni olan biri çıkar, ya da sevmeyeceği bir işle karşılaşırsa, haddi aşmamalı. Yaptığı işin önemini unutmamalı. Sonra, kötülüğü bizzat kendisi getirmiş olur.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.