Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde yayımlanan 31.12.2012 tarihli yazısıdır
Yeni bir yıla yeni umutlarla girmek istiyoruz.
Bugün bir asrı tamamlamamış genç Türkiye Cumhuriyeti devletinin parçalanma senaryolarını konuşuyoruz.
Terörü, gözlerimizin önünde bir bir toprağa verilen şehit cenazelerini seyrediyoruz.
Bir olan kardeşliğimizi Alevi - Sünni diye ayrıma tabi tutuyoruz.
Vatan sevgisini, bayrak aşkını kaybediyoruz.
AB'yi dinleye dinleye bağımsızlık ruhumuzu yitiriyoruz.
Üç kuruşun hesabını yapmaya reva görenlerin elinde devletin baba olduğunu unutuyoruz.
Her gün yaşanması zorlaşan bu hayat kavgasında değerlerimizi, geleneklerimizi yok ediyoruz.
Ve en önemlisi Türk ismiyle özdeşleşen İslam olma şerefimizi kaybediyoruz.
İman duygusu kalmazsa bizi biz yapan her şey elimizden çıkacaktır.
Bu tablo hoşumuza gitmiyorsa bir yerlerde yanlış yapıyoruz demektir.
Anadolu erenleri ile yoğrulmuş topraklarımızın insanı, yüzünü Batıya dönmeyi değil, bu toprakları yüceltmeyi hayal ediyor.
Al bayrağı göklerde görmeye alışmış milletimiz onu gönderden indirmek istemiyor.
Kızını Kürt komşusu ile evlendiren kardeşim, Kürt - Türk arasında uydurulan ayrımı kabul etmiyor.
Aleviler, Sünniler, Bektaşiler, Caferiler bir arada barış içinde yaşamayı hedefliyor.
Terörden bıkan vatandaşlarımız, dağa çıkan evlatlarını yanında istiyor.
Kısaca bu cennet vatanda bir bilek bir yürek yaşamanın, ilelebet payidar kalmanın derdindeyiz.
Alın terinin karşılığını hatta daha fazlasını verecek bir devleti gözlüyoruz.
Öyleyse kaybettiklerimizi kazanmak zorundayız.
Mevcut siyasetle ve aynı çizgi ile bunun sağlanması ise imkânsızdır.
Yeni bir soluk, yeni bir bakış açısı, yeni ve milli bir duruş bekliyoruz.
Bu bakış açısı, adının önüne "yeni" kelimesi konulan anayasa ile değil, Atatürk döneminde başlayan Kuvayi Milliye ruhunu tekrar insanımıza kazandırmakla sağlanabilir.
O ruh sadece maddeye hükmetmek şeklinde tezahür etmemiş, maneviyatı keşfetmeyi de hedeflemiştir.
Maneviyat keşfi ise buram buram Ehl-i Beyt kokan hacı Bektaşi Veliyi, Abdal Musa'yı, Mevlana'yı, Yunus'u tekrar tanımaktan geçiyor.
Nene Hatun, Nezahat Onbaşı, Kara Fatma, Sütçü İmam bu vatanı işte bu maneviyatla donanmış vatan aşkı içinde düşmandan geri almayı başardı.
Bugün bize unutturulan, Anadolu erenlerinden yetiştirdikleri nesillere geçmiş bu ruhtur.
Anadolu'nun önce İslam'la tanışması ve sonra bu beldede kim yaşıyorsa hepsinin "Ben Türküm" diyebilmesi Ehl-i Beyt nefesi ile olmuştur.
Hz. Peygamberin, İmam Ali'nin, Hz. Fatıma'nın, İmam Hasan'ın ve İmam Hüseyin'in sevgileri ve bıraktıkları etrafında birleşmek bizlere madden ve manen yükselişin anahtarı olacaktır.
Ehl-i Beyt sempozyumları ile biz bu yükselişin ilk adımını attık.
Umarız yeni yıl, ölü toprağı serpilmiş milletlimizin özüne ve hak ettiği yere dönüşüne bir kapı olacaktır.
Prof. Dr. Haydar Baş / diğer yazıları
- Üç ayları değerlendirelim / 03.01.2025
- Regaib Kandili'miz mübarek olsun / 02.01.2025
- Receb ayı hayırlara vesile olsun / 01.01.2025
- Yeni bir yıldan beklediklerimiz / 31.12.2024
- Atatürk'e sahip çıkmak / 30.12.2024
- Atatürk'ün soyağacı / 29.12.2024
- Atatürk vatandır / 28.12.2024
- Malazgirt'ten Büyük Taarruz'a Ehl-i Beyt nefesi / 27.12.2024
- Ehl-i Beyt-4 / 26.12.2024
- Ehl-i Beyt-3 / 25.12.2024
- Regaib Kandili'miz mübarek olsun / 02.01.2025
- Receb ayı hayırlara vesile olsun / 01.01.2025
- Yeni bir yıldan beklediklerimiz / 31.12.2024
- Atatürk'e sahip çıkmak / 30.12.2024
- Atatürk'ün soyağacı / 29.12.2024
- Atatürk vatandır / 28.12.2024
- Malazgirt'ten Büyük Taarruz'a Ehl-i Beyt nefesi / 27.12.2024
- Ehl-i Beyt-4 / 26.12.2024
- Ehl-i Beyt-3 / 25.12.2024