Nihayet, meşhur, demokratik(?) 30 Ocak Irak seçimlerinin sonuçları açıklandı.
Sonuçlar tahmin edildiği gibi yanlı, taraflı, antidemokratik ve kabul edilmesi asla mümkün değil.
Esasen sonuçlar seçim öncesinden de biliniyordu. Çünkü sonucu belli olmayan bir seçime ne ABD girerdi, ne Talabani-Barzani ikilisi, ne Abdulaziz El-Hekim, ne de Iyad Allavi.
Şii ittifakı yüzde 48 ile birinci, Talabani-Barzani ittifakı yüzde 25.7 ile ikinci ve Iyad Allavi'nin ekibi ise yüzde 14 ile üçüncü sırayı aldı.
275 sandalyeli Irak Ulusal Genel Meclisinin 132 sandalyesine Şii ittifakının, 71 sandalyesine Talabani-Barzani ittifakının, 38 sandalyesine ise Iyad Allavi'nin milletvekilleri(!) -yoksa ABDvekilleri mi desem- oturacak.
Rakamlara bakılırsa Şiilerin tek başına iktidar olması mümkün değil, koalisyon kurmak zorunda.
Seçime katılım oranı yüzde 59.
Iraklıların yüzde 41'i bu demokratik(!) seçime iştirak etmemiş. İştirak edenler ise ne kadar bağımsız olduğu hepinizin malumu.
Bu demokratik(!) sonuçlara gölge düşmesin diye özellikle Kerkük ve Musul gibi Türk olan şehirlerde sonucu garantileyebilmek için bazı tedbirler alındı.
Seçim öncesi Türkmen partisinin amblemi konulmadı.
Seçim öncesi Orgeneral İlker Başbuğ'un da ifade ettiği gibi Kerkük'ün demografik yapısı değiştirildi.
Seçim öncesi Türkmen bürolarına baskınlar yapılarak seçimin demokratik(!) sonuçları için katkı(!) istenildi.
Seçim günü 180 bin peşmerge kamyonlarla getirilip oy kullandırıldı.
Türkmenlerin bulunduğu birçok yere sandıklar seçimin bitmesine yakın ulaştırıldı.
Tabi ya. O kadar hesap kitap yapılmış. Bu şehirler Barzani ve Talabani'ye söz verilmiş. Şimdi seçim sonuçlarında Türkmenler fazla çıkar ve bütün planlar alt üst olur endişesiyle sandıklar geç konulmuş.
Sayım sırasında Türkmen sandık görevlileri zorla dışarıya çıkarıldı.
Ölmüş Türkmenler adına oy pusulası düzenlenip Kürtler bu pusulalarla oy kullandırıldı.
Türkmenlerin çoğunlukta olduğu yerlerde oy pusulaları seçmen sayısının çok altındaydı.
Kürtler aynı sandıkta mükerrer oy kullandırıldı.
Türkmenler ise oy kullanmaya giderken yolda engellendi.
Hileler, yolsuzluklar, usulsüzlükler had safhada yaşandı, hem seçim öncesi hem de seçim sonrası.
Bu coğrafyada yaşanan olaylar Türkiye'yi çok yakından ilgilendirmektedir.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ifadesiyle "Oyun Türkiye üzerinde oynanıyor".
Burada dönen dolapları fark edememek büyük bir stratejik hata olur.
Eğer farkedip de bir önlem alınmıyorsa bu noktada siyasi irade kendisine dönüp, niyetini sorgulamalıdır.
Kuzey Irak'ta Kürdistan projesi seçimlerle daha da belirginleşti. Zaten fiili olarak kurulmuştu, ama resmi olarak ilan edilmemişti.
Bu demokratik(!) seçimlerle beraber Kerkük ve Musul'u da bölgelerine dahil ettiler.
Bir taraftan Kuzey Irak'ta bu gelişmeler olurken diğer taraftan Irak'ın genelinde de etkin olabilecek bir meclis çoğunluğu elde ettiler.
Kurulacak olan ordunun ağırlıklı olarak Talabani ve Barzani güçlerinden oluşması ve de Saddam'ın ordusunun silahlarının bu gruplara verilmesi, ayrıca Kuzey Irak'ta da ayrı bir ordu yapılanması olması oldukça düşündürücü.
Bütün gelişmeler Türkiye'nin aleyhine cereyan ediyor.
Bütün bunlar olurken siyasi irade hala "İyi kötü bir seçim yapılmıştır", "Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasından yanayız" gibi demeçler veriyor.
Irak'ta bir bütünlük var, ama bu bütünlük bizim eski Irak değil, bizim geleceğimizi, sınırlarımızı, milli bütünlüğümüzü tehdit eden bir bütünlük.
Peki, ne yapılmalıdır?
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ifadesiyle "Türkiye Irak seçimlerini kabul etmediğini resmen açıklamalıdır."
Böyle bir seçim asla kabul edilemez.
Sonra da Türkiye, Kerkük ve Musul gibi tapuları hala bizde olan Türkmen şehirlerine sahip çıkmalıdır.
Bu coğrafyada Kürdistan Projesine asla müsaade etmemelidir.
Burada kurulacak olan Kürdistan devleti hem Türkiye'yi, hem İran'ı hem de Suriye'yi böler.
Güneydoğumuzdaki vatandaşlarımız da geleceğe hazırlanmalı ve bu Kürdistan Projesinin maksadı anlatılmalıdır.
Bu projenin bir bağımsızlık mücadelesi değil tamamen Arzı mevut projesi olduğu, hedefin Büyük İsrail Devleti olduğu anlatılmalıdır.
Dün Filistin'deki kardeşlerimiz nasıl oyuna geldilerse, bugün de Güneydoğumuz üzerinde aynı oyun oynanıyor.
Her şeyden önemlisi, Türkiye artık birilerinin senaryolarında figüran değil, kendi yazdığı senaryoda baş aktör olmalıdır.
Unutmayalım ki hem ülkemizin hem de Ortadoğu'nun selameti buna bağlıdır.
Sonuçlar tahmin edildiği gibi yanlı, taraflı, antidemokratik ve kabul edilmesi asla mümkün değil.
Esasen sonuçlar seçim öncesinden de biliniyordu. Çünkü sonucu belli olmayan bir seçime ne ABD girerdi, ne Talabani-Barzani ikilisi, ne Abdulaziz El-Hekim, ne de Iyad Allavi.
Şii ittifakı yüzde 48 ile birinci, Talabani-Barzani ittifakı yüzde 25.7 ile ikinci ve Iyad Allavi'nin ekibi ise yüzde 14 ile üçüncü sırayı aldı.
275 sandalyeli Irak Ulusal Genel Meclisinin 132 sandalyesine Şii ittifakının, 71 sandalyesine Talabani-Barzani ittifakının, 38 sandalyesine ise Iyad Allavi'nin milletvekilleri(!) -yoksa ABDvekilleri mi desem- oturacak.
Rakamlara bakılırsa Şiilerin tek başına iktidar olması mümkün değil, koalisyon kurmak zorunda.
Seçime katılım oranı yüzde 59.
Iraklıların yüzde 41'i bu demokratik(!) seçime iştirak etmemiş. İştirak edenler ise ne kadar bağımsız olduğu hepinizin malumu.
Bu demokratik(!) sonuçlara gölge düşmesin diye özellikle Kerkük ve Musul gibi Türk olan şehirlerde sonucu garantileyebilmek için bazı tedbirler alındı.
Seçim öncesi Türkmen partisinin amblemi konulmadı.
Seçim öncesi Orgeneral İlker Başbuğ'un da ifade ettiği gibi Kerkük'ün demografik yapısı değiştirildi.
Seçim öncesi Türkmen bürolarına baskınlar yapılarak seçimin demokratik(!) sonuçları için katkı(!) istenildi.
Seçim günü 180 bin peşmerge kamyonlarla getirilip oy kullandırıldı.
Türkmenlerin bulunduğu birçok yere sandıklar seçimin bitmesine yakın ulaştırıldı.
Tabi ya. O kadar hesap kitap yapılmış. Bu şehirler Barzani ve Talabani'ye söz verilmiş. Şimdi seçim sonuçlarında Türkmenler fazla çıkar ve bütün planlar alt üst olur endişesiyle sandıklar geç konulmuş.
Sayım sırasında Türkmen sandık görevlileri zorla dışarıya çıkarıldı.
Ölmüş Türkmenler adına oy pusulası düzenlenip Kürtler bu pusulalarla oy kullandırıldı.
Türkmenlerin çoğunlukta olduğu yerlerde oy pusulaları seçmen sayısının çok altındaydı.
Kürtler aynı sandıkta mükerrer oy kullandırıldı.
Türkmenler ise oy kullanmaya giderken yolda engellendi.
Hileler, yolsuzluklar, usulsüzlükler had safhada yaşandı, hem seçim öncesi hem de seçim sonrası.
Bu coğrafyada yaşanan olaylar Türkiye'yi çok yakından ilgilendirmektedir.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ifadesiyle "Oyun Türkiye üzerinde oynanıyor".
Burada dönen dolapları fark edememek büyük bir stratejik hata olur.
Eğer farkedip de bir önlem alınmıyorsa bu noktada siyasi irade kendisine dönüp, niyetini sorgulamalıdır.
Kuzey Irak'ta Kürdistan projesi seçimlerle daha da belirginleşti. Zaten fiili olarak kurulmuştu, ama resmi olarak ilan edilmemişti.
Bu demokratik(!) seçimlerle beraber Kerkük ve Musul'u da bölgelerine dahil ettiler.
Bir taraftan Kuzey Irak'ta bu gelişmeler olurken diğer taraftan Irak'ın genelinde de etkin olabilecek bir meclis çoğunluğu elde ettiler.
Kurulacak olan ordunun ağırlıklı olarak Talabani ve Barzani güçlerinden oluşması ve de Saddam'ın ordusunun silahlarının bu gruplara verilmesi, ayrıca Kuzey Irak'ta da ayrı bir ordu yapılanması olması oldukça düşündürücü.
Bütün gelişmeler Türkiye'nin aleyhine cereyan ediyor.
Bütün bunlar olurken siyasi irade hala "İyi kötü bir seçim yapılmıştır", "Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasından yanayız" gibi demeçler veriyor.
Irak'ta bir bütünlük var, ama bu bütünlük bizim eski Irak değil, bizim geleceğimizi, sınırlarımızı, milli bütünlüğümüzü tehdit eden bir bütünlük.
Peki, ne yapılmalıdır?
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ifadesiyle "Türkiye Irak seçimlerini kabul etmediğini resmen açıklamalıdır."
Böyle bir seçim asla kabul edilemez.
Sonra da Türkiye, Kerkük ve Musul gibi tapuları hala bizde olan Türkmen şehirlerine sahip çıkmalıdır.
Bu coğrafyada Kürdistan Projesine asla müsaade etmemelidir.
Burada kurulacak olan Kürdistan devleti hem Türkiye'yi, hem İran'ı hem de Suriye'yi böler.
Güneydoğumuzdaki vatandaşlarımız da geleceğe hazırlanmalı ve bu Kürdistan Projesinin maksadı anlatılmalıdır.
Bu projenin bir bağımsızlık mücadelesi değil tamamen Arzı mevut projesi olduğu, hedefin Büyük İsrail Devleti olduğu anlatılmalıdır.
Dün Filistin'deki kardeşlerimiz nasıl oyuna geldilerse, bugün de Güneydoğumuz üzerinde aynı oyun oynanıyor.
Her şeyden önemlisi, Türkiye artık birilerinin senaryolarında figüran değil, kendi yazdığı senaryoda baş aktör olmalıdır.
Unutmayalım ki hem ülkemizin hem de Ortadoğu'nun selameti buna bağlıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025