İstismarlara yönelik bir analiz

Son dönem gündemde en çok yer alan haberlerin başında kadın ve çocuklara yönelik istismar, taciz, şiddet haberleri var maalesef. Aslında bu, toplumdaki ahlaki çöküntünün bir sonucu. Bu duruma nasıl geldiğimizin sebeplerini araştırıp bulmazsak, çözümü de  bulamayız. Bu olayları sıfıra indirmek elbette ki mümkün değil. Bu bakımdan, tabii ki yaptırım gücü yüksek kanunlar olsun. Tabii ki bu suçu işleyenler, sırf duruşmada kravat taktı diye ceza indirimi almasın, ama bu kanunları uygulayacak olanların da insan olduğunu düşünürsek, işin sadece kanun çıkarmakla bitmeyeceğini de görürüz. 
Bu noktaya nasıl geldik? Elbette ki bu 3-5 günde olmadı. Uzun yıllar içerisinde, yavaş yavaş oldu. Bunda tek bir suçlu da yok. Hepimiz suçluyuz. Gelmiş geçmiş hükümetler, eğitim sistemi, öğretmenler, anne babalar, TV yapımcıları, hacılar, hocalar, vs... herkes suçlu. Artık klişeleşmiş olsa da mesele eğitim meselesi. Eğitim sadece okulda olmaz. Evde olur, sokakta olur, TV başında olur, Kur'an kursunda olur, komşu teyzeyle olur, muhtar amcayla olur. İnsan farkında olsun ya da olmasın, hayatta ilişkide bulunduğu herkesten bir şeyler öğrenir. 
Peki biz neler öğretiyoruz çocuklarımıza? Ben daha ilkokula giderken ?yaşı müsait olanlar hatırlar- 'Dallas' diye bir dizi başlamıştı. Rahmetlik babam, kendi deyimiyle 'çok edepsiz, ahlaksız' bir dizi olduğunu söyleyerek bizim izlememize izin vermezdi. 1-2 yıl önce bir özel televizyon yeniden yayınladı bu diziyi. Bir de baktım ki bizim yerli dizilerin yanında muhafazakar bile denilebilir 'Dallas'a. Şu anda, her akşam aileler, abisinin hanımına göz koyanların, amcasının hanımıyla ilişkisi olanların, kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı diziler izliyorlar. Gündüz kuşağında ise karısını ve çocuklarını kesip, kendini vuran adamın hikayesini, kayınpederinden hamile kalıp kaçan kızı arayanların hikayelerini yayınlayan ve dedektifçilik oynayan programlar var. Çizgi filmlerde bile bütün kahramanların sevgilisi var, karakterler birbirlerine şiddet uygulayabiliyor. Bilgisayar oyunları deseniz hakeza.
Sosyal medyada ise her gün bir başka hocanın (!) videosu ile karşı karşıyayız. Biri çıkıyor; 'Kadının aklı doğuştan kıttır.' diyor. Öbürü; '6 yaşından büyük kız çocuğunuzu kucağınıza oturtmayın.' diyor. Bir diğeri 'Kayınvalide gençse, damadı elini öpmesin' diyor. Fetva verecek başka konu kalmadı ya diyorlar da diyorlar. Böyle hocalar(!) kadınlara değersiz ve önemsiz oldukları mesajını veriyorlar. Sanki kadınların yaradığı başka hiçbir iş yok gibi davranıyorlar. 'Kızlarınızı okutmayın' telkininde de bulunduklarından bunlara inanan kadın cahil kalıyor, cahil bırakılıyor. Diğer taraftan erkek, kadının değersiz olduğunu, ona istediği gibi davranabileceği mesajını alıyor bu söylemlerden. Sonra dayak da atıyor, hakaret de ediyor. Diğer bir taraftan da karşı cinsi öcü gibi gösterme ve ilişkilerde aşırı bir yasaklama olduğundan, sonuç da aşırı uçlarda oluyor. Evine gelen dedesinin, amcasının yanına gelip 'Hoş geldin!' bile demeyen kız çocukları, ya da 3 yaşındaki çocuğu bile cinsel bir obje olarak gören ve tecavüz eden sapkın adamlar. Bir de üstüne üstlük 'Kimseye söyleme!' deyip tehdit edenler. Sanki Allah görmüyor. Bizi en iyi bilen, tanıyan Yaradan'dır. Helal haram ölçülerini de O koymuştur. Siz onun haram demediğine haram der, helal dediğini haram yapıp, fıtrat dışı yasaklar koyarak insanları aşırı derecede kurallara ve yasaklara boğarsanız, bir yerden bir şeyler patlak verir. Bu tarz olaylarda bazı Kur'an kursu, vakıf ve yurtların da adlarının geçme sebebi ne yazık ki bundandır. Allah (c.c.) bizleri kadın ve erkek olarak beraber yaratmış. İlişkilerimizin sınırlarını da kendisi belirlemiştir. Evlilik müessesesi gibi kutsal bir birliği tavsiye etmiştir. Kadın erkek arasındaki ilişki karşılıklı bir ihtiyaçtır da aynı zamanda ama bu ihtiyaç helal çerçevede karşılanırsa güzeldir. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade buyurdukları gibi zina yasasının olmamasının da bu olaylarda büyük katkısı vardır. Bu durumun düzeltilmesi yönünde adımlar atılıyor olması da -geç de olsa- sevindiricidir.
Diğer taraftan ekonomik bunalımlar da insanların psikolojisini bozan, gerginleştiren, sağlıklı düşünmesini engelleyen bir etkidir. İnsanlar geçinemiyor, insanlar işsiz, çocuklarının isteklerini, ihtiyaçlarını karşılayamıyor, kirasını, faturalarını ödeyemiyor. Bu gerginlik en ufak bir şeyin bile tartışmaya dönüşmesine ve şiddete kadar gitmesine sebep oluyor. Trafik de bile ne kadar saçma sapan kavgalarla karşılaşıyoruz. İnsanımız adeta buhranda. İşi gücü olmayan, herhangi farklı bir aktivite yapacak parası olmayan ve tüm vaktini TV'de bu tarz programlar izleyerek geçiren, yeterli ve doğru eğitimi almayan, düşünmeyen, sorgulamayan bir toplumun da bu halde olması kaçınılmazdır. Tabi bilinçli olarak üzerimizde oynanan bir oyundur da bu aynı zamanda. Özellikle insanımızın maneviyatına, inancına zarar vermek için yapılan kasıtlı bir eylemdir bu. O kısmı da apayrı bir boyutu olayın. 
Söylenecek daha çok şey var ama asıl mesele bizi Ehli Beyt'in yaşadığı gerçek İslam'dan uzaklaştırma çalışmaları ile başlamıştır. Biz ne zaman ki 'Kadınlar size Allah'ın emanetidir.' diyen bir peygamberin ümmeti olduğumuzu unuttuk, ne zaman ki kızlarımızı 'Hz. Fâtıma gibi olsunlar' diyerek yetiştirmekten vazgeçtik, ne zaman ki 'Eline, beline, diline hakim ol!' diyen, bütün Anadolu'yu Müslüman Türk yaparak bir eden, Hacı Bektaşi Veli anlayışından uzaklaşmaya başladık, işte o zaman yozlaşmaya başladık. Öyleyse bir an evvel o bakış açısına geri dönmek, maddi manevi değerlerimize sahip çıkarak, çocuklarımızın önüne bir amaç, bir hedef koyarak, onlara kitap okutarak, doğru bilgiler vererek yetiştirmek, insanımızı iş sahibi, aş sahibi yapmak ve toplumda refahı ve huzuru sağlamak, bu durumun panzehiri olacaktır. Aksi taktirde bu olaylar artarak devam eder ve önüne geçemeyiz. 
Son söz de Hoca Ahmet Yesevi'den olsun; 'Kitabına eğilmiş çocuk, aşını pişiren kadın, tarlasını süren çiftçi, tezgahındaki sanatkar fenalık düşünmeye vakit bulamaz.'