Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde 14.07.2001 tarihli yayımlanan yazısıdır
Türkiye'nin, hariciye politikasını yeniden gözden geçirmesi gerektiğini dün ifade etmiştik. Bilhassa Kafkaslar ve Ortadoğu'da takip edeceğimiz siyaset gayet hassas dengeler üzerine oturmalı ve iyi hesap edilmelidir.
Uzun süre hakimiyetimiz altında kalmış olan ve millet olarak tarihî ve dinî bağlarımızın bulunduğu Ortadoğu bugün sancılı bir dönem yaşamaktadır.
Arap-İslam alemine tamamen yabancı bir unsur olan İsrail, bölgede lider ülke durumuna gelmeye çalışmakta ve ABD de bu noktada İsrail'e destek vermektedir. Özetle, İsrail'in lider olduğu ve bizim de ülke olarak bu liderin peşine takıldığımız bir Ortadoğu tablosu istenmektedir.
Bu noktada sorulması gereken soru şudur: Acaba böyle bir Ortadoğu politikası millî çıkarlarımıza ne derece uygundur? İsrail'in gölgesi altında takip edeceğimiz siyaset bize ne kazandıracaktır?
Şüphesiz bölgeyle olan tarihî, kültürel, dinî bağları sebebiyle Ortadoğu'da başı çekecek olan ülke ancak Türkiye olabilir.
İsrail'le ise ilişkiler belli seviyede tutulmak suretiyle bir denge politikası takip edilmelidir. Aksi uygulamaların millî menfaatlerimize ters düşeceği aşikardır. Zira İsrail Devleti'nin kendine ait bir Arzı Mev'ud emeli vardır.
Ve bu emelin sınırları içerisine Güneydoğu bölgemiz de girmektedir. İsrail bu emele ulaşma yolunda adım adım ilerlemektedir.
Ve bu ilerleyişin devam etmesi durumunda İsrail, Mısır'ın, Lübnan'ın, Suriye'nin topraklarını nasıl işgal etti ise, bir gün bizim kapımıza da dayanabilir.
Ülkelerin dış politikaları uzun vadeli hesaplara göre belirlenmelidir. Ve uzun vadeli düşünüldüğü zaman bu noktaya gelinmesi uzak bir ihtimal sayılmaz.
Bulunduğu coğrafyada ciddi bir su sıkıntısı içinde olan İsrail, Manavgat suyunun kullanım hakkını talep etmiş ancak bu talep şimdilik geri çevrilmiştir.
Böyle bir uygulamaya izin vermek topraklarımızı kendi elimizle İsrail'e devretmemiz ve bu ülkenin ekmeğine yağ sürmemiz manasına gelir.
Netice olarak İsrail ile askerî, siyasî, kültürel vb. sahalarda yakın ilişkiler içine girmenin uzun vadede bize kazandıracağı hiç bir şey yoktur.
Böyle bir politika ile İsrail'in ihtilaf halinde olduğu bütün bir Ortadoğu'yu ve Arap-İslam dünyasını karşımıza almış oluruz. İsrail Başbakanı ve aynı zamanda Sabra ve Şatilla katliamlarının mimarı Şaron'un Ağustos'ta ülkemize yapacağı ziyaret bu çerçeveden ele alınmalıdır.
Şaron'un iktidara gelmesiyle Ortadoğu'da gerginlik ve şiddet yeniden tırmanmıştır. Filistin'de işgalci konumda bulunan İsrail güçleri her gün Filistinlilerin evlerini yıkmakta ve yeni yerleşim alanları kurulmasına da izin vermemektedir. Öte yandan İsrail'e ait yerleşim bölgelerinin sayısı ise gün geçtikçe artmaktadır.
Irak'ın kötü adamı Saddam yüzünden Irak halkına yıllardır ambargo uygulayan ABD, katliamları tescillenmiş olan Şaron sebebiyle İsrail'e hiç bir yaptırım uygulamış değildir.
Bu çifte standart da ayrı bir araştırma konusudur.
Ortadoğu'yla olan bağlarımız sebebiyle bu hakikatleri görmezlikten gelemeyiz. Ve Şaron'un ziyaretini yine bu hakikatler ışığında değerlendirmeliyiz.
Prof. Dr. Haydar Baş / diğer yazıları
- İsrail için koridor / 06.01.2025
- İsrail'le ilişkiler ve Ortadoğu politikamız / 05.01.2025
- Ülkemiz üzerine oynanan oyunlar / 04.01.2025
- Üç ayları değerlendirelim / 03.01.2025
- Regaib Kandili'miz mübarek olsun / 02.01.2025
- Receb ayı hayırlara vesile olsun / 01.01.2025
- Yeni bir yıldan beklediklerimiz / 31.12.2024
- Atatürk'e sahip çıkmak / 30.12.2024
- Atatürk'ün soyağacı / 29.12.2024
- Atatürk vatandır / 28.12.2024
- İsrail'le ilişkiler ve Ortadoğu politikamız / 05.01.2025
- Ülkemiz üzerine oynanan oyunlar / 04.01.2025
- Üç ayları değerlendirelim / 03.01.2025
- Regaib Kandili'miz mübarek olsun / 02.01.2025
- Receb ayı hayırlara vesile olsun / 01.01.2025
- Yeni bir yıldan beklediklerimiz / 31.12.2024
- Atatürk'e sahip çıkmak / 30.12.2024
- Atatürk'ün soyağacı / 29.12.2024
- Atatürk vatandır / 28.12.2024