İran Şahı: ‘Şark’ta bir kolordu kumandanınız vardır’
İran Şahı Rıza Han Pehlevi, Atatürk’e o kadar muhabbetle bağlanmıştı ki, “menim birader” derdi
25.03.2025 02:11:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İran Şahı Rıza Han Pehlevi, Atatürk'e o kadar muhabbetle bağlanmıştı ki, "menim birader" derdi.
"Hep birlikte İzmir'e gidiliyordu. Trenle Alaşehir civarına gelindiği zaman Şah kalkmış, Atatürk henüz uykuda idi. İstasyonlarda halk davul, zurna ve mızıkalarla istikbal ediyorlardı. Şah, Atatürk'ün rahatsız olmamaları için tren penceresinden eğilerek halka;
'Menim birader uyuyor! Rahatsız etmeyesiz! Susasız!' diyerek davulları bizzat susturuyorlardı...
(...) Atatürk, trende Nuri, Salih Beylerle beni, 'arkadaşlarım' diyerek takdim ettikleri zaman Şah bize döndü;
'Anladım sizler çok bahtiyar kişilersiniz' diyerek Atatürk'e karşı olan samimi duygularını izhar ederek iltifatta bulunmuşlardı.
Şah'ın Atatürk'ten ayrılırken, veda ederken son sözü şu olmuştu:
Biraderim bilesiniz ki, Şark'ta (kendisini kast ederek) bir kolordu kumandanınız vardır."
"İran Şahı Rıza Pehlevi, Atatürk'ün misafiri. Ilık bir bahar günü mektep koridorlarında şimşek gibi bir haber yayıldı. Şimşek gibi diyorum, hakikaten hepimiz bir anda elektriklenmiştik.
'Atatürk geliyor!'
İzmir Muallim Mektebi, kendi tarihi için önemli olan bu ziyarete kendini hazırlayadursun, biz bir alay çocuk, O'nu yakından görebilmek imkanının verdiği sevinç içindeyiz.
Caddeden kırk basamağın ucundaki cümle kapısına kadar bütün merdiveni dolduruyoruz. Ben, tam kapı ağzında nöbetteyim.
Ta uzaklardan kopup gelen 'yaşa'larla alkışlar yüreklerimizi ağzımıza getiriyor.
İşte karşıdalar. Hazır ol vaziyette heyecandan donmuş birer heykeliz sanki. Yalnız yaşadığımızı hissettiren kalbimiz ve onunla birlikte yürüyen nazarlarımızda hareket var.
Tam yanı başımda kapıdan bir adam gerileyerek o cihanşümul nezaketi ile misafirine yol gösteriyor:
'Buyurun...'
Merdivenleri mütebessim çıkan İran Şehinşahı Rıza Pehlevi birden ciddileşerek sağ elini yukarı kaldırdı ve 'Yok' dedi, 'Menleşkerem, sen serdarsen.' Atatürk önden yürüdü."
Feridun Cemal Erkin, genel sekreterliği esnasında İngiliz büyükelçi Clark'dan dinlediği bir anıyı anlatır:
"1930 senelerinde İtalya diktatörü Mussolini, Türkiye'nin adını vermeksizin 'İtalya'nın geleceği Doğu Akdeniz'dedir' tarzında nutuklar söylerdi.
35 senesinde Mussolini yine böyle nutuklar vermiş. Bir millî gün vesilesiyle Atatürk büyükelçiler heyetini kabul ediyor, tebligat arz etmek için büyükelçiler geliyorlar ve kapı açılıyor, Atatürk salona giriyor, rengi kıpkırmızı, gözlerinde ateşler, kıvılcımlar fışkırıyor, belli ki hiddetli.
Hiddetli olmasının sebebini biz biliyoruz, daha evvel söylenmiş nutuk.
Fakat her zamanki kibarlığı, nezaketi ile geldi. Kordiplomatik erkânın elini sıkarak ve her sefire iltifatta bulunarak, her sefire devlet reisinin veya kralının sıhhati hakkında sorular sorarak sırayla büyükelçileri gezdi ve tebrikleri kabul etti.
Sonra bana geldi, bana da iltifat etti, kral hazretlerinin sıhhatini sordu. Yanımda İtalya sefiri var. İtalyan sefiri de tanıdığım bir insan, Musogali isminde fevkalade mahir bir diplomat, Atatürk onun tebriklerini kabul ettikten sonra, ona;
'Sayın büyükelçi, şefiniz bize gelmek istiyormuş. Buyursunlar, bekliyorum ve kendilerini şan ve şereflerine layık bir şekilde kabul edeceğim.
Fakat gelmezler, büyükelçi. Bekliyorlar ki, ben öleyim benden sonra gelsin. Söyleyin şefinize, bu millet bir Mustafa Kemal kaybederse, bin Mustafa Kemal yetiştirir' dedi.
Öyle gergin bir hava var ki kimse nefes almıyor, yanımda büyükelçi tirtir titriyor..." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 855)
"Hep birlikte İzmir'e gidiliyordu. Trenle Alaşehir civarına gelindiği zaman Şah kalkmış, Atatürk henüz uykuda idi. İstasyonlarda halk davul, zurna ve mızıkalarla istikbal ediyorlardı. Şah, Atatürk'ün rahatsız olmamaları için tren penceresinden eğilerek halka;
'Menim birader uyuyor! Rahatsız etmeyesiz! Susasız!' diyerek davulları bizzat susturuyorlardı...
(...) Atatürk, trende Nuri, Salih Beylerle beni, 'arkadaşlarım' diyerek takdim ettikleri zaman Şah bize döndü;
'Anladım sizler çok bahtiyar kişilersiniz' diyerek Atatürk'e karşı olan samimi duygularını izhar ederek iltifatta bulunmuşlardı.
Şah'ın Atatürk'ten ayrılırken, veda ederken son sözü şu olmuştu:
Biraderim bilesiniz ki, Şark'ta (kendisini kast ederek) bir kolordu kumandanınız vardır."
"İran Şahı Rıza Pehlevi, Atatürk'ün misafiri. Ilık bir bahar günü mektep koridorlarında şimşek gibi bir haber yayıldı. Şimşek gibi diyorum, hakikaten hepimiz bir anda elektriklenmiştik.
'Atatürk geliyor!'
İzmir Muallim Mektebi, kendi tarihi için önemli olan bu ziyarete kendini hazırlayadursun, biz bir alay çocuk, O'nu yakından görebilmek imkanının verdiği sevinç içindeyiz.
Caddeden kırk basamağın ucundaki cümle kapısına kadar bütün merdiveni dolduruyoruz. Ben, tam kapı ağzında nöbetteyim.
Ta uzaklardan kopup gelen 'yaşa'larla alkışlar yüreklerimizi ağzımıza getiriyor.
İşte karşıdalar. Hazır ol vaziyette heyecandan donmuş birer heykeliz sanki. Yalnız yaşadığımızı hissettiren kalbimiz ve onunla birlikte yürüyen nazarlarımızda hareket var.
Tam yanı başımda kapıdan bir adam gerileyerek o cihanşümul nezaketi ile misafirine yol gösteriyor:
'Buyurun...'
Merdivenleri mütebessim çıkan İran Şehinşahı Rıza Pehlevi birden ciddileşerek sağ elini yukarı kaldırdı ve 'Yok' dedi, 'Menleşkerem, sen serdarsen.' Atatürk önden yürüdü."
Feridun Cemal Erkin, genel sekreterliği esnasında İngiliz büyükelçi Clark'dan dinlediği bir anıyı anlatır:
"1930 senelerinde İtalya diktatörü Mussolini, Türkiye'nin adını vermeksizin 'İtalya'nın geleceği Doğu Akdeniz'dedir' tarzında nutuklar söylerdi.
35 senesinde Mussolini yine böyle nutuklar vermiş. Bir millî gün vesilesiyle Atatürk büyükelçiler heyetini kabul ediyor, tebligat arz etmek için büyükelçiler geliyorlar ve kapı açılıyor, Atatürk salona giriyor, rengi kıpkırmızı, gözlerinde ateşler, kıvılcımlar fışkırıyor, belli ki hiddetli.
Hiddetli olmasının sebebini biz biliyoruz, daha evvel söylenmiş nutuk.
Fakat her zamanki kibarlığı, nezaketi ile geldi. Kordiplomatik erkânın elini sıkarak ve her sefire iltifatta bulunarak, her sefire devlet reisinin veya kralının sıhhati hakkında sorular sorarak sırayla büyükelçileri gezdi ve tebrikleri kabul etti.
Sonra bana geldi, bana da iltifat etti, kral hazretlerinin sıhhatini sordu. Yanımda İtalya sefiri var. İtalyan sefiri de tanıdığım bir insan, Musogali isminde fevkalade mahir bir diplomat, Atatürk onun tebriklerini kabul ettikten sonra, ona;
'Sayın büyükelçi, şefiniz bize gelmek istiyormuş. Buyursunlar, bekliyorum ve kendilerini şan ve şereflerine layık bir şekilde kabul edeceğim.
Fakat gelmezler, büyükelçi. Bekliyorlar ki, ben öleyim benden sonra gelsin. Söyleyin şefinize, bu millet bir Mustafa Kemal kaybederse, bin Mustafa Kemal yetiştirir' dedi.
Öyle gergin bir hava var ki kimse nefes almıyor, yanımda büyükelçi tirtir titriyor..." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 855)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.