Gazeteci, araştırmacı yazar Ahmet Tunca Bey'in kaleme aldığı "İşgal yıllarında Afyonkarahisar" isimli kitap her Türk gencinin okuması gereken bir başucu kitabı…
Şu hakikati ortaya koyalım ki sevgili okurlar, Türk Kurtuluş Savaşı hiçbir insanımız tarafından tam manasıyla bilinmiyor. Çanakkale savaşları ve Ulusal Kurtuluş Savaşımız her nedense bu millete öğretilmedi ve öğretilmiyor.
Milli Mücadele yıllarını birinci ağızdan bize aktaran, o yılların unutulan, bilinmeyen yönlerine ışık tutan "İşgal yıllarında Afyonkarahisar" isimli kitapta hiç duyulmamış yaşanmışlıklar var.
Kitaptan özet notlar:
Köy ve kasabalarda genç erkek nüfusun neredeyse tamamı kalmadı. Tarlalar ekilmedi, çiftçilik yapılamadı. Tarlaları yaşlı ve çocuklarla fedakâr kadınlarımız ekip biçti.
Askere, orduya yiyecek, içecek ve giysi yolladılar.
Şehirde ve çevre köylerde eşkıyalık yapan Kasap Osman ev basar, haraç alır, ırza geçer, Müslümanlara zulüm ve işkence eder. Halk bu adamdan bıkıp usanmıştır.
Konu öyle boyutlara vardı ki, Ankara'daki Mustafa Kemal'e kadar ulaştı. Karahisar halkını canından bezdiren bu eşkıya için iki babayiğit subay gönderilir. Bir gece evinde uyurken gözcüleri zararsız hale getirilip, Kasap Osman'ı bayıltıp çuvala koyarak şehir dışına çıkarırlar. Ankara'da yargılanıp idam edilir.
Uzun Çarşı'dan geçmekte olan Yunan Birlikleri'ne bir Ermeni Terzi Turunç Hanı'nın kapısında şöyle haykırıyor:
"İntikam! İntikam! İntikam! Nerede kaldınız? Beş yüz yıldır sizi bekliyoruz!"
Ermeni ve Rum evleri bir anda Yunan bayraklarıyla donatılmış, bazıları içinde asırlardır saklayıp büyüttüğü canavarı ortaya çıkarmıştı.
Deperliler bir Yunan Subayını yaralar ve öldürürler. Kocatepe'den dönen Yunan birlik komutanı çok öfkelenir. Deper'de ne kadar çoluk çocuk, yaşlı, genç varsa tamamını makinalıyla tarayarak öldürürler. Bugün yüze yakın insanın öldürüldüğü o toprağa "Kanlıca" mahallesi denmektedir.
Yılanlı Çayır'a doğru ilginç bir ölümle karşılaştık. Bizim asker süvari, tam attan atlarken Yunan askeri bizim süvarinin karnına süngü sokmuş. Bizimki de dişlerini Yunanlının boynuna saplamış ve ikisi de böylece ölmüşler. Cesetleri uğraşmamıza rağmen ayıramadık. Tıpkı heykel gibi donmuşlar. Başımızdaki sıhhiye "ikisini de Türk mezarına gömün" emrini verdi. Ben de yanındakilerle arabayla götürüp aynı vaziyette geniş bir mezara gömüp üstlerini toprakla örttük.
Ömer Kaplıcalarına doğru gidiyorduk. Ömer Hamamında kimseler yoktu. İçimden "Bu işte bir gariplik var" dedim. Hamamlar kitliydi, kilitleri kırıp içeri girdik. Önce erkekler havuzuna girdim. Manzara korkunçtu. Havuz yarı çıplak, yarı giyinik insan cesetleri ile doluydu. Heyecanlandım, korktum… Ardından kadınlar havuzuna girdiğimde orası da aynı vaziyette kadın cesetleri ile doluydu. Üstelik sıcak su durmadan akıyor, havuzda yüzen cesetlerin üzerinden dışarı taşmaya devam ediyordu.
İmaret Cami işgal kuvvetleri tarafından hapishane olarak kullanılırken buraya kapatılanlardan biri de yaşlı Osman Ağa'dır. Osman Ağa Akarçay'a bıraktığı şişeler içindeki pusulalarla askerlerimize haber göndermektedir.
Bir gün yakalanır, günlerce döverler, pişmiş yumurtaları koltuk altlarına bastırırlar. Falakaya yatırırlar, askıya alırlar, Osman Ağa ser verip sır vermez.
Koltuk altları ile sırtındaki yaralar ölünceye kadar kalır.
Ahmet Tunca Bey'le yapacağımız programları, youtube kanalımız YenimesajTV'den izleyebilirsiniz.
- ‘Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık’ / 09.04.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025
- Ben vermekle emrolundum / 06.03.2025
- Her hususta zirve şahsiyet İmam Ali / 28.02.2025