Hz. Ebubekir Sıddık efendimizin Mi'rac hadisesinde gösterdiği teslimiyet, ona Sıddıkiyet makamını kazandırdı.
Mirac konusunda, neredeyse herkesin, olur mu olmaz mı diye bir fitnenin içine düşeceği bir anda O: "Kim söyledi bunu?" diye soruyor. Muhammed diyorlar. Vallahi O doğru konuştu! buyuruyor.Şimdi sizden bana, benden size bir şey gelse aramızda diyelim bir mesafe olsa, birbirimize itimat edip o bunu dediyse doğrudur diyemiyoruz. Veya onu temize çıkaracak bir tavır ortaya koyamıyoruz. Mesela, bugün, başta basınımız olmak üzere, bazı kişi ve kuruluşlar hep işleri karıştırma, fitne çıkarma mantığıyla organizasyonunu kurduğu için de insanımızda bu teslimiyeti bulmak zor, hatta imkansız hale geliyor.Tekrar edersek, bu teslimiyet; önce Allah'a sonra Resulüne, daha sonra Allah yolunda hizmet etmeye çalışan müminlere, daha sonra? Müminlerin tamamına. Buna fena fil ihvan denir. Müslüman Müslüman'da yok olacak. Müslüman Müslüman'da sevgi, muhabbet ve yardımlaşma yoluyla yok olduğu zaman, o toplumun siz tesanütünü düşünün. O toplumda tefrika, ayrılık olmaz. Orda kavga olmaz.Fitne çıkmaz; çıkmak için uygun zemin bulamaz. Ama şimdi içimize çok küçük bir fitne, bir dedikodu olsa, maalesef hemen birbirimize giriyoruz. Çünkü birbirimize itimadımız kalmadı. Sabır ve kuvvet Şu hususu da akıldan çıkarmamamız lazım.Kişi İslam'ı yaşarken ve yaşatırken çok ciddi tepkilere de maruz kalabilir. Peygamber Efendimizin hayatını gözümüzün önüne getirerek sabretmesini bilmemiz lazım. O açlığa sabretti, susuzluğa sabretti. Çileye sabretti. Hatta ölüme sabretti. Her şeye sabretti. İslam'ı yaşamakla mükellef olan herkesin, Peygamber'in bu vadide yaşadıklarını hayatına geçirmesi farzı ayn-nıdır. Sabredeceğiz. Şimdi bizde bu sabır yok. Hemen parlıyor, şikayet ediyoruz. Birbirimizi dinlemesini bilmiyoruz. Olgunluk, insanların birbirini dinlemesiyle başlar.Anlatılan bu büyük, bu muhteşem tabloyu geçmişte gördük. Muhakkak ki, bugün de velayet yoluyla yaşanması gerekir bu olayın. Maalesef İslâm toplumlarında, hatta bizim Türkiye'mizde bile bu kardeşliğin izlerine büyük çapta pek rastlayamıyoruz. Hatta bu hususta müsteşrikler, Batılılar tarafından ithamlarla da karşı karşıya bulunuyoruz. O zaman şu soru önem kazanıyor: Bu kardeşliğin tesisi için ne yapmamız lazım? Bu soruyu şu şekilde de anlamamız mümkündür: Müslüman olan arkadaşlarımızın İslâm'ı anlatırken hangi halet-i ruhiye içinde olmaları lazım ki, biz tekrar o sevdayı yaşayabilelim?
RAHMETEN Lİ'L-ÂLEMÎN HZ. MUHAMMED (SAV) / Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın kaleminden Gönül Sohbetleri
Mirac konusunda, neredeyse herkesin, olur mu olmaz mı diye bir fitnenin içine düşeceği bir anda O: "Kim söyledi bunu?" diye soruyor. Muhammed diyorlar. Vallahi O doğru konuştu! buyuruyor.Şimdi sizden bana, benden size bir şey gelse aramızda diyelim bir mesafe olsa, birbirimize itimat edip o bunu dediyse doğrudur diyemiyoruz. Veya onu temize çıkaracak bir tavır ortaya koyamıyoruz. Mesela, bugün, başta basınımız olmak üzere, bazı kişi ve kuruluşlar hep işleri karıştırma, fitne çıkarma mantığıyla organizasyonunu kurduğu için de insanımızda bu teslimiyeti bulmak zor, hatta imkansız hale geliyor.Tekrar edersek, bu teslimiyet; önce Allah'a sonra Resulüne, daha sonra Allah yolunda hizmet etmeye çalışan müminlere, daha sonra? Müminlerin tamamına. Buna fena fil ihvan denir. Müslüman Müslüman'da yok olacak. Müslüman Müslüman'da sevgi, muhabbet ve yardımlaşma yoluyla yok olduğu zaman, o toplumun siz tesanütünü düşünün. O toplumda tefrika, ayrılık olmaz. Orda kavga olmaz.Fitne çıkmaz; çıkmak için uygun zemin bulamaz. Ama şimdi içimize çok küçük bir fitne, bir dedikodu olsa, maalesef hemen birbirimize giriyoruz. Çünkü birbirimize itimadımız kalmadı. Sabır ve kuvvet Şu hususu da akıldan çıkarmamamız lazım.Kişi İslam'ı yaşarken ve yaşatırken çok ciddi tepkilere de maruz kalabilir. Peygamber Efendimizin hayatını gözümüzün önüne getirerek sabretmesini bilmemiz lazım. O açlığa sabretti, susuzluğa sabretti. Çileye sabretti. Hatta ölüme sabretti. Her şeye sabretti. İslam'ı yaşamakla mükellef olan herkesin, Peygamber'in bu vadide yaşadıklarını hayatına geçirmesi farzı ayn-nıdır. Sabredeceğiz. Şimdi bizde bu sabır yok. Hemen parlıyor, şikayet ediyoruz. Birbirimizi dinlemesini bilmiyoruz. Olgunluk, insanların birbirini dinlemesiyle başlar.Anlatılan bu büyük, bu muhteşem tabloyu geçmişte gördük. Muhakkak ki, bugün de velayet yoluyla yaşanması gerekir bu olayın. Maalesef İslâm toplumlarında, hatta bizim Türkiye'mizde bile bu kardeşliğin izlerine büyük çapta pek rastlayamıyoruz. Hatta bu hususta müsteşrikler, Batılılar tarafından ithamlarla da karşı karşıya bulunuyoruz. O zaman şu soru önem kazanıyor: Bu kardeşliğin tesisi için ne yapmamız lazım? Bu soruyu şu şekilde de anlamamız mümkündür: Müslüman olan arkadaşlarımızın İslâm'ı anlatırken hangi halet-i ruhiye içinde olmaları lazım ki, biz tekrar o sevdayı yaşayabilelim?
RAHMETEN Lİ'L-ÂLEMÎN HZ. MUHAMMED (SAV) / Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın kaleminden Gönül Sohbetleri
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.